İnsan, onun bilgisi, tecrübesi, yeteneği kurumların en değerliği varlığı. Dolayısıyla kurum içindeki insanların performansına doğrudan veya dolaylı etki edebilen her faktör biz İK’cıların gündeminde en ön sıralarda yer alıyor. Son zamanlarda da Sosyal Medya çalışanlar üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileriyle İK’cıların en çok tartıştığı, anlamaya, öğrenmeye çalıştığı konu konumuna yükseldi.
Bugün teknoloji ve internet ile en barışık olmayan insanlar bile sosyal ağları kullanıyor. Türkiye’deki 28 milyon Facebook kullanıcısının %65’i aktif iş hayatındaki insanlar. Geçtiğimiz aylarda Türkçeleştirilen kariyer sosyal ağı Linkedin’de her geçen gün ülkemizden daha fazla nitelikli insanın özgeçmişini bulabiliyoruz. Böylesine büyük kitlelerin hayatlarını kavrayan sanal sosyalleşme sürecine İK’cıların mesleki olarak kayıtsız kalması, Sosyal Medya’nın içinde aktif olarak yer almamaları artık imkansızlaştı diyebiliriz. Ancak İK’cıların Sosyal Medyayı kendi iş süreçleri ile entegre etmeden önce üstüne düşünmeleri gereken bir kaç önemli soru var:
1. Sosyal Medya nedir biliyor musunuz? İK ekibiniz Sosyal Medya hakkında ne derece bilgili?
2. Sosyal Medyadaki amaç ve hedeflerinizi, hedef kitlelerinizi tespit ettiniz mi?
3. Hani sosyal ağların, hangi iş sürecinizde, nasıl çözüm ortağı olabileceğinin farkında mısınız?
4. Sosyal Medya risklerinin farkında mısınız? Kurumsal Sosyal Medya Politikanızı oluşturdunuz mu?
5. Sosyal Medya bedava değil. Yürütebileceğiniz projeler için bütçeniz var mı? Yatırımın geri dönüşü için Anahtar Performans Ölcütlerinizi çıkartınız mı?
6. Sosyal Medydaki ürün/hizmet markanızla mevcut konumunuz, itibar yönetiminiz nasıl? Kurumunuzda kim(ler) bu süreçlerin sorumluluğunu üstlenmiş durumda?
7. İşveren marka değerleriniz belli mi? Kurum ile çalışanları kurumsal değerler konusunda mutabık mı?
8. Sosyal Medyaya giriş var, çıkış yok. Sosyal Medya iş/proje sürdürülebilirlik kapasiteniz yeterli mi?
Yukarıdaki soruların cevaplarını verebilir hale gelen İK bölümlerinin ve profesyonellerinin bir an evvel Sosyal Medya’da yerlerini alarak kurumlarına katabilecekleri artı değerlerden kendilerini mahrum bırakmamalarını dilerim.
Not: Bu yazım BRJ İstihdam Dergisi’nin 3. sayısında yayınlanmıştır.