2012 yılında kullandığım İşe Alım ve Mülakat Teknikleri Eğitimi sunumumu geçen gün Kaynağım İnsan’da paylaşmıştım. O yazımı, işe alım süreçlerinin kanayan yarası, “mülakat sorularının kalitesi” hakkındaki düşüncelerimi “önümüzdeki günlerde” paylaşacağımı belirterek bitirmiştim. O gün geldi.
Kaliteli soruları ben iki ayırıyorum:
1. Klişeleşmiş kaliteli sorular: Bu grubun örnek sorularından birkaçı aşağıdadır.
Benimle iki en güçlü (veya geliştirilmesi gereken) yetkinliğinizi paylaşır mısınız? 5 yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz? Sizi neden işe alalım? Bize neden başvurdunuz?” Bu mesleği neden seçtiniz? İşinizden neden ayrıldınız?
Sorular klişe olmakla beraber gelen cevaplar hiçbir zaman eş değildir çünkü insanlar eş değildir. Dolayısıyla adaylardan duyabileceğiniz cevap varyasyonu sonsuzdur. Ayrıca cevapların %100 bir standartı da yoktur. Hatta yaratıcılık unsuru soruların bazılarında özellikle ön plana çıkar.
Ama şu an konumuz adaylar değil, İK kadrolarının mülakat performansı olduğuna göre soralım:
Acaba İK uzmanları adayların bu sorulara verdiği cevapları nasıl yorumlayacağını biliyor mu? İK bölümleri ne duymak istediğini kendi kendine tanımlayabilmekte mi?
İşte biz İK’cılar bu iki soruda şiddetle çuvallıyoruz. İddia ediyorum ki, %80 İK uzmanı yukarıdaki sorulara verilen cevapları nasıl değerlendirmesi gerektiğini, adaydan ne beklediğini bilmiyor. Türkiye’nin en büyük organizasyonlarından birinin genç işe alım uzmanı bana işe alım yapmaya hiçbir eğitim almadan başladığını söylediğinde donup kalmıştım. Büyükler bunu yapıyorsa, gerisi ne yapsın? Peki, o eğitimsiz işe alım uzmanının elediği adayların durumunu hangi kıdemli İK yöneticisi açıklayabilir ?
2. İş, süreç, bilgi, tecrübenin değerlendirildiği kaliteli sorular: Bu tip sorular bir İK’cının genel iş bilgisini, mesleki olgunluğunu test edebileceği, adayların zihinlerinin içinde dolaşmaya çıkabileceği, benim en keyif aldığım sorulardır. Özellikle nitelikli, kıdemli adayların her biri içine dalıp yüzebileceğiniz birer okyanus gibidir. Her bir soruya verilen cevap İK’cı için iş, sektör, iş piyasası eğitimi niteliğindedir.
Elbette bir adayın iş, süreç, bilgi, tecrübesine yönelik kaliteli soru üretebilmek için ilk başta İK uzmanının çok iyi iş, süreç, sektör, şirket biliyor olması gerekir.
Siz bir Planlama Müdürü arıyorsanız, adayın ne kapasitede bir makina parkında, nasıl, hangi doluluk oranları ile planlama yaptığını, hangi yazılımı kullandığını, fire oranlarını, sevkiyaların nasıl organize edildiğini, hammadde alımlarının nasıl yapıldığını, kaç işçi ile kaç vardiyada çalıştığını, depo optimizasyonunu, verimlilik arttırma çalışmalarını sorabilmelisiniz. Bu soruları sorabilmek için ilk başta kendi şirketinizdeki üretim planlama sürecine hakim olmalı, sonra da adayın anlattıklarının sizin arayışınız ne kadar örtüştüğünün kıyaslamasını yapabilmelisiniz.
Şeytanın detaylarda gizli olduğunu unutmayalım. Yetkinlik bazlı mülakat deyip sadece “ne kadar lidersin, örnek lütfen”, “ne kadar problem çözücüsün, örnek lütfen”, “ne kadar risk yönetebilirsin, örnek lütfen” üzerinden gitmek bana göre manzaranın bütünü, işin kendisini görememektir.
Hazır adı geçmişken, ben halen “yetkinlik bazlı mülakat” denen eğitimlerin neden verildiğini anlamış değilim. Benim 30 saniyede karşımdaki kişiye açıklayabileceğim bir soru sorma yönteminin bir gün boyunca anlatılması kanımca zaman kaybından başka birşey değildir. Bana göre piyasada “Yetkinlikler” diye bir eğitim olsa bir taşla pek çok kuş vurulmuş olur. Aradan hem mülakat, hem performans değerlendirme, hem kariyer, hem yetenek yönetimi çıkar.
.
Ey İK uzmanları,
kaliteli klişe sorular sorun, ne duymayı beklemeniz gerektiğini esnek bir zihinle sık sık düşünün, hatta o sorulara ilk başta kendiniz cevap verin,
kaliteli iş, süreç, bilgi soruları sormak için sahaya inin, şirket çalışanlarınız ile kaynaşın, insanlar işleri nasıl yapıyor onların yanında, onlara sorarak öğrenin. Elinizdeki kısır görev tanımları üzerinden iyi mülakat performansı çıkarmak, kaliteli sorular sorabilmek gibi boş hayallere kapılmayın.
Unutmayın, bir mülakatçının ürettiği soruların kalitesi ve cevapları yorumlayabilme yetkinliği ile işe alım performansı (en uygun insanları işe alabilmek) doğru orantılıdır. Soru ve yorum kalitesi arttıkça etkin işe alım oranları artar.
İşe alım ve mülakat, İK uzmanlarının iş piyasası tarafından en çok bilinen, İK’cıların ise toplam işyükü içinde önemli bir paya ve stratejik öneme sahip olan işi.
Yukarıda paylaştığım sunum benim ‘işe alım ve mülakat sürecine giriş’ niteliğindeki çalışmam. İşe alım hakkında hiçbir fikri olmayan veya temel bilgilere sahip olanlara bu sunum eşliğinde bilgilerimi aktarıyorum.
Şunu da belirteyim; bu sunumu geçen yıl hazırlamıştım. Prensip olarak sunumlarımı her yıl mutlaka yeniliyorum, geliştiriyorum. Şu anda da bambaşka bir sunum geliştirmekteyim. O nedenle bu çalışmamı genel görüşe açıyorum.
Diliyorum sunum içeriği sizin de işinize yarar. 🙂
Bir sonraki yazım da mülakat üzerine olacak. Daha doğrusu İK’cılarımızın ürettiği mülakat sorularının kalitesi üzerine. Kaynağım İnsan’ı takip edin 😀
Mülakatlarda çok sık sorulan sorulardan ikisi “en güçlü taraflarınız” veya “en zayıf yönleriniz” dir. Sorular klişe olunca cevaplar da onlardan pek farklı çıkmaz; “işkoliğim”, “biraz dağınığım”, “sabırsızım”, vs …
Oysa ki, bence en iyi veya en kötüyü değil “ortalama” olanı sormak çok daha sıradışı ve düşündürücü olabilir. Verilen cevaplar da bir o kadar yaratıcı ve doğru çıkabilir. Çünkü adaydan ne kendisini göklere çıkarmasını, ne de yerin dibine batırmasını istersiniz bu soruyla. “Ayakların hangi konularda yere basıyor?” diye sormak kanımca çok daha gerçekçi ve insancıl.
Son bir ay içinde üniversite ortamlarında karşılaştığım gençlerin çoğu şirketlerdeki İnsan Kaynakları uygulamalarından ziyade özgeçmiş yazmak, işe başvurmak ve mülakat etaplarında neler yaşanabileceği, nelerin yapılıp, nelerin yapılmaması gerektiği konularıyla ilgiliydi. Ben de bana verilen süreler kadarıyla onların bu meraklarını gidermeye çalıştım.
Sadece sunum eşliğinde bilgilendirme yapmak değil, fonda sunumu kullanıp mümkün olduğunca interaktif bir konuşma süreci hayata geçirmek ilk hedefim oldu. İstediğim seviyede katılımı sağlamak için kullandığım metodlardan biri ve en etkini ise katılımcıları mülakata almaktı. Hiç beklemedikleri anda gelen “gönüllü var mı?” sorusuna fazlaca temkinli yaklaşsalar da, kısa sürede ürkekliklerinden sıyrılıyor gençler ve birer ikişer el kaldırmaya başlıyorlar sahnede mülakata alınmak isteğiyle.
Aynen bir iş görüşmesi ciddiyeti ile el sıkışıp tanışarak başlayan soru-cevap seansı süresince, gönüllü gençlerin verdikleri yanıtlar üzerinden bir mülakatta neler sorulur, nasıl cevaplar verilebilir, verilmemelidir gibi açılımları farklı farklı örnekler ile inceledik, bol bol sohbet ettik, güldük, zamanın nasıl geçtiğini hiç farketmedik.
Geçtiğimiz bir ay boyunca gördüm ki, özünde ezberci olmayan, oldurulmaya çalışılan gençlerimize düşünme ve sorgulama yöntemlerini öğretmemiz lazım. Onlara, hayat ve/veya iş üzerine yapacakları her seçim öncesi “ben bunu neden yapıyorum, neden istiyorum, neden buraya başvuruyorum?” sorularını sordurabilmek ve üretecekleri cevaplarla ilk başta kendi kendilerini ikna ettirebilmek lazım. Ancak kendileri ikna olduğunda iş görüşmeleri esnasında işe alım uzmanlarını da ikna edebileceklerinin mesajını çok net vermek lazım.
Yeni iş hayatına girecek veya kariyerinin ilk yıllarında olan gençlerle yaptığım gerek mülakatlar esnasında, gerekse söyleşilerde şu üç “çok klişe” sorunun altının bir türlü doğru düzgün doldurulamadığını görüyorum, üzülüyorum;
“Neden bu mesleği seçtin?”
“Neden bize başvurdun?”
“Neden seni işe alayım?”
Nitekim dün katıldığım Kadir Has Üniversite’sindeki eğitimde de benzer bir durum yaşadım. Öğrencilerin bu üç ‘neden’ sorusuna cevap üretmekte zorlandıklarını gözlemledim. Yazılarım bir parça sitem içerse de aslen sorunlara çözüm üretmek odaklı olduğu için hemen üç ‘neden’e ne gibi cevaplar vermenin tatminkar olabileceğini yazayım.
Neden sorularının alt gerçekçelerini oluşturabilmek için en iyi yol örneklerden hareket etmektir. Örnekleri kullanırken adaylar seçtikleri meslekler, başvurdukları şirkerler için ne kadar coşkulu ve bilgili olduklarını sergileyebilirler (tabii eğer gerçekten bilgili ve coşkulularsa …).
Soru: Neden mühendis olmayı seçtin?
Cevap: Matematik ve fen bilimlerine yatkınlığım aileden geliyor. Babam da mühendis ve onun yaptığı projeleri dinleyerek ve ‘bir gün ben de mühendis olacağım’ diyerek büyüdüm. Mesela babamın çalıştığı fabrikadaki xxxxxx makinasındaki problem nedeniyle …. (diyerek aday teknik bilgisini masanın üstüne çıkartabileceği bir anısını anlatır)
.
Soru: Neden reklam sektöründe çalışmayı istiyorsun?
Cevap: Lise yıllarımdan beri en büyük hobilerimden biri firmaların reklam kampanyalarında neler yaptıklarını, ne gibi enstrümanlar kullandıklarını takip etmek oldu. Bana reklam sektörünün dinamik yapısı büyük heyecan veriyor. Örneğin bir otomobil markasının yeni çıkardığı bir model için çektiği reklam, yaptığı lansman çalışmaları, tüketiciye yönelik hazırladığı test sürüşü kampanyaları, medyadaki her türlü görünüşü bir paket ve büyük bütçeli işler. Medya planlaması ayağı, yaratıcı boyutu ile bu mutfağın içinde olmalıyım diye düşündüm, istedim yıllardır … Mesela xxxxx markasının geçen sonbahar başlatığı kampanyası çok etkileyiciydi …(diyerek aday xxxx firmasının kampanyasının teknik içeriğinden kendi gözlemleri ve araştırmaları çerçevesinde bahseder. )
.
Soru: Neden bize başvurdun?
Cevap: İlanınızı gördüğümde heyecanlandım. Firmanızı uzun süredir biliyorum. Web sitesini de detaylı araştırdım. Geçen yıllarda almış olduğunuz ihaleler ve yapmış olduğunuz sosyal sorumluluk projeleri çok etkileyici. Özellikle Hindistan’da geçen ay alınan xxxxx projesi büyük bir başarı. Dünya çapında rekabetin çok olduğu bir sektörde birçok dünya devini geçerek projeyi alabilmek firmanızın ne kadar güvenilir ve işleri konusunda başarılı olduğunun en büyük göstergesi. Bu firmada almış olduğum eğitim ve geçmiş tecrübelerim sayesinde artı değer yaratabileceğime inanıyorum … (bu adayın firmayı ne kadar bildiği, araştırdığı, firmada çalışmak için ne kadar istek duyduğunun tartıldığı sorudur. “Her yere başvuruyorum, size de başvurdum” derseniz, kusura bakmayın işi alamazsınız.)
.
Soru: Neden seni işe alayım?
Cevap: Firmanızın yaptığı işler çerçevesinde katabileceğim çok fazla artı değer olduğunu düşünüyorum. Örneğin üniversitede her türlü öğrenci organizasyonunda önemli görevler almaktan, riske girmekten hiç kaçmadım. Okulun her yıl düzenlediği xxxx sempozyumunu en ince detaya kadar iki yıl boyunca ben ekip lideri olarak yürütttüm. Problemlerle karşılaştığımda “bu problemi kim yarattı?” diye bakmam, “nasıl çözeceğiz?” diye düşünürüm. Hiç bir olumsuzluk benim optimizmimi yok edemez. Bu yapıcı enerjim iş bilgisi ile birleştiğinde imkansızı bile başarır, bunun örneklerini yaşadım, bu nedenle kendime güvenim tam. Firmanızı ileriye götüren takım üyelerinden biri olacağıma inancım sonsuz. Örneğin iki yıl önceki sempozyıumda şöyle bir problemi başarı ile tek başıma hallettim …. (diyerek aday ne kadar sistemli, sonuç odaklı çalıştığını, vs. aktarabilir)
.
Evet, görüldüğü gibi cevaplarda üç unsur var: Örnek, Bilgi, Coşku. İşte bu üç unsuru cevaplarınıza yerleştirebilirseniz karşınızdaki İşe Alımcı’yı rahat bir şekilde ikna ederseniz.
Aşağıdaki sorular mülakatlarda kullanılır mı? Bazen ortamı renklendirmek için niye olmasın. Bu tarzda bir soru ile karşılaştığında gelin adayın yüzünün, bakışlarının aldığı şekli bir düşünün …. şaşkın, süpheli, meraklı, düşünceli, eğlenceli … 😀
Bu tarzdaki sorular adayın hayat seçimleri, yaratıcılık gücü, hedefleri, ilgi alanları, öz farkındalığı hakkında detaylı bilgi verir mülakatı yapan İnsan Kaynakları Uzmanına.
Eğer bir hayvan( veya bir ağaç) olsaydınız, hangisini seçerdiniz? Neden?
Eğer bir film karakteri olsaydınız, hangisini seçerdiniz? Neden?
Şimdi buzdolabınızı açsam içinde ne görürüm?
Veri bankasının ne olduğunu sekiz yaşındaki yeğeninize nasıl anlatırsınız?
Eğer bir uzaylı size sahip olmadığınız bir gücü vereceğini söylese, ne tip gücünüz olmasını isterdiniz? Neden?
Çizgi kahramanlardan hangisi olmak isterdiniz? Neden?
Sizi işe alacak olsam ilk iş günü yapacağınız ilk üç iş ne olurdu?
1 ile 10 arasında değerlendirecek olsanız, siz ne derece mutlusunuz?
Kendinizi üç kelime ile anlatın lütfen.
Türkiye’de toplam kaç benzin istasyonu vardır?
Eğer büyük bir gazeteye yarın manşet atmak imkanı size verilseydi, biz yarın ne okuyacak olurduk?
Eğer bir ulaşım aracı olsaydınız hangisini seçerdiniz? Neden?
Eğer bir otomobil markası olsaydınız hangisini seçerdiniz? Neden?
Piyangodan on milyar büyük ikramiye size çıktı, parayla ne yaparsınız?
En sevdiğiniz şarkı (film, kitap, vs) hangisidir, neden?
Size altı aylık ömrünüz kaldı deseler, kalan altı ayınızda neler yapmak isterdiniz?
Eğer dünyadaki bir kişi ile bir hafta boyunca yer değiştirecek olsanız, bu kişi kim olurdu, neden?
Eğer bir yazar sizin biyografinizi yazacak olsaydı, kitabın ismi ne olurdu?
Eğer bir Futbol/Voleybol/Basketbol takımında yer alsaydınız hangi pozisyonda oynardınız? (Teşekkürler Serhat Sine)
Fog Creek Software için doğru kişiyi işe almak son derece önemli bir iştir. İşimizde, üç tip insan vardır. Terazinin bir ucunda, bu işi yapmak için gereken en temel yeteneklere bile sahip olmayan vasıfsız insanlar bulunur. Genellikle, özgeçmişlerini inceleyip, süratle bir kaç soru sorarak bu insanları ortaya çıkarıp, elemek kolaydır. Bir diğer uçta ise, haftasonunda zevk için Palm Pilotuna Assembler’da lisp derleyicisi yazan süper yıldızlar bulunur. Tam ortada ise, bir şeylere katkıda bulunabilme ihtimali olan, çok sayıda “belkiler” vardır. Marifet, süper yıldızlar ile belkiler arasındaki farkı ayırt etmektir, çünkü biz Fog Creek Software’e sadece süper yıldızları almaktayız. Burda, bunu yapmak için gereken bazı yöntemleri bulacaksınız. Herşeyden önce, Fog Creek’te işe alınmak için ilk önemli kriter:
• Zeki ve • İş Bitirici olmak
Bu kadar. Aradığımız sadece bu. Bunu ezberle. Her gece yatağa gitmeden önce kendi kendine tekrarla. Amacımız, belirli becerilere sahip birini değil, öğrenme ve anlama yeteneği olan kişiyi işe almak. Kişiyi işe alan belirli beceriler, bir kaç senede teknolojik olarak eskimiş olabilir, her ne olursa olsun, herhangi yeni bir teknolojiyi öğrenebilen kişiyi işe almak, şu anda SQL programlamayı bilen birini işe almaktan daha iyidir.
Zeki’yi tanımlamak zordur, ama muhtemel mülakat sorularını inceledikçe bunu ortaya çıkarmanın yollarını göreceğiz. İş Bitiricilik önemlidir. Zeki fakat İş Bitirici olmayan insanlar genellikle doktoraya sahip ve büyük şirketlerde çalışan fakat tamamiyle pratikten yoksun oldukları için kimse tarafından sözleri dinlenmeyen insanlardır. Bir problemin soyut kısmı üzerinde derin derin düşünmeyi, bir şeyi zamanında teslim etmeye tercih ederler. Böyle kişiler teşhis edilebilirler çünkü birbirinden çok farklı iki kavram arasındaki teorik benzerliği ortaya çıkarmaya bayılırlar. Mesela, “Hesap çizelgeleri programlama dillerinin özel bir halidir” diyebilirler, ve sonra bunun üzerine bir hafta uğraşıp, hesap çizelgelerinin programlama dili olarak hesapsal dilbilim özellikleri hakkında heyecan veren, nefis bir makale yazabilirler. Gösterişli, ama kullanışlı değil.
İş bitirici ama Zeki olmayanlar anlaşıldığı kadarıyla yaptıkları şey hakkında düşünmediklerinden ahmakça şeyler yaparlar, ve daha sonra birileri arkada bıraktıkları karışıklığı temizlemek zorunda kalır. Bu onları şirket için bir engel yapar, çünkü herhangi bir katkıları olmadığı gibi yardımsever insanların zamanlarını emerler. Bunlar, fonksiyon yazmaktansa etraftan büyük miktarlarda kod kopyalayan insanlardır, çünkü bu işlerini halleder ama akıllıca bir yolla değil.
Mülakat için en önemli kural:
• Karar Verin
Mülakatın sonunda, aday hakkında net bir karar vermeye hazır olun. Bu kararı vermek için yalnızca iki adet seçenek vardır: İşe Alın ya da İşe Almayın. Bilgisayarınızı açın ve hemen bir geribildirimde bulunun. E-postanın konu kısmında adayın adı bulunmalı. E-postanın ilk satırı da İşe Alın ya da İşe Almayın olmalı. Daha sonra, kararınızı desktekleyen yaklaşık iki paragraf yazmalısınız.
Olası başka bir cevap yoktur. Asla “Alın ama benim grubuma değil.” demeyin. Bu kabadır ve bu adayın sizinle çalışacak kadar zeki olmadığı anlamına gelir, fakat belki de diğer gruptaki kaybedenler için yeteri kadar zekidir. Eğer kendinizi “Alın ama benim grubuma değil.” demeye meyilli halde buluyorsanız, bunu mekanik olarak “İşe Almayın”a çevirin ve kendinizi iyi hissedin. Belirli bir işi harika yapan ama diğer gruplarda çok iyi olmayan bir adayınız varsa, bu bir İşe Almayındır. Durum çok sık ve hızlı olarak değişmekte, bu yüzden her yerde başarılı olabilecek insanlara ihtiyacımız var. Eğer bir sebepten dolayı SQL konusunda gerçekten çok çok iyi ama bunun dışındaki herhangi bir konuyu öğrenmekte yeteneksiz bir ahmak bulduysanız, İşe Almayın. Böylelerinin Fog Creek’te bir gelecekleri yok.
Asla “Belki, bilemiyorum” demeyin. Eğer bilemiyorsanız, bunun anlamı İşe Almayındır. Bu gerçekten düşündüğünüzden daha kolaydır. Bilemiyor musunuz? Sadece hayır deyin. Benzer olarak, eğer ikilemde kaldıysanız, bunun anlamı İşe Almayındır. Asla “Uygun, işe alabiliriz, sanırım, ama …. konularında bazı kaygılarım var.” demeyin. Bu da İşe Almayın demektir.
Mülakat ile ilgili akılda tutulması gereken önemli şey şudur: İyi bir adayı reddetmek, kötü bir adayı kabul etmekten çok daha iyidir. Kötü aday, çok para ve emeğe malolour ve diğer insanların zamanlarını hatalarını düzeltmek için harcar. Her neyse, herhangi bir şüpheniz varsa eğer, İşe Almayın.
Mülakatı yönetirken çok kişiyi reddediyorsanız, Fog Creek işe alacak kimseyi bulamayacak diye endişelenmeyin. Bu sizin probleminiz değil. Bu işe alım ajansının sorunudur, insan kaynaklarının sorunudur, Joel’in sorunudur ama sizin sorununuz değildir. Kendinize hangisi daha kötüdür diye sormaya devam edin – kokoşlarla dolu berbat bir yazılım şirketi olmamız mı, yoksa küçük ama yüksek kalitede kalmamız mı? Elbette, iyi adayları bulup çıkarmak önemlidir ve herkes bunu misyonunun bir parçası olarak görmeli ve iş bitirici, zeki insanları işe almalıdır. Ama gerçekten biriyle mülakat yaparken, Fog Creek’in yeteri kadar yetenekli adayı varmış gibi yapın. Yetenekli aday bulmak ne kadar zor olursa olsun asla standartlarınızı düşürmeyin.
Fakat bu zor kararı nasıl vereceksiniz? Mülakat boyunca kendinize sormaya devam edin sadece: Bu kişizeki mi? Bu kişi iş bitirici mi? Bunu bilmeniz için, doğru soruları sormak zorundasınız.
Sadece zevk için, işte size dünyanın en kötü mülakat sorusu: “Oracle 8i’de varchar ile varchar2 arasındaki fark nedir?” Bu korkunç bir sorudur. İşe yaramaz bir ıvır zıvırın belirli parçasını bilen bir insanla, Fog Creek’in işe almak istediği insan arasında akla gelen hiç bir ilişki yoktur. Farkın ne olduğuna kim aldırır ki? Yaklaşık 15 saniyede anında bulabilirsiniz!
Aslında, daha da kötü sorular vardır. Buna ileride tekrar döneceğim.
Öyleyse şimdi zevkli kısma geldik: Mülakat soruları. Mülakat sorularımın listesi, Microsoft’taki ilk işimden gelmektedir. Aslında meşhur yüzlerce Microsoft mülakat sorusu mevcuttur. Herkesin gerçekten sevdiği bir takım sorular vardır. Siz de İşe Alma/Almama’ya yardım edecek belirli bir takım sorular ve üslup geliştireceksiniz. İşte size kullanmış olduğum, başarıya ulaşmış bazı teknikler.
Mülakattan önce adayın özgeçmişinin üzerinden geçerim ve mülakat planımı bir parça kağıda not alırım. Bu sadece sormak istediğim soruların bir listesidir. İşte bir programcıyla görüşmek için plan:
1. Giriş 2. Adayın en son çalışmış olduğu proje hakkında soru 3. İmkansız soru 4. C fonksiyonu 5. Yazdığı kod sizi memnun etti mi? 6. Tasarım sorusu 7. Meydan Okuma 8. Başka sorunuz var mı?
Mülakattan önce, aday hakkında beni önyargılı düşünmeye itecek herşeyden sakınma konusunda çok çok dikkatliyimdir. Eğer bir kişinin odaya girdiği sırada, sadece MIT’den doktorası var diye zeki olduğunu düşünüyorsanız, bir saat içinde söylediği hiçbir şey baştaki önyargınızı değiştiremez. Eğer ahmak olduğunu düşünüyorsanız, hiçbir şey ilk izleniminizi yıkamaz. Mülakat çok çok narin bir teraziye benzer — bir insanı bir saatlik bir mülakatı baz alarak yargılamak zordur ve kazananı kaybedeni olmayan bir savaşa benzer. Ama önceden aday hakkında azıcık bir bilginiz varsa, terazinin bir kefesinde büyük bir ağırlık varmış gibi olur, ve mülakat işe yaramaz. Bir keresinde, mülakattan biraz önce, personel alma memuru ofisime geldi, ve “Bu genci seveceksin.” dedi. Bu beni çılgına çevirdi. Söylemem gereken, “İyi, eğer onu çok seveceğimden bu kadar eminsen, mülakatla zaman kaybetmektense neden işe almıyorsun?” olmalıydı. Ama genç ve toydum, onunla mülakatı yaptım. Zekice şeyler söylemediğinde bile, kendime “İstisnalar kaideyi bozmaz” dedim. Söylediği herşeyi pembe gözlüklerle baktım. Beş para etmez bir aday olduğu halde İşe Alın sonucuna vardım. Ne oldu biliyor musunuz? Benim dışımda onunla mülakat yapan herkes İşe Almayın dediler. Yani: Personel alma memurlarını dinlemeyin; mülakattan önce kişi hakkında etrafa sorular sormayın; ve asla, diğer mülakatçılarla aday hakkında bağımsız bir karar vermeden konuşmayın. Bu bilimsel bir yöntemdir.
Mülakatın Giriş kısmı adayı rahatlatmak içindir. Yaklaşık 30 saniyemi kişiye kim olduğumu ve mülakatın nasıl olacağını anlatmak için harcarım. Herzaman, gerçek sonuçtan çok problemi nasıl çözdüğüyle ilgilendiğimizi söyleyerek adaya güven veririm. Bu arada, mülakat yaparken, masada adayın karşısında oturmadığınıza emin olun. Bu resmi bir engel yaratarak, adayın rahatlamasını engeller. Masayı duvara karşı taşımak ya da masanın diğer ucuna gidip adayla beraber oturmak daha iyidir; bu adayın gevşemesini sağlar. Gerginlikten daha az etkilenileceği için, daha iyi bir mülakatla sonuçlanır.
Bölüm 2 adayın son çalıştığı proje ile ilgili bir sorudur. Üniversiteli gençlerle mülakatta, eğer varsa, bitirme projeleriyle ilgili ya da aldıkları dersin içinde geçen zevk alarak yaptıkları uzun bir proje hakkında soru sorun. Mesela bazen, “Son dönem aldığınız derslerden en sevdiğiniz hangisiydi? Bilgisayarla ilişkili olması şart değil.” diye sorarım. Aslında, bilgisayar dışı bir ders seçtiklerinde genellikle bir hayli mutlu olurum. Bazen ders programlarına baktığınızda, alınması gereken asgari sayıdaki Bilgisayar Bilimleri dersini aldıklarını, ama tüm seçmeli derslerinin müzikle ilgili olduğunu görürsünüz. Sonra, en favori derslerinin Nesneye Dayalı Veritabanları olduğunu söylerler. Evet, doğru. Yağ çekeceklerine, müziği bilgisayardan daha fazla sevdiklerini itiraf etseler daha mutlu olurdum.
Tecrübeli adaylarla görüşürken, geçmiş işi ile ilgili konuşabilirsiniz.
Bu konuda, sadece bir şeye bakarım: tutku. Kişinin son çalıştığı bir proje bulduğunuzda, şunlar iyiye işarettir:
• Bunun hakkında konuşurken çok heyecanlanırlar; daha hızlı konuşma ve canlanma eğilimindedirler. Bu bir şeye ilgi duyduklarında, ona tutkuyla bağlandıklarını gösterir. Bir şey üzerine çalışan ama bu veya şu şekilde bununla ilgilenmeyen bir çok insan vardır. Eğer nefret ediyorlarsa bile, bu iyiye bir işarettir. “Önceki işverenim için, Foo Bar Mark II kurulumu yapıyordum, ama o öylesine salaktı ki.” Bunlar işe almak istediğimiz iyi adaylardır. Kötü adaylar aldırmazlar ve tüm mülakat boyunca herhangi bir heyecan göstermezler. Bir şey hakkında konuşurken, bir an için mülakatta olduklarını unutuyorlarsa, bu adayın bir şey için tutkulu olabileceğini gösteren gerçekten iyi bir işarettir. Bazen aday mülakatta bulunurken sinirleri gerilir — bu olağandır, bu yüzden bunu görmezden gelirim. Fakat daha sonra Hesapsal Tekrenkli Sanat konusunda konuşmaya yönlendirdiğinizde, son derece heyecanlanırlar ve sinire ilişkin hiç bir belirti kalmaz. Güzel. Gerçekten umursayan tutkulu insanları severim. (Hesapsal Tekrenkli Sanatın bir örneğini görmek için monitörünüzü çıkartmayı deneyin.)
• Bir şeyleri açıklama konusunda dikkatlidirler. Bir önceki projelerini anlatırken, normal insanın anlayamayacağı şekilde anlattıkları için adayları reddettim. Mühendislik büyükleri, genellikle Bates Teorisi ya da Peano Aksiyomu’nun herkes tarafından bilindiğini varsayarlar. Eğer bunu yapmaya başlarlarsa, onları bir dakika için durdurun ve “bana bir iyilik yapıp da, egzersiz olsun diye, büyük ninemin anlayabileceği bir şekilde açıklayabilir misin lütfen.” deyin. Bu noktada, bir çok insan hala teknik dili kullanmaya devam eder ve anlaşılabilir olma konusunda tamamen yetersiz kalırlar. GONG!
• Eğer proje bir ekip projesiyse, lider bir rol alıp almadığının belirtilerine bakın. Aday “Biz X üzerine çalışıyorduk, fakat patron Y, müşteri ise Z dedi.” diyebilir. “Peki sen ne yaptın?” diye sorarım. Buna iyi bir cevap “Ekibin diğer üyelerini topladım ve bir teklif yazdım…” olabilir. Kötü bir cevap ise “Yapabileceğim hiç bir şey yoktu. Dayanılmaz bir durumdu.” olabilir. Hatırlayın, Zeki ve İş Bitirici. Bir kişinin İş Bitirici olduğunu söylemenin yolu, geçmişte iş bitirme eğiliminde olup olmadığını bakmaktan geçer. Aslında, geçmişte lider bir rol alıp, iş bitirdiği bir örnek vermesini doğrudan doğruya sorabilirsiniz — kurumsal uyuşukluğun üstesinden gelmek, mesela.
Listedeki üçüncü madde İmkansız Sorudur. Burası zevklidir. Buradaki düşünce, cevaplaması mümkün olmayan bir soru sorup, sadece onu nasıl çözmeye çalıştığını görmektir. “Seattle’da kaç tane göz uzmanı vardır?” “Washington anıtı kaç ton çeker?” “Los Angeles’ta kaç tane benzin istasyonu vardır?” “New York’ta kaç tane piyano tamircisi vardır?”
• Zeki adaylar sizin, onun bilgisini yoklamadığınızı farkederler ve kabataslak bir cevap bulmak için hevesle atlarlar. “Evet, LA’in nüfusunun 7 milyon olduğunu varsayalım; LA’deki her kişinin 2,5 tane arabası olsa…” Elbette, temelden yanlış bile olsa sorun yok. Önemli olan soruna hevesle atlamış olmaları. Benzin istasyonunun kapasitesini hesaplarlar. “Hmm, bir depoyu doldurmak 4 dakika alsa, benzin istasyonunun 10 tane pompası olsa ve günde 18 saat açık kalsa…” Alanı hesaplarlar. Bazen yaratıcılıklarıyla sizi şaşırtırlar, ve Los Angeles’a ait sarı sayfaları isterler. Hepsi iyiye işaret.
• Çok zeki olmayan adaylar telaşlanır ve tedirgin olurlar. Sanki Mars’tan gelmişsiniz gibi size öylece bakarlar. Onlara yol göstermeniz gerekir. “Peki, Los Angeles büyüklüğünde bir şehir inşa edecek olsaydın, içine kaç tane benzin istasyonu koyardın?” Küçük ipuçları verebilirsiniz. “Benzin deposunu doldurmak kaç dakika sürer?” Orda aptalca oturan ve sizden onları kurtarmanızı bekleyen zeki olmayan adaylara dahi yol göstermeniz gerekir. Bu insanlar problem çözücü değildirler ve bizim için çalışmalarını istemeyiz.
Program sorusu olarak, adaylara C ile küçük bir program yazmalarını isterim. İşte, sorabileceğim bazı tipik sorular:
1. Bir dizgiyi yerinde ters çevirmek
2. Bağlı listeyi ters çevirmek
3. Bir bayt içindeki tüm açık bitleri sayma
4. İkili arama
5. Dizgi içindeki aynı elemandan oluşan en uzun diziyi bulma
6. atoi
7. itoa (Harika, çünkü yığın ya da strrev kullanmak zorundalar)
5 satır koddan daha fazla tutan bir problem vermek istemezsiniz; bunun için zamanınız yok.
Bunların bir kaç tanesini ayrıntılı olarak inceleyelim. #1: Bir dizgiyi yerinde ters çevirmek. Hayatım boyunca mülakat yaptığım her aday, ilk seferinde bu soruya yanlış cevap vermiştir. İstisnasız hepsi, başka bir tampon bellek ayırıp dizgiyi bu bellekte ters çevirmeye çalıştılar. Sorun, tampon belleği ayıran kim? Tampon belleği boşaltan kim? Bu soruyu onlarca kişiye sorarak, ilginç bir gerçeği keşfettim. C’yi bildiğini sanan çoğu insan, gerçekte bellek ve işaretçilerden anlamıyorlar. Aslında kafa yormuyorlar. Şaşırtıcı olan, bu insanlar programcı olarak çalışıyorlar ve gerçekten de öyleler. Bu soruyla, işte size adayı değerlendirmenin bazı yolları:
• Fonksiyonları hızlı mı? strlen’i kaç kere çağırdıklarına bakın. strrev için O(n) çalışması gerekirken, O(n^2) çalışan algoritmalar gördüm, çünkü strlen’i döngü içinde tekrar tekrar çağırmışlar.
• İşaretçi aritmetiği kullanmışlar mı? Bu iyiye işarettir. Bir çok “C programcısı” işaretçi aritmetiğinin nasıl çalıştığını bilmez. Şimdi, normalde, belli bir beceriye sahip olmadığı için bu adayı reddetmemeliyim. Bununla birlikte, C’de işaretçi mantığını anlamanın bir beceri değil, doğal bir yetenek olduğunu keşfetmiş bulunmaktayım. Bilgisayar Bilimi bölümünün ilk yılında, dönem başında 4 yaşındayken BASIC’le Atari800 leri için karmaşık macera oyunları yazmış yaklaşık 200 öğrenci her zaman vardır. Pascal öğrenirler, başarılıdırlar; ta ki bir gün profesör imleçleri anlatana kadar, birden kavrayamaz olurlar. Artık daha fazla bir şey anlamazlar. Sınıfın %90’ı kaçar ve Uluslararası İlişkiler okur, ve sonra da arkadaşlarına bölüm değiştirmelerinin sebebi olarak da Bilgisayar Bilimleri sınıfında karşı cinsten çekici birinin olmamasını söylerler. Kimi sebeplerden dolayı, bazi insanlar beyinlerinin imleçleri anlayan kısmından yoksun olarak doğarlar. Bu bir beceri değil, doğal bir yetenektir – bazı insanların yapamadığı dolaylı düşünmenin karmaşık bir biçimini gerektirir.
3’te, C’de bit operatörlerini ne kadar iyi öğrendiklerini görebilirsiniz… fakat, bu bir beceridir, doğal bir yetenek değildir, bu yüzden bu konuda onlara yardımcı olabilirsiniz. İlginç olan, adayı bir bayt içindeki tüm açık bitleri sayan bir metod yazarken izlemek, ve daha sonra bunu daha hızlı daha hızlı hale getirmelerini istemektir. Gerçekten zeki olan adaylar, sadece bir kez oluşturmaları gereken bir lookup tablosu(nihayetinde, 256 tane giriş vardır) yaratırlar. İyi adaylarla, farklı bellek/zaman kombinasyonları hakkında gerçekten ilginç muhabbetler edebilirsiniz. Daha da üzerlerine gidin: Başlangıçta lookup tablosu yaratmak için hiç zaman harcamak istemediğinizi söyleyin. Zeki adaylar, bitlerin ilk kullanımda sayıldığı ve lookup tablosuna atılıp, bundan sonraki kullanımlarda sayılmadığı bir önbellek tasarımında bulunabilirler. Gerçekten çok zeki olan adaylar ise bit desenlerinin avantajından yararlanıp, bunların tablonun yaratılmasında kısayol olarak kullanılmasını planlayabilirler.
Kod yazan birini gözlemliyorsaniz, işte size yararlı olabilecek bazı teknikler:
• Adaya, editör olmadan kod yazmanın zor olduğunu bildiğinizi söyleyerek güvence verin, ve kağıdının düzensiz olması halinde bunu önemsemeyeceğinizi belirtin. Aynı zamanda derleyici olmadan hatasız kod yazmanın zor olduğunu gözönüne alın.
• İyi programcının bazı belirtileri: İyi programcıların {‘i yazdıktan sonra sayfanın sonuna gidip } yazıp, daha sonra aradaki boşluğu doldurmak gibi iyi alışkanlıkları vardır. İlkel bile olsa, değişken adlandırmada bazı alışkanlıklara sahiptir… İyi programcıların döngü indekslerinde kısa değişken isimleri kullanmak gibi bir meyilleri vardır. Eğer indekse GecerliSayfaPozisyonuDonguSayaci diye isimlendirmişlerse, hayatlarında çok fazla kod yazmadıklarına emin olabilirsiniz. Ara sıra, C programcılarının if (0==strlen(x)) seklinde yazdıklarını, sabiti ==’in soluna koyduklarını görürsünüz. Bu gerçekten iyiye işarettir. Bu = ile == ‘i bir çok defa karıştırmaktan dolayı canlarının yandığını ve kendilerini bu tuzaktan kurtarmak için böyle bir alışkanlık edindiklerini gösterir.
• İyi programcılar yazmadan önce bir plan yaparlar, özellikle işin içine işaretçiler girdiğinde. Örneğin, bir bağlı listeyi ters çevirmelerini istediğinizde, iyi adaylar her zaman kenarda küçük bir çizim yaparlar, tüm işaretçileri ve gösterdikleri yeri çizerler. Bunu yapmak zorundadırlar. Bağlı listeyi ters çeviren kodu, küçük kutular ve oklar çizmeden yazmak imkansızdır. Kötü programcılarsa hemen kod yazmaya başlarlar.
Kaçınılmaz olarak, kodda hata bulursunuz. Öyleyse geldik 5. soruya: Bu kod sizi tatmin etti mi? “Tamam, hata nerde o zaman?” diye sormak isteyebilirsiniz. Önemli bir Cehennemden Gelen Açık Uçlu Soru. Tüm programcılar hata yapar, bunda bir yanlışlık yok, sadece bu hataları bulabilmeleri gerekir. Dizgi fonksiyonlarıyla çalışırken, yeni dizginin null ile bittiğini çoğu zaman unuturlar. Hemen her fonksiyonda, Off-By-One hatası yapabilirler. Bazen noktalı virgül koymayı unuturlar. Fonksiyonları 0 uzunluklu dizgiler için yanlış çalışabilir, veya malloc başarısız olursa Genel Koruma Hatası verebilir… Çok nadiren, ilk seferde hatası olmayan bir adaya denk gelebilirsiniz. Böyle durumda, problem daha eğlenceli hale gelir. “Kodda bir hata var.” dediğinizde, kodlarını çok dikkatlice incelemelerini, ve kodlarının kusursuz olduğunu nazik bir yolla belirtip belirtmediklerini gözleyebilirsiniz… Genelde, devam etmeden önce adaya yanıtından memnun olup olmadığını sormak iyi bir fikirdir.
Bölüm 6: tasarım sorusu. Adaydan bir şeyler tasarlamasını isteyin. Jabe Blumenthal, Excel’in orijinal tasarımcısı, bir ev tasarlamalarını isterdi. Jabe’e göre, hemen beyaz tahtaya gidip ve bir kare cizen adaylara rastlamış. Bir kare! Bunlar acilen İşe Almayınlardandır. Tasarım sorularında, ne ararsınız?
• İyi adaylar, sizden problem konusunda daha fazla bilgi almaya çalışırlar. Ev kimin için? ilke olarak, evin kim için olduğunu sormadan tasarıma atlayan birini işe almam. Çoğu zaman o kadar kızarım ki, yarıda keserek “Aslında, sormayı unuttunuz ama bu ev 14 metre uzunluğunda kör zürafa ailesi içindi.” derim.
• Çok zeki olmayan adaylar tasarımı yağlıboya resim yapmak zannederler: Boş bir tahta alırsın ve üzerine istediğini yaparsın. Zeki adaylar, tasarımın bir dizi değiş-tokuşlardan oluştuğunu bilirler. Müthiş bir tasarım sorusu: Cadde köşeleri için bir çöp tenekesi tasarlayın. Tüm ihtimalleri düşünün! Boşaltması kolay, ama çalınması imkansız olmalı; içine bir şeyler rahatça konabilmeli ama rüzgarlı havalarda içindekiler kolayca dışarı çıkamamalı; sağlam olmalı ama pahalı olmamalı; bazı şehirlerde, teröristlerin içine bomba yerleştirememesi için özel olarak tasarlanmalı.
• Yaratıcı adaylar ilginç, bulunması öyle kolay olmayan cevaplarla sizi şaşırtırlar. En çok beğendiğim sorulardan biri de Kör İnsanlar İçin Baharat Rafı Tasarımıdır. Kaçınılmaz olarak, adaylar baharat şişelerinin üstünde bir yere Braille yazısı koyarlar ve 100 soru sorduktan sonra anlayacağınız üzere bu yazı genellikle kapağın üstünde olur. Adaylardan biri, baharatları çekmeceye koymanın daha iyi olacağını, çünkü parmak ucuyla yatay olarak Braille okumanın, dikey olarak okumaktan daha rahat olduğunu söyledi. (Deneyin!) Bu öylesine yaratıcıydı ki beni şaşırttı — yapılan onlarca mülakatta, bu cevabı daha önce hiç duymamıştım. Bu, problemin sınırlarını aşan bir sıçrama oldu. Bu cevabın tek başına verdiği güçle, adayı işe aldım ve o Excel takımının en iyi program yöneticilerinden biri oldu.
• İşin sonuna bakın. Bu İş Bitiricilikle ilgilidir. Bazen adaylar, bir ileri bir geri giderler, kesin bir karar veremezler, veya zor bir soru sormaktan kaçınırlar. Bazen de güç bir kararı cevapsız bırakırlar ve devam ederler. Bu iyi bir şey değildir. İyi adaylar, siz onları geri çekmeye çalışsanız bile, ileri gitmeye yönelik doğal bir eğilim gösterirler. Muhabbet dönüp dolaşıp aynı yere geliyorsa, aday genellikle “Tamam, bunun hakkında bütün gün konuşabiliriz, ama yapmamız gereken bir şeyler var, öyleyse X kararıyla devam edelim.” derler. Bu gerçekten iyi bir işarettir.
Gelelim #7’ye, Meydan Okuma. Bu eğlencelidir. Mülakat boyunca, adayın mutlak doğru ve tartışılmaz bir şey bulması için uğraşırsınız. Sonra “bir dakika, bir dakika” deyip, iki dakika boyunca şeytanın avukatını oynarsınız. Haklı olduklarına emin olana kadar tartışın.
• Zayıf adaylar pes ederler. İşe Almayın
• Güçlü adaylar sizi ikna etmek için çözüm ararlar. Sizi mat etmek için tüm Dale Carnegie yöntemlerini kullanırlar. “Sizi yanlış anlamış olabilirim,” derler. Ama mevzilerini korurlar. İşe Alın.
Kabul etmek gerekir ki, bir mülakatta, iki taraf da aynı güçte değildir. Siz daha güçlü bir konumda bulunduğunuz için adayın sizle tartışmaktan korkma riski vardır. FAKAT, iyi adaylar tartışmada ateşli olma eğilimindedirler, ve bir an için de olsa mülakatta olduklarını unuturlar, sizi ikna edebilmek için ellerinden geleni yaparlar. Bu tip insanlar işe almak istediklerinizdendir.
Son olarak, adaya sorusu olup olmadığını sorun. Bazıları, mülakat kitaplarındaki standart yöntemlerde anlatıldığı üzere, zekice bir soru sormalarını beklerler. Kişisel olarak, ne sorduklarına bakmam; o noktada, çoktan kararımı vermiş olurum. Güç olan, adaylar bir günde 5-6 kişiyle görüşmek zorundadırlar, ve 5-6 tane farklı, güzel soru sormak zordur, bu yüzden eğer soruları yoksa, problem değildir.
Her zaman ama her zaman, mülakatın sonundaki 5 dakikayı Fog Creek’i pazarlamak için kullanırım. İşe almayacak olsanız bile bu çok önemlidir. Gerçekten iyi bir aday bulacak kadar şanslıysanız, Fog Creek’e gelmesi için o noktada yapılabilecek herşeyi yapın. Kötü aday olsalar bile, şirketten iyi bir izlenimle ayrılması için, Fog Creek hakkında heyecan uyandırın. Şu şekilde düşünün: bu insanlar sadece potansiyel çalışan değil, aynı zamanda potansiyel müşteridirler. Bizim işe alma çabamız için birer satıcıdırlar; eğer Fog Creek’in çalışmak için iyi bir yer olduğunu düşünürlerse, arkadaşlarını da başvurmak için cesaretlendirirler.
Hıh, size sormaktan kaçınmamız gereken sorular hakkında örnek vereceğim sözümü şimdi hatırladım.
Her şeyden evvel, yasadışı sorulardan kaçının. Irk, din, cinsiyet, ulusal köken, yaş, askerlik yapabilme durumu, deneyim, cinsel tercih, veya fiziksel engel konularına ilişkin herşey yasadışıdır. Özgeçmişleri 1990 yılında orduda olduğunu yazıyorsa, mülakatı yumuşatmak için bile olsa, Körfez Savaşında olup olmadıklarını sormayın. Bu yasaya aykırıdır. Eğer özgeçmişleri Haifa’da Technion’da görev aldığını söylüyorsa, İsrailli olup olmadığını sormayın. Bu yasaya aykırıdır. Burda neyin yasal olmadığına dair oldukça iyi bir tartışma bulabilirsiniz. (Sitedeki diğer mülakat soruları çok saçma.)
Bir sonraki madde, ayrımcılığa dayanan, biz önem veriyormuşuz gibi görünen, ama aslında çok da önem vermediğimiz sorulardan kaçınmak. Sanırım, buna en iyi örnek birisine çocuğu olup olmadığını ya da evli olup olmadığını sormaktır.Bu, çocuklu insanların işlerine yeteri kadar zaman ayıramayacaklarını ya da gebelik izni alıp kaçacaklarını düşündüğümüz izlenimini uyandırır.
Son olarak, 6 eşit kibrit çöpünden birbirinin aynısı 4 tane eşkenar üçgen yapmak gibi muzip sorulardan kaçının. Bu bir “oha!” sorusudur, bu size “zeki/iş bitirici” olduğu konusunda herhangi bir bilgi sağlamaz.
Mülakat yapmak bilimden çok bir sanattır, ama eğer Zeki/İş Bitirici prensibini aklınızda tutarsanız iyi durumda sayılırsınız. Eğer fırsatınız olursa, iş arkadaşlarınıza en beğendikleri soruların ne olduğunu sorun, ve ne tür cevaplar aradıklarını öğrenin. Bu Redmond’da Building 16 kafeteryasında öğle yemeklerinin değişmez sohbet konularından biridir.
Geçtiğimiz ay bugün yani 3 Kasım’da “Sevdiğim Mülakat Soruları – I”i yazmışım. Yani bu ne demek? 3 Aralık’a 1 kala yazının devamını getirmek gerek demek … 🙂
Beş altı yıl önce işyerimizin müşterisi olduğu bankanın kurumsal temsilcisi ofise periyodik ziyaretlerinden birini gerçekleştiriyordu. Çok önemli bir durum olmadığı sürece her zaman açık olan kapımın önünden geçerken “tık, tık” yaparmış jesti ile “Bir iki dakikanızı alabilir miyim?” diye sordu. Müsaittim, sevinerek içeri buyur ettim. Hemen konuşmaya başladı.
“Size birşey soracağım?”
“Tabii”
“Geçenlerde özgeçmişimi göndermediğim halde ZZZ bankası İnsan Kaynakları’ndan aradılar ve görüşmek istediklerini söylediler. Ben çok şaşırdım ama bayağı da hoşuma gitti bu durum; başvurmadan görümeye çağırılmak. Kabul ettim ve görüşmeyi İnsan Kaynakları Müdürü ile yaptım. Ama hayatımda yaşadığım en berbat görüşmeydi. Müdür resmen bana sürekli hakaret etti. ‘Siz niye görüşmeye geldiniz ki? Niteliklerinizin bizim bankamızda çalışmak için yetebileceğini mi zannettiniz?’ gibi bir sürü laf işitmek zorunda kaldım, sonunda sinirlendim “Bana bakın, beni çağıran sizsiniz, ben böyle rezil bir ortamdan sonra dünyaları verseniz zaten bu bankada çalışmam” deyip kapıyı vurup çıktım. İki gün sonra beni aradılar ve ikinci görüşmeye davet ettiler. Birinci görüşmedeki soruların beni sınamak için sorulduğunu söylediler. Size sorum şu: bu normal midir İnsan Kaynaklarında?”
Doğrusu çok şaşırmıştım. Ben bile hayatımda ilk defa bir adaya “sınamak” adına bu derece terbiyesizce muamele edildiğini duyuyordum.
“Ne diyebilirim? Çok geçmiş olsun, gerçekten korkunç anlattıklarınız. Hatta inanmak bile zor. Ama bu kişinin bırakın yaptığını, o koltukta nasıl oturabildiğine şaşırdım…”
Aradan yıllar geçti. Halen o gün dinlediklerimin doğru olup olmadığından emin değilim ama eğer doğru idiyse ve gerçekten etrafta görüşmeye davet ettiklere adaylara böyle davranan İnsan Kaynakları profesyonelleri varsa, lütfen sözkonusu şirketin en tepesinde oturan her kim ise ona şikayetlerini ulaştırsınlar. İnsan Kaynakları mesleğinin yüz karalarını meslekte bırakmamak lazım. Bilin ki, ilk kurban siz değilsiniz ama belki sonuncusu olabilirsiniz.
Hiçbir mülakat bir diğerine benzemez aynen her insanın biricik olduğu gibi. Karşınızdaki adayın niteliğine, iletişim becerileri, kişiliğine göre akış şekillenir. Mülakat bir İnsan Kaynakları Uzmanının karşısındaki adaydan en fazlasını almak için istikrarlı şekilde soru ürettiği zamanlardır. Uzmanın soru kalitesi adayın iletişim ve kendisini ifadelendirebilme seviyesini arttırır. Adaya yöneltilen bir temel soru alt sorucuklara bölünür ve mülakat renklenir, zenginleşir.
Sorulan soruların adayı düşündürmesi gerekir. Aday kimi soru için çok hızlı cevap verebilirken, beklemediği sorularda temkinli davranır ve aslında gerçek kişiliğini sergiler. Beklenmedik sorular karşısında aday agresifleşebilir, gereksiz sorgulayıcı bir tavır içine girebilir hatta yalana başvurabilir. İşte böyle zamanlarda görüşmeyi yapan İnsan Kaynakları Uzmanı çok dikkatli olmalı, satır aralarını okuyabilmelidir. Hiçbir mimik ve jesti kaçırmamalı ama kendi pozitif yaklaşımından da hiçbir zaman ödün vermemelidir.
Karşısındaki adayı hırpalayarak sonuca ulaşmaya çalışan mülakat tarzından şahsen hiç hoşlanmam, yapanı da mesleğin kötü icracısı olarak kabul ederim.
Bu yazı dizisinde adaylara yönelttiğimde en çok verim aldığım soruları gruplar halinde paylaşacağım. Şu an iş arıyor ve başvurular yapıyor olabilirsiniz. Siz de sorulara okuduktan kendi cevaplarınızı verin, hem kendiniz hakkında biraz düşünün, hem de görüşme öncesi ufak bir antreman yapın 🙂
“Başlayalım mı? …………………………… 😉
“Bana kendiniz hakkında özgeçmişinizde göremeyeceğim bir şey söyleyin”
“Şirketimiz hakkında neler biliyorsunuz?”
“Bu pozisyon için fazla nitelikli olduğunuzu düşünüyor musunuz?”
“Sizce en kuvvetli yetenekleriniz nelerdir?”
“Meslekdaşlarınız ile kendinizi kıyaslarsanız performansınıza on üzerinden kaç puan verirsiniz?”
“Kendinizde hangi yeteneklerin daha güçlü olmasını isterdiniz?”
“Sizce beyniniz ne renk?”
“Şimdiye kadar içinde bulunduğunuz en yaratıcı proje hangisi?”
“Beklediğinizden fazlasını bulduğunuz bir durumu anlatır mısınız?”
Evet, sevgili Kaynağım İnsan okuyucuları, Friendfeed dostlarından biri Ali Macit Koçak yukarıdaki üç soruyu gönderdi.
Bu sorular kendisine bir pozisyon için yaptığı mülakat serisinin üçüncü etabında “analitik düşünce gücünü” sınamak adına sorulmuş. Soruların doğru cevapları görüşme sonrası kendisine verilmemiş. Soruları bana gönderdi, ben kendi cevaplarımı verdim, üzerine yazıştık.