İnsan hayatının en sıkıntılı dönemlerinden biri de okul sonrası iş arama sürecidir. Hayatın, kitaplarda yazdığı gibi toz pembe olmadığını bu yaşlarda anlıyor insan. Kuşkusuz bu sıkıntılı süreci en iyi yönetmenin yolu; İnsan Kaynakları, Kariyer Yönetimi v.b. tarzı şirketlerden danışmanlık hizmeti almaktan geçer. Ama biliyoruz ki gençlerimizin çoğunda profesyonel yardım alma eğilimleri yoktur.
İş Arama Süreci denince aklıma takılan ilk şey, bitmek tükenmek bilmeyen mülakat’lardır. Adeta her biri yeni bir OSS sınavı gibidir. 🙂 “Acaba nasıl hazırlanmalıyım, nasıl giyinmeliyim??” gibi kafamızda bin bir telaşla birçok soru işareti belirir. Aslında bu telaş yersiz de değildir. Birçok araştırma şirketi, aranan nitelikleri taşımanın yanında; davranışsal, iletişimsel, öz bakım, giyim kuşam ve görünüş gibi faktörlerin de işe kabul edilme açısından belirleyici rol oynadıkları yönünde. Sonuçlara ulaşmışlardır.
Bana göre, bu surecin en hassas noktası aslında kendimizle ilgilidir. Bir iş görüşmesine giderken bence kendimize şu soruları sormalıyız:
Bu işi gerçekten istiyor muyum?
Bu iş, kariyer hedeflerimle ve ilgi duyduğum alanlarla örtüşüyor mu?
Bu işi neden istiyorum?
Ben bu pozisyona uygun biri miyim?
Aldığımız cevaplar bizi gerçekten tatmin ediyorsa doğru yoldayız demektir. Çünkü çalışma hayatımızdan biliyoruz ki; yaptığı işten memnun olmayan, mutsuz, binlerce insanla doludur iş ortamları. İşe girmek kadar, mutlu olabileceğimiz bir işte çalışmak da önemli. Dolayısıyla İş görüşmelerine giderken, her şeyden önce ne istediğimizi çok iyi bilmeliyiz.
Vakti zamanında, İnsan Kaynakları Asistanı olarak çalıştığım bir şirkette, sonucu itibariyle benim için ilginç ve bir o kadar da hayal kırıklığı yaratan bir mülakata şahit olmuştum.
Aday, niye bu şirkette çalışmak istediğine ve kendisinin bu pozisyon için adeta biçilmiş bir kaftan olduğuna dair şirketi ve kendini övücü bir sürü kalibreli cümleler kurdun sonra; Ben, “galiba gerçekten aradığımız kişi bu, üstelik çok bakımlı ve çok güzel! Acaba sevgilisi falan var mıdır??” diye düşünürken; görüşmenin sonunda sevgili müdürümün ağzından dökülen cümleler bütün hayallerimi yıkmıştı… “Evet, CV’niz ve hayalleriniz gerçekten etkileyici. Ama burası sizin hedeflerinizin çok altında, biz, sizin hayallerinizi karşılayamayız. Biz sadece, gece 24.00–08.00 arasında resepsiyon’a bakacak; yeteri kadar Fransızca ya da İngilizce bilen bir eleman arıyoruz. Siz daha iyi yerlerde çalışmayı hak ediyorsunuz.” diye güzel giyimli, bakımlı, alımlı bayanı kapıya kadar uğurladı. Hayallerimi de arkasından süpürerek…
Oysa Robert Half International adlı bir araştırma şirketi, yöneticilerin yüzde %91’i asistanlarının iş görüşmesi için bekleyen adaylar hakkındaki fikirlerine önem veriyor ve bunu seçme sürecinin bir parçası olarak gördüğü sonucuna ulaşmıştı bir araştırmasında. Ne yazık ki bizim müdür uçlarda olmayı seviyordu. Bırakın fikir danışmayı yüzüme bile bakmadı. 🙂
O an sevgili müdürümün tutumuna anlam veremesem de, zamanla haklı olabileceğine kanaat getirdim. O donanımda ki bir eleman, asla Gece Resepsiyonistliği gibi bir pozisyonda mutlu olamazdı.
Yazar: Nihat Solmaz / Mali İşler Müdürü
Nihat bey, güzel yazınız için teşekkürler. Bu arada yazınızın sonlarında “asistanlar” için yazdığınız araştırma sonuçları gerçeği yansıtıyor. Ben de mülakat öncesi adaya başvuru formunu doldurtan asistanımın görüşlerine çok önem veririm. Çünkü o benim nasıl insanlar isteğimi bilir, gelenin uygunluğunu tartabilir. Hatta adayın mülakata çağırılırken telefondaki görüşme şeklinin bile notunu özgeçmiş yanına düşmesini isterim : “İlgili”, “meraklı, sorgulayıcı”, umursamaz”, vs.
Peki işe alımlarda okul derecesi ne kadar önemlidir?
Bir arkadaştan duymuştum: Şirketler, okulu ilk5’te veya ilk 10’da bitirenleri işe almıyorlarmış. Çünkü onlar afedersiniz “inek”tir ve sosyal yönden zayıftırlar diye. Acaba bu ne kadar doğru? Bir şehir efsanesi mi?
Recep bey, size zahmet olmaz ise bu soruyu ‘Soru/Cevap’ bölümüne de yazar mısınız? Ben de oradan cevap vereyim. Birçok insanın cevabını merak ettiği bir soru bu çünkü.
İşe alımlarda okul derecesi özellikle özgeçmiş elemesi aşamasında önemlidir. Okulunu iyi derece ile bitirmiş bir adayı özellikle çağırırız. Sonrasında ise mülakatın seyri belirler sonucu.
Örneğin benim son çalıştığım GM Türkiye’nin en iyi özel okullarından birini birincilikle bitirmiş, Tübitak ödüllü, ardından yine Türkiye’nin en iyi üniversitesinde Endüstri Mühendisliği derecesi almış ve ardından da işletme doktorasına kadar ilerlemiş, kafası bayağı çalışan bir profesyoneldi. Bütün hayatı birincilikle dolu bir insan. Üstelik de çok iyi bir satıcı. Kendisi aslen satış müdürüydü, ardından da genel müdürlüğe oturdu.
Bunun gibi birçok örnek verebiliriz. Bir okulu derece ile bitirmek elbette belirli bir IQ göstergesidir ama bunun EQ ayağı da var. EQ ile taçlandırılmayan IQ bir noktaya kadar kişiyi taşır ama ilerisi gelmez.