2011’de İK Trendleri

2011 yılının İK trendlerine taban oluşturabilmesi bakımından geçtiğimiz yılın 31 Aralık tarihinde yayınlamış olduğum Türkiye’de 2010 İK Trendleri başlıklı yazımı açtım. On iki maddede toparladığım beklentilerimin hepsinin yıl içinde sürekli gündemde olduğunu özellikle İK profesyonelleri hemen farkedecekler.

Ancak bu yıl ki yazımı özellikle dört ana ve onlara bağlı gelişecek alt konular üzerinden tasarladım.

2011’de İnsan Kaynakları dünyası neler görecek, yaşayacak veya belki de daha doğrusu neleri görmeli, farketmeli, yaşamalı?

1. Sosyal medyanın yadsınamaz ve halen biz İK profesyonelleri tarafından anlaşılmayı ümitle bekleyen önemi (Kaynağım İnsan’daki Sosyal Medya kategorisi yazılarını lütfen okuyun)

Sosyal medyanın dünyada İK fonksiyonlarından özellikle işe alımda çok etkin kullanıldığını görüyoruz. Konuyu uyguluyor, araştırıyor, geliştiriyor ve sürekli tartışıyorlar. Yetenekleri şirketlere çekme projeleri, yani işverenin kendisini pazarlama çabaları için sosyal medyanın açtığı platformlar biçilmiş kaftan.

Hatta Amerika’da 2010’da hizmete giren Jobvite işgücü ararken kullanabilecek bütün sosyal medya araçlarını toplayıp şirketlerin ayağına götürüyor. Biz İK’cılar Türkiye’de sosyal medyanın ne olduğunu bir anlayabilirsek eminim işgücü arama maliyetlerini çok düşüren benzer bir portal ülkemizde de en kısa sürede hayata geçer. Ama şu an pazarı yok, çünkü bu hizmeti satın alma yetkisi olan İK’cıların sosyal medyanın erdemlerinden haberi yok. Haberleri olsaydı şirketlerde sosyal medya ağları yasaklı hale gelmezdi.

2. Şirketlerde dış kaynak kullanımının artması (outsourcing)

İnsan kaynaklarında dış kaynak kulanımı (outsourcing) denince akla hemen işe alım, özlük işlemleri ve eğitim gelir. Bu üç kalem verimliik açısından iç kaynak kullanımından pek çok zaman daha üstündür.  Ancak ben bu üç kalemin çok daha öteye taşınabileceğini kendi tecrübelerimle artık düşünüyorum. Aslen şirketler eğer dış kaynaklarını doğru seçerlerse performans yönetimi, yetenek yönetimi süreçlerinde de çok rahat dış kaynak kullanabilirler. Neden mi? Yine verimlilik.

Aslen şirketler eğer kullanacakları dış kaynağı yani danışmanı parça başı iş çıkartacak değil de, uzun vadeli iş ortağı olarak görürlerse ve stratejik hedeflerini, vizyonlarını İK Danışmanına net tanımlarlarsa, İK danışmanı içeride oturan bir İK’cıdan çok daha fazla şirketi sahiplenir, iş çıkartır. Kısıtlı zamanda, daha planlı ve hedef odaklı çalışır.

Şirketlerin İK bölüm çalışanlarının gerek bireysel, gerekse kurdukları sistem açısından gelişim ve değişimleri çok ağır ilerler. Motivasyon düşüklüğü, şirket ikliminden kaynaklı dalgalanmalar iç bünye İK’cıların verimliliğini her zaman düşürür. İK danışmanları ise müşterisine en iyi hizmeti veriyor olma bilinci ve gereğinden dolayı çok daha güncel bilgi ile donanmış, dinamik olurlar. Müşterilerini en iyisi için önce eğitirler, sonra ikna ederler, zorlarlar ve projelerini hayata geçirirler.

3. Esnek çalışma ve Bilgi Yönetimi

Esnek çalışma kavramının hayatımıza her geçen gün biraz daha gireceği kesin. Şirketlerde büyük verimlilik sağlayacağını düşündüğüm esnek çalışma modellerini hayata geçirebilmek için ana ödev yine şirketlerin kendisinde, özellikle de üst yönetiminde. Vizyonunu özenle saptamış ve stratejik haritasını iyi çalışmış şirketler gelişimleri yolunda hayata geçirecekleri projeleri, bu projelerde kimlerin çalışacağını, takvimini çok net (elbette pratikte ufak tefek sapmalar olacaktır) belirleyecekler.

Bütün çalışanlara önceden tanımlanan stratejik yol haritası, projeler ve sorumluluklar sayesinde her çalışanın istediği tempoda, yerde çalışması sağlanabilecek. Gün sonunda hedef tuttu mu, tuttu. Olay bitmiştir. Her çalışanın birer işletme haline ve her çalışanın önce kendisini iyi yönetir hale gelmesi şirketleri çok ilerletecektir. Bu bakış açısını kültürüne yerleştirmeyi başaranlar, ‘sorunlu’ değil ‘tam sorumlu’ çalışanların bulunduğu şirketler “21. yüzyılın şirketleri” sıfatını alabilecektir.

Endüstri çağının getirdiği çalışanları sonunda kendisine ve işe yabancılaştıran hantal ve mekanik iş yürütüm sistemleri, yerini teknoloji çağının dinamizm ve yaratıcılığına bırakacak. Bilgiye erişimin kolaylaştığı bir dünyada artık sadece doğru bilgiyi bulmak yetmeyecek. Onu anlamak, uyarlamak, geliştirmek, değiştirmek ve “yaymak” ana yeteneklerden biri haline gelecek.  Bilgi Yönetimi hayatımızın merkezine oturacak.

4. X, Y, Millenium … kuşaklarını anlamak mı?!

Kuşaklar üzerine çok yazı okuyorum. Çoğunluğu yabancı kaynaklı. İthal etmek kolay bu yazıları ama ben dönüp kendi çalıştığım kitleye bakıyorum. Elimdeki yabancı kaynaklarla az örtüşmekle beraber, çokça uyuşmayan düşüncelerim var bu kuşaklar hakkında.

Hala binlerce genç KPSS’ye giriyor hayatlarını garantileyebilmek ve verimsiz çalışmak için, etrafımda reelde işe dair hiçbirşey bilmeyip egosu tavanda birçok genç var, hala neyi, neden yaptığının farkında değil büyük çoğunluğu, ellerinde bir cep telefonu, önlerinde bilgisayar yuvarlanıp gidiyorlar.Y kuşağından olmayı sık sık iş değiştirmek için kendisine aklanma kapısı olarak alanlar da cabası. “Ben Y kuşağıyım” diyorlar, “ben sabırsızım, ben sıkılganım, ben böyleyim”. Bu yabancı kaynakların bazen hazımsızlık yarattığını bile düşünür hale geldim.

Çok mu kötümserim?

Tartışabiliriz.

Çalışan Memnuniyetinin Ölçümlenmesi

2010 yılı içinde birçok seminer verdim. Her biri için ayrı sunum hazırladım. Bu sunumlardan bir tanesi çalışan memnuniyetinin ölçümlenmesi üzerine. Sunumu hazırlarken özellikle anket hazırlama teknikleri üzerine ciddi araştırma yaptığımı söylemeliyim. Seminerler süresince sunumdan bağımsız birçok anket örneği ile desteklediğim bilgilerin konu hakkında aydınlanmak isteyenlerin işine yarayacağını düşünüyorum.

Sevgili Adaylar Lütfen !!!

İster internette, isterse basılı mecrada adaylara iş görüşmeleri esnasında yapmaları ve yapmamaları gerekenlere dair uyarılar, listeler çıkıyor. Hepsi doğru, hepsi özenle uygulanması gereken noktalara dikkat çekiyor.

Bense bu yazıda bir konuya çok dikkat çekmek istiyorum:

Aday başvuru formuna yazmış ‘Araştırmayı çok severim, çok meraklıyımdır

Böyle bir tanıtım sonrasında ben de hemen sorumu soruyorum:

“Firmamıza bakabildiniz mi? Neler okudunuz, aklınızda neler kaldı? Biz ne yapıyoruz?”

Cevap geliyor:

“Pek bakamadım. Beni dün aradınız, çok işimlerim vardı, incelemek için zaman bulamadım”

Biraz dudak büküyorum hayal kırıklığı ile, soruyorum:

“Ne zaman aradık sizi dün?”

Cevap:

“Öğlenden sonra 14:00 gibi”

Hayal kırıklığım artıyor ve o zaman saptamamı yapıyorum:

“Şu an çalışmıyorsunuz değil mi? … evet (adaydan onay geliyor)…. başvuru formuna meraklı ve araştırmacı olduğunuzu yazmışsınız, o zaman ben de anlıyorum ki, bizi hiç merak etmediniz, o nedenle de beş dakikanızı bile ayıramadınız”

Adaydan ses çıkmıyor.

Adayı eliyorum.

Yukarıda anlatığım örneğin versiyonları ondört kişilik görüşmeci listemde onbir defa tekrarlanıyor. Sadece üç aday dersini çalışmış ve gelmiş.

Sevgili adaylar lütfen bir mülakata giderken açın Google’ı, yazın firma ismini ve ne bulursanız okuyun. Bu sizin olsa olsa yarım saatinizi alır. Firmanın ana faaliyet alanını bile bilmeyen “sanırım siz ….. üretiyorsunuz” diyerek bana soru işareti dolu gözlerle bakan ve elediğim adaylardan biri olmayın.

Oysa ki, şirketi çok güzel anlatabilen, hatta sadece kurumsal web sitesi değil, biraz daha detaya inebilenler ülkemizde “fark yaratan” aday konumuna oturabiliyor. Kısacası yarım saatlik emeğiniz dahi hemen karşılını buluyor.

‘Biz gerçekten bu kadar tembel olabilir miyiz?’ diye soruyorum hep kendime yıllardır ama ümidimi hiç yitirmiyorum… üç kişi de olsa VAR.

Daha iş görüşmesi aşamasında, gittiği şirketi merak etmeyen, araştırmayan adayın işe girdiğinde de şirket için artı değer üretme yönelik hiçbir çabası, araştırması, yaratıcılığı olmuyor.  Tecrübe ile sabitlenmiştir.

Sosyal Medya İle Kariyer

Dün gerçekleşen İstanbul Üniversitesi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Kulübü’nun CV’den Öte Kariyer’den Beri etkinliğinde Pfizer BT Müdürü Ömür Öztaş ile aynı oturumu paylaştım. Ömür Öztaş benden önce söz aldı, konuşmasını sosyal medya ve kariyer üzerine şekillendirmişti. Ömür Öztaş’ı dinlemekten büyük keyif aldım. Çünkü paylaşımları benim aktarmayı planladığım içerik ile birebir örtüşüyordu. İki kişi ancak ayarlasa belki bu kadar birbirlerinin anlattıklarının sağlamasını yapabilirdi.

Twitter ve Linkedin üzerinen kariyer amaçlı yapılabilecekleri detaylı aktaran Ömür Öztaş’tan oturum bitiminde sunumunu Kaynağım İnsan’da paylaşma önerisinde bulundum. Sevinerek kabul etti. Çok teşekkürler Ömür Bey 😀

Diğer taraftan ÖmürÖztaş’ın kendi ismini taşıyan blogunu okuduğumda İK, sosyal medya ve kariyer konuları üzerine yazıları olduğunu da gördüm. Okumanızı tavsiye ederim.

CV’den Öte Kariyer’den Beri

22 Aralık 2010 Çarşamba günü İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Çalışma Ekonomosi ve Endüstri İlişkileri Kulübü’nün organize ettiği “CV’den Öte Kariyer’den Beri” etkinliğinin II. oturumunda konuşmacı olarak davetleyim. Bölümdaşlarımın organizasyonuna dahil olmak ne mutluluk verici 🙂

ÇEKO Kulübünün bana verdiği “İş Hayatında Varolma Sanatı” çok hoşuma giden bir konuşma başlığı oldu. Kimsenin iş hayatını bir cennet bahçesi olarak kurgulamadığını biliyorum ama bir cehennem de sayılamayacağının altı çizip, olsa olsa verimli topraklar şeklinde adlandırılabileceğini paylaşmayı planlıyorum gençlerle. Ne ekersek, onu biçiyoruz. Ektiklerimizi sık sık yenileyip, özenle ıslah etmemiz gerekiyor sadece.

Bu İstanbul Üniversitesi’ne ilk gidişim olacak. Ağırlıklı olarak geleceğin İK profesyonelleri ile bir araya geleceğim için çok daha nokta atışı mesajlar verebileceğim, soruları daha meslek odaklı yanıtlayabileceğim.

İş Hayatının Temel Adımları 2

21 Aralık 2010 Salı günü Marmara Üniversitesi, Information Management Club – IMC davetlisi olarak ikincisi düzenlenen İş Hayatının Temel Adımları etkinliğine konuşmacı olarak katılıyorum.

Etkinliğin Facebook sayfası içeriği çok güzel aktarmış;

İyi bir işin Anahtarı : Etkili CV, Verimli Mülakat !

Profesyonelce hazırlanmış bir özgeçmiş her mezunun ihtiyacıdır, ancak yeterli değildir.

Bir iş arayışında olanların korkulu rüyası “mülakatlar” iş hayatının başlangıç noktasıdır ve bu başlangıcı ustaca yapmak çok önemlidir.

Kariyerinizin bu en önemli iki noktası için tavsiyelere ihtiyacınız varsa, bu seminer sizin için!

İpek ARAL KİŞİOĞLU size iyi bir iş kapmanın püf noktalarını aktarıyor!

Evet, Marmara Üniversitesi, hazırlandım geliyorum, beni bekleyin 🙂

make.believe

18 Aralık Cumartesi CEO’lardan Yönetim Dersleri programının üçüncü ve son günü için Has Üniversitesi’ndeydim. Günün üç konuğunu da çok merak ediyordum ama ne yalan söyleyeyim özellikle Sony Euresia Başkanı Mohsen Noohi‘ye yönelik beklentim diğer CEO’lardan fazla idi. Beklentimin karşılığını da fazlasıyla aldım.

İlk konuşmacı Medline Genel Müdürü Gürkan Ergenekon idi. Konuşmasını “sürdürülebilirlik” ana teması üstüne inşa eden Gürkan Ergenekon, işin sürdürülebilirliği için yönetim, çalışanlar, hizmetler ve tedarik zinciri bağlamında Medline’ı nasıl yeniden yapılandırdıklarını çok net aktardı. Sağlık hizmetlerindeki kalite standartlarının önemini vurgulayan Ergenekon, Medline’ın uluslararası akreditasyon kuruluşu JTI tarafından dünyada kendi segmentinde ikinci kalite sertifikası alan kurum olduğunu söylemesi ise beni çok sevindirdi.

İkinci konuşmacı Sony Euresia Başkanı Mohsen Noohi idi. Mohsen Noohi’in sunum ve birçok video eşliğinde yürüttüğü İngilizce konuşması çok sürükleyiciydi.

Mohsen Noohi konuşmasına “Is management art or science? – Yönetim sanat mıdır, yoksa bilim midir?”  sorusu ile başladı ve paylaşımları eşliğinde hepimizi doğru cevabın “both – ikisi de” olduğu konusunda ikna etti.

Sony’nın sloganı “make.believe” üzerinde önemle duran Mohsen Noohi’in vermek istediği ana fikiri ise aşağıdaki cümleler ile özetledi;

Believe that curiosity is the key of creativity. Believe that anything you can imagine, you can make real

Merakın yaratıcılığın anahtarı olduğuna inanın. Hayal edebildiğiniz herşeyi gerçekleştirebileceğinize inanın

Sony’nin sloganı make.believe’in anlamını merak edenler için ise küçük bir açıklama: make ( hareket almak, yapmak, inşa etmek, tasarlamak ) . believe ( ruh, düşünmek, hayal etmek, rüya ). Ortadaki nokta ise Sony’nin gücünü temsil etmektedir. ‘make.believe’ özünde bir kişisel gelişim enstrumanıdır.

Mohsen Noohi’nin bir diğer güzel sözü “In youth we learn, in age we understand-gençken öğrenir, yaş alınca anlarız” idi.

İş hayatındaki  pozitif tutumun ve artı değer üretmenin önemini vurgulayan Noohi, SMART-zeki kavramı içinde ise birçok alt kavram sundu bize: Düşünmek, sanat, yaratıcılık, sorumluluk, öngörü, sağduyu, deneyim, hazırlanmak, cesaret, sürdürülebilirlik, takım, yAtırım, yatırımın geri dönüşü, motivasyon, bireyler, farklılık. Alt kavramlardan seçtiği Sustainable (sürdürülebilir), Motivate (motive), Art (sanat), Responsible (sorumluluk), Team (takımı) ile ise SMART kelimesinin açılımını yaptı.

Günün son konuşmacısı Dünya Göz Hastaneleri Yönetim Kurulu Başkanı Eray Kapıcıoğlu idi. Eğitim programında yer alan 8 CEO’dan farklı olarak okullu değil, alaylı olan Eray Kapıcıoğlu sanırım benim gibi bütün katılımcıları da çok etkiledi. Eray Kapıcıoğlu çok çalışmanın, merhametli, vicdanlı olmanın, başarmak güdüsünün bir insanı ne kadar tepeye çıkarabileceğinin güzel örneğiydi.

Dünya Göz Hastaneleri, bir konu üzerinde derinlemesine uzmanlaşan tek hastane zinciri olarak Türkiye ve dünyanın çeşitli noktalarındaki göz hastalarına ulaşıyor. Eray Kapıcıoğlu’nun yatırımlarını yaparkenki ileri görüşlü, fedakar, sosyal sorumluluk sahibi tutumunun onu başarıya ulaştırdığı kesin. Bütün paylaşımlarının yanında kendisini örnek göstererek sarfettiği bir cümlesi beni çok etkiledi Eray Kapıcıoğlu’nun:

“Birçok genç sadece maaşlı bir işte çalışarak ev, araba, hatta aile sahibi bile olamam diye düşünüyor. Hayır, eğer gerçekten kendinizi adayarak, dürüst ve çok çalışırsanız mutlaka farkedilirsiniz, mutlaka çok farklı noktalara gelirsiniz”

Ben de Eray Kapıcıoğlu’nun bu yaklaşımına sonuna kadar katılıyorum. Çünkü ben de onun dediklerini yapmak için büyük çaba sarfediyorum.

İlgili diğer yazılar:

Değişim Adamı

İnsan İçin

Biga’da Olmak ve Fazlası

Bugün Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biga İdari ve İktisadi Bilimler Fakültesi’ndeydim. Biga Genç Girişimciler Topluluğu’nun organize ettiği Genç Girişimciler Zirvesi’nde, dinlemek ve soru sormak için hevesli bir salon dolusu genç ile çok verimli saatler geçirdim. Çok güzel karşılandım, ağırlandım, uğurlandım, teşekkür ederim.

Ancak şurası kesin ki, bana verdiğiniz  bir, iki, hatta üç saat yetmiyor gençler. Buradan sevgili Biga’daki ve YTÜ’deki üniversitelilere sesleniyorum:

Benim için en az bir tam gün lazım. 2011’de yapın programızı, haberleşelim, atlayayım feribota-taksiye, geleyim yanınıza. Söyleşelim, eğlenelim, öğrenelim, hep birlikte gelişelim.

😀


Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Genç Girişimciler Zirvesi

17 Aralık 2010 Cuma günü Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Genç Girişimciler Topluluğu’nun datlisi olarak Genç Girişimciler Zirvesi’ne konuşmacı olarak katılacağım.

Üniversite konuşmalarım ağırlıklı mesleğim üzerine oluyor. Ancak bu sefer konuşmamın ilk bölümü Kaynağım İnsan etrafında gelişecek. Nasıl, neden, ne zaman, nerede ve kimlerin desteği ile açtım Kaynağım İnsan’ı, geçen bir yılı aşkın süre zarfından neler yaşadım, gelecek hedeflerim neler? Blogum hakkında duyduğum coşkuyu, sonsuz üretme güdümü ve bana maddi, manevi getirilerini anlatacağım.

İkinci bölümde ise üniversiteli gençlerin çok merak ettikleri mülakat süreçlerine dair onları bir parça heyecanlandırmayı planlıyorum. 😉

Gelelim şu ana;

– Tanrım, lütfen Cuma günü İDO seferleri iptal olmasın …