Dünyamızın Penceresi – WOW 2012, Londra

Kasım 2011’de Avrupa Birliği’nin yetişkinler için olan Grundvig eğitim programlarını uzun uzun incelemiş ve aralarından on tanesine başvurmuştum. Aradan iki ay geçti ve Ocak 2012’de İngiltere, Londra’daki başvurduğum “Window On Our World – WOW ” başlıklı çalıştaydan kabul mesajı aldım. Onay mesajı sonrasında yaşadığım mutluluğu o günlerde Kaynağım İnsan’a da kayıt olarak düşmüştüm.

Yolculuk (10.06.2012)

Sayılı gün çabuk geçiyor. Çalıştayın yapılacağı 10-16 Haziran 2012 tarihi de bir çırpıda geldi. Kabul mesajı sonrasında çalıştayı yapacak olan Enfield Konseyi Öğrenme Topluluğu açtığı wiki ile okumamız, doldurmamız için pek dokuman gönderdi. Çalıştayın bütün katılımcılarının ülke ve bilgilerini paylaştı. Ben de bu sayede çalıştaya Türkiye’den gidecek tek kişi olmadığımı öğrendim. Bir Birleşmiş Milletler çalışanı olan sevgili Sertaç Turhal da ekipteydi. Onun haricindeki diğer katılımcılar Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, İtalya, Estonya, Latvia, Fransa, Polonya ve Romanya’dandı.

Sertaç’la yolculuk gününe kadar ilk başta mesajlaştık, sonra da birçok kez telefonda konuştuk. 10 Haziran günü onu Atatürk Hava Limanı’nda gördüğümde sanki bir yabancının değil, bayağı süredir tanıştığım bir arkadaşımın elini sıkıyor gibiydim. Dolayısıyla anlaşılabileceği üzere Londra Heathrow Hava Limanı’na kadar olan dört saatlik uçak yolcuğumuz da bol sohbetli ve keyifli geçti.

Hava Limanında bizi Malatyalı bir taksi şöförü karşıladı ve çalıştayın gerçekleşeceği De Vere Theobalds Park‘a götürdü. De Vere Theobalds Park yukarıdaki fotoğrafta da görülebileceği gibi doğanın ortasında, sakin ve pek çok büyük firmanın günlük toplantı veya eğitimlerini düzenlemeyi tercih ettikleri bir mekan. Hafta sonu ise açık hava düğünleri için ideal ortamı sunuyor. Kaldığımız süre boyunca iki düğünün bizler de şahidi olduk diyebilirim.

Otele vardığımızda bizi çalıştayın koordinatörü sevgili Dr. Ben Charles karşıladı. Ben, samimi yaklaşımı ile çalıştay organizasyonunun ilk ve en önemli yüzü olarak bizim gönlümüzü hemen kazandı. Sertaç’la eskiden ahır olup, otele dönüştürülen odalarımıza uyumak için giderken kafamızda pek çok değil sadece tek düşünce vardı: İyi bir uyku çekerek ertesi güne hazır olmak.

1. Gün – Tanışma (11.06.2012)

Kahvaltı sonrası saat 09:30’da yukarıdaki fotoğrafta görmüş olduğunuz ve takip eden altı gün boyunca da çalıştayın kalbi olacak çalışma salonumuza geçtik. Ben Charles kendisini tekrar topluluğa tanıttıktan sonra altı günümüzü birlikte geçireceğimiz diğer yetkili sevgili Elina Kumpina’yı bizimle tanıştırdı. Ardından da bütün katılımcılar kendilerini ve bu çalıştaya neden katılmak için başvurduklarını kısaca aktardılar.

Hiçbir katılımcının ana dili olmayan ve farklı seviyelerde bilinen İngilizce ile paylaşıma geçmek gerekliliği bazen çok güzel, bazen de zorlayıcı. Özellikle çalıştayda sosyolojik, ekonomik, kültürel paylaşımlara girecek olmamız belki de grupça birlikte geçireceğimiz altı günün en geliştirici noktasını oluşturuyordu: Her ne koşulda olursa olsun ortak dili saygı ve sabır kuralları çerçevesinde işler kılmak, sonrasında da anlaşmak, paylaşmak, tartışmak ve sonuçlar çıkarmak.

Çalıştayın ilk aktivitesi çalıştay süresince hepimizin titizlikle uyacağı kuralları belirlemek oldu. Dakik olmak, birbirini dinlemek, aktivitelerde katılımcı olmak, cep telefonlarını çalışma süreleri boyunca kapalı tutmak gibi. Sonrasında Elina katılımcılara bütün çalıştay boyunca elimizden düşürmeyeceğimiz “Learning Log – Öğrenme Günceleri“mizi dağıttı.

.

Öğrenme Güncesi: Çalıştayın başlangıcında çalıştaya dair hedeflerimiz  ile çalıştay boyunca her gün neler öğrendiğimizi, düşüncelerimizi, işleğimiz konuların zihnimizdeki yansımalarını organize bir şekilde aktararak hareket planlarımızı oluşturmamıza destek veren dokuman.

İşleyişte her sabah ve her akşam güncemize gerekli notları alacak süre veriliyordu. Bu kayıtları düzenli tutmamız sayesinde çalıştayın başlangıcındaki hedeflerimiz ile sonundaki düşüncelerimiz ve ulaştığımız noktayı karşılaştırma fırsatı bulduk. Benim açımdan sürecin kötü ilerleyen tarafı son gün güncemi kaybetmek oldu. Neyse ki çalıştay boyunca kullanılan sunumların fotoğraflarını çekmiştim. Öğrenme güncem olmasa bile kameramdaki görsel hafıza ile Kaynağım İnsan yazımı yazabiliyorum.

Öğrenme güncesinin girişinde WOW çalıştayının amacı bütün katılımcılara şu kelimelerle aktarılmıştı: “Bu çalışatayın amacı, bütün katılımcıların dünyanın birbirine bağlı doğasını, farklı ülkeler ve insanların birbirleri ile olan bağlantıları ve bu bağlantıların gündelik hayatlarımızdaki etkilerini anlamaları ve bunu takdir etmeleridir. Bu çalıştay ayrıca katılımcıların aktif birer vatandaş olma yolunda kültürel farkındalığını ve becerilerini arttıracaktır.

.

İlk günün ilerleyen dakikalarında Ben Charles bize İngiltere’yi ve Enfield‘ı tanıtan bir sunum yaptı, Enfield Konseyi (Belediye) Öğrenme Topluluğu olarak etnik çeşitliliğin ileri düzeyde olduğu ilçede yaşayan 300 bin kişinin birbirleri ve İngiltere ile uyumlu yaşamalarını sağlamak üzere yürüttükleri faaliyetlerden bahsetti.

Birinci günün en önemli konularından ilki kültür ve kültürlerarası diyalog ile yetkinlikler idi. Ben Charles toplumsal kültürü incelerken Edward T. Hall’un Kültürel Buzdağı Modelini kullandı:

‘Toplumun kültürel yapısını eğer bir buzdağına benzetirsek, hepimizin farkında olduğu buzdağının görünen kısmından çok daha büyük bir kitle suyun altında gizlenmiştir. Toplumun sergilediği davranışlar buzdağının görünen bilinçli kısmı iken, toplumun değer ve inançları buzdağının gizlenmiş bölümünü yani bilinç altını işaret eder. Bir toplumun gizlenmiş kültürü ancak o kültür içinde yaşayarak öğrenilebilir.

Kültürlerarası öğrenme” ise bir kişinin kendi kültürü ile birlikte diğer kültürlerin de farkında olma, onları daha iyi öğrenme ve anlama sürecini tanımlar. Kültürlerarası öğrenmenin amacı toleransı, gruplar ve bireyler arası anlayış ve saygıyı besleyerek birbirine kenetlenmiş bir toplum oluşturmaktır.

Kültürlerarası yetkinlikler ise bir profesyonelin veya tüzel yapının kültürlerarası etkin çalışabilmesi için gerekli, sistematize edilmiş uyumlu davranışlar, tutumlar, politikalar kümesini tanımlar.

Kişinin kültürlerarası yetkinlik akışında kendisini nerede gördüğü ile gerçekte nerede bulunduğunu analiz edebilmek çok önemlidir. Kültürlerarası yetkinliğin sürekliliği:

1. Farkındalık … 2. Bilgi ve Anlayış … 3. Duyarlılık … 4. Beceri … 5. Yetkinlik

Öğle yemeğinden sonra konuk konuşmacı olarak Londra Üniversitesi’nden Dr. Douglas Bourn bizlerle birlikteydi. Dr. Bourn, Küreselleşme ve Küresel Beceriler başlığı altındaki paylaşımında küresel becerileri altı madde ile özetledi:

1. Birbirinden farklı sosyal ve kültürel geçmişlerden gelen insanlarla iletişim kurabilen,

2. Birbirinden farklı geçmiş ve ülkelerden gelen insanlarla takım çalışmasına girebilen,

3. Dünyanın değişik yerlerinden gelen seslere ve perspektiflere açık,

4. Problemleri çözmeye ve çözüm yolları aramaya istekli,

5. Küresel güçlerin insanların hayatı üzerindeki etkisinin farkında ve bunları anlayan,

6. Toplum içinde gerek yerel, gerekse uluslararası etkin rol almaya hazır.

Elbette bu beceriler davranışa dönüşebildiği zaman kişi “küresel boyutta yetkin” bir birey olabilir.

Dr. Bourn’un, ilk gün itibariyle bizim karışık ekipler halinde çalışmamızı sağlayan iki önemli egzersizi oldu. Birincisi küreselleşmenin günümüzdeki artan veya azalan yönlü etkileri idi. Örneğin küreselleşme zenginle fakir arasındaki uçurumu arttırmakla beraber doğanın yokedilme sürecini de hızlandırdı. Bankacılık sisteminin ve para piyasalarının  gelişmesini sağlarken sosyal devlet anlayışının azalmasına neden oldu. İletişim arttı ama bilginin kalitesi ve güvenilirliği düştü. Diğer egzersiz ise bir profesyonelin küresel bazda çalışabilmesi için tabandan tavana ne gibi yetkinliklere sahip olması gerektiği üzerine idi. Her iki egzersizde de grupların farklı yaklaşım, yaratıcılık ve değerlendirmelerini dinlemek, yaşamak çok öğreticiydi.

.

2. Gün (12.08.2012) – R.I.S.C.

İkinci gün bence çalıştayın en sıradışı günüydü. Kahvaltıdan sonra otobüse binip 45 dakika mesafedeki Reading’e gittik. Buradaki durağımız Reading International Soludarity Center – RISC’di. RISC, geçmişi 1980 başlarına uzanan, ‘gelişim eğitimi‘ üzerine odaklanmış bir sivil toplum kuruluşu. RISC, okullar, toplum örgütleri ve halkla çalışarak uluslararası meseleleri gündemde tutmaya ve toplumu sürdürülebilir büyüme, eşitlik ve sosyal adalet konularında eyleme teşvik etmeye çalışıyor.

Gelişim eğitimi tanımlamasıyla anlatılmak istenen “gelişim” ise üç ana maddeden oluşuyor:

1. İnsanların, hayatlarının dünyanın öbür ucunda yaşayan bambaşka insanlarla nasıl bağlı olduğunu anlamalarını sağlamak,

2. Hayatlarımızı şekillendiren ekonomik, politik, sosyal ve çevresel konularda farkındalığı arttırmak,

3. Dünyayı daha adil, güçlerin ve kaynakların eşit paylaşıldığı bir yer haline dönüştürebilmek için hayatlarımızın kontrolünü ele almamızı sağlayacak beceri, tutum ve değerleri geliştirmek.

Peki RISC odaklandığı gelişim eğitimini gündelik hayata nasıl yansıtıyor diye soracak olursanız, bize de bu bilgiyi bütün günümüzü birlikte geçireceğimiz RISC’ın etkili, yetkili, sorumlu kişisi Dave Richards verdi. RISC, düzenlediği konserler, festivaller, sanat aktiviteleri, kampanyalar, etnik mutfak günleri, işlettiği küresel kafe ve dükkanı, özenle baktıkları küresel bahçeleri, verdiği eğitimler ve bizim gibi Avrupa’nın dört tarafından gelmiş insanlarla bilgi ve tecrübelerini paylaşarak mesajlarını dalga dalga bütün dünyaya yaymaya çalışıyor.

Dave Richards’ın hepimizi etkileyen RISC’in faaliyetlerine dair paylaşımı sonrasında günün önemli konusu olan Milenyum Gelişim Amaç ve Hedefleri üzerine çalışmaya başladık. Milenyum Gelişim Amaç ve Hedefleri, 2000 yılında Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanmış ve 189 ülkenin altına imza attığı Milenyum Deklerasyonunda yer alıyor. Bu amaçlar sırasıyla: (bize verilen dokumanda her bir amacın altında hedefleri ve toplam 18 hedefin takibini sağlamak için oluşturulmuş toplam 48 ölçüt de yer alıyor ancak bu bilgilerin hepsini Kaynağım İnsan’a taşıyamıyorum)

Amaç 1: Yoksulluğu ve açlığı yoketmek

Amaç 2: Evrensel ilköğretim yapısını hayata geçirmek (kız ve erkek çocuklarının eşit koşullarda ilköğretime gitmesini sağlamak)

Amaç 3: Cinsel eşitlik ve kadınların güçlendirilmesi

Amaç 4: Çocuk ölümlerinin azaltılması

Amaç 5: Hamilelik ve anne sağlığı koşullarının geliştirilmesi

Amaç 6: HIV/AIDS virusü ve malarya gibi salgın hastalıklarla savaş

Amaç 7: Sürdürülebilir çevreyi sağlamak

Amaç 8: Gelişim için küresel bir ortaklık geliştirmek

Milenyum Gelişim Amaç ve Hedefleri ile ilgili bizler de iki aktivite yaptık. Bunalardan birincisinde gruplara ayrılarak seçtiğimiz bir milenyum amacını nasıl iyileştirebileceğimize dair çözüm önerilerimizi hazırladık ve sunduk. İkinci aktivite ise çok eğlenceliydi. Seçmiş olduğumuz milenyum amacına yönelik toplumsal farkındalığı arttıracak bir reklam kampanyası tasarladık. Sonrasında tasarımızı elimizdeki imkanlar çerçevesinde yazarak, çizerek, videoya çekerek realize ettik.

RISC’de geçirdiğimiz günün en şaşırtıcı ve özel dakikalarını Dave bizi bulunduğumuz binanın çatısında oluşturulmuş Küresel Bahçe’ye çıkarttığında yaşadık. 2009 yılında Observer tarafından En İyi Etnik Bahçe ödülüne layık görülen Küresel Bahçe’de dünyanın dört yanından getirilmiş bitkiler özenle yetiştiriliyordu. Türkiye florasında bulunan kekik, fesleğen, biberiye, anason, nane, muşmula gibi pek çok bitkiye bahçeyi dolaşırken rastladık. Dünyanın farklı bölgelerinde köylülerin yerel olarak uyguladıkları sulama metodlarını kullanarak sürdürülebilir yaşamın küçük modellerini de hayata geçiren bahçede yaprakları şeker tadında olan bitki benim çok ilgimi çekti. Dünyanın dev şeker üreticilerinın bu bitkinin yapraklarının şeker niyetine kullanılmaması için yaptıklarını, yapabileceklerini düşünebiliyorum ve düşüncelerim beni ürkütüyor.

Akşamüstü otobüsümüze dönüş yolu için binerken bütün WOW ekibi çok mutluydu. RISC’deki aktivitelerimiz, Küresel Bahçe ve Dave’in inanılmaz pozitif enerjisi hepimizi çok etkilenmişti. Nitekim Reading’de geçirdiğimiz gün çalıştayın sonunda yaptığımız konuşmalarda da sürekli “en çok beğenilen, en unutulmaz gün” olarak taçlandırılacaktı.

.

3. Gün (13.06.2012) Küresel Öğrenme ve ECOPARK 

Çalıştayın 3. günü sabah bölümünde İngiliz eğitim sisteminde yaşanan değişikliklerden bahsetmek üzere Think Global‘ın CEO’su Tom Franklin bizimleydi. Tom Franklin’in paylaştığı değişimin boyutları bizi şaşırttı, hatta kimi yerde sert eleştirilerimize neden oldu. Şimdi düşününce biraz yersiz bulduğum eleştirilerimizin nedenlerini sizinle paylaşayım.

Aslında çalıştayımızın ana teması küreselleşme, küresel beceriler, kültürlerarası diyalog ile çok örtüşen bir dönüşüm yaşanmaya başlıyor İngiliz eğitim sisteminde. İngiltere, 3-16+ yaş grubundaki bütün İngiliz çocuklarını sorumlu birer küresel vatandaş olmak, küresel düşünmek, diğer kültürlere açık olmak, onları tanımak, anlamak gibi kavramları temel alarak yetiştirmeyi hedefliyor. Bu değişimin ana gerekçelerinden pek çoğunu Tom Franklin’in bize dağıttığı iş dünyası ile yapılan anket araştırması sonuçlarından çıkartabiliyoruz. İngiltere çapında 500 tepe yönetici ile yapılan anket çalışmasından çıkan sonuçlara göre;

* Yöneticiler, yeni yetişmekte olan İngiliz gençliği küresel düşünmeyi öğrenmezse İngiltere’nin Çin, Brazilya, Hindistan gibi hızlı büyümekte olan ülkelerin gerisine düşme tehlikesi ile karşı karşıya kalacağına inanıyor.

* Yöneticiler, gençlerin büyük çoğunluğunun küreselleşmiş ve kültür çeşitliliği olan bir ekonomide çalışabilecek ufka sahip olmamasından dolayı endişeliler.

* Yöneticiler, birer işveren olarak farklı ülke ve kültürlerden gelen müşteri ve işlerle etkin şekilde çalışabileceğini gösterebilen personele değer veriyor.

Dolayısıyla bu çıktıları pozitife dönüştürecek değişimin yaşanmasının İngiltere için bir zorunluluk halini aldığını anlayabiliyoruz.

İngiliz eğitim sistemindeki bir diğer önemli dönüşüm liberalleşme üzerine. Bizim ana eleştirilerimizi alan da bu aşama oldu zaten. Tom Franklin’in anlattığına göre artık her okul kendi müfredatını kendi belirleyebilecek. Veliler okulların müfredatlarını inceleyerek çocuklarını hangi okula göndermek istediklerine kadar verecek. Devletin minimum müdahalesi olan, hiçbir okulun sunduğu eğitim içeriğinin birbirine benzemediği, eğitim piyasası koşullarının sistemi şekillendireceği bir yapının nasıl kontrol edileceği, verilen eğitimin kalitesinin, seviyesinin ne olduğunun nasıl anlaşılacağı gibi sorular Tom Franklin’in tatminkar cevaplar veremediği kanımca aslında en kilit konulardı. Eğitim durumu çok iyi olmayan velilerin çocuklarına hangi bilgi ve algı ile okul seçenekleri büyük bir muamma iken, öğretmenlerin bu yeni sistemi hayata geçirecek bilgiye ne derece sahip oldukları da bir başka bulanık alandı kanımca.

Ancak İngiltere’nin eğitim sistemindeki bu dönüşümün bazı noktalarda da hakkını vermek gerek. Özellikle bizim ülkemizde neredeyse her yıl farklı eğitim modelleri ile karşımıza çıkan Milli Eğitim Bakanlığı’nın altyapısız ve bilinmezlerle dolu, velileri bezdiren değişim çabaları yanında, İngilizlerin kendi dönüşümlerinin dinamosu olarak açtıkları Global Dimention eğitim protalının içindeki kaynaklar ve sistem karşısında etkilenmeden edemiyorsunuz.

Her ne kadar Tom Franklin’i eleştirilerimiz ile bunaltmış olsak da, verdiği bilgiler doğrultusunda yaptığım okuma ve portal incelemelerinin ilköğretim ve lise eğitimi konusundaki vizyonumu çok açtığı söyleyebilirim.

Öğle yemeği sonrasında Londra’nın kuzeyinin bütün atıklarının toplanarak farklı şekillerde değerlendirildiği ve dönüştürüldüğü London Waste – ECOPARK‘ın büyük tesisine gittik. Sürdürülebilir atık yönetiminin ne demek olduğunu anlayabilmek için bu tesis ideal örnekti. Tesisteki atıkların bir bölümü yakılıp enerjiye dönüştürülerek şehrin aydınlatılmasında kullanılıyor, bir bölümü de gübreleştirilerek halka bedava dağıtılıyor.

Tesisi komple gezmek için gerekli ayakkabılar ben dahil pek çoğumuzda yoktu. Dolayısıyla tesisin açık alanlarından ziyade kapalı bölgelerinin gösterildiği turumuzda tek tahammülü zor şey kokuydu. Hepimiz bu koşullarda çalışmakta olan insanlar için “Allah sabır versin” demeden edemedik.

İstanbul’da atık dönüşüm tesislerinin olduğunu biliyorum ama böyle çok fonksiyonlu bir yapının varlığından haberim yok. Eminim İstanbul’a böyle birkaç tesis kurulsa çevrenin korunması ve atıkların katma değerli dönüşümü adına büyük adım atılmış olur.

.

4. Gün (14.06.2012) – Küresel Boyut

Çalıştayın 4. gününün konuşmacısı kaldığı yerden sözlerine devam eden Dr. Douglas Bourn’du. Gün boyunca küresel boyutta ele almamız gereken sekiz ana kavram üzerine odaklandık, grup çalışmalarına girerek her bir kavram üzerinde düşündük, tartıştık, paylaştık. İncelemeye aldığımız sekiz küresel kavram:

1. Küresel vatandaşlık: Aydın, aktif, sorumlu birer küresel vatandaş olabilmek için gerekli bilgi beceri ve anlatışa sahip olmak

2. Çeşitlilik: İnsanlar arası farklılıkları anlamak ve ortak insanlık değerleri adına bunlara saygılı olmak

3. İnsan hakları: Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları dahil olmak üzere bütün insan haklarını bilmek

4. Dayanışma: İnsanların, bölgelerin, ekonomilerin birbiri ile ayrılmaz derecede bağlı olduğunu ve yaptığımız seçeneklerin, içinde bulunduğumuz olayların küresel boyutta yankıları olduğunu anlamak.

5. Sürdürülebilir büyüme: Gelecek kuşaklar için gezegenimizi yok etmeden hayat kalitemizi korumak ve yükseltme ihtiyacımızı anlamak

6. Değerler ve algılar: Küresel meselelerin eleştirel bir değerlendirmesini geliştirmek ve bu meselelerin insanların tutum ve davranışları üzerindeki olumlu/olumsuz etkilerini takdir etmek

7. Sosyal adalet: Sürdürülebilir büyüme ve insanların ortak refahı için sosyal adaletin önemini anlamak

8. Çatışma çözme: Çatışmaların doğasını ve çatışmaların gelişim üzerindeki etkilerini, bu çatışmaların uyumlu yaşamak yolunda neden çözümlenmesine ihtiyaç olduğunu anlamak

Birbirinden önemli olan bu sekiz konuyu incelerken Dr. Douglas Bourn bize pek çok aktivite yaptırdı. Bu aktiviteleri unutmamak için başlıklar halinde sıralayacağım:

a. Karikatür aktivitesi (pırlanta şekli)

b. Gelişim cumleleri aktivitesi (pırlanta şekli)

c. Ülke tanıma (sosyal, kültürel bilgiler üzerinden)

d. Eğer dünya yüz kişinin yaşadığı bir köy olsaydı egzersizi

e. İnsan hakları aktivitesi

f. Küresel vatandaş kimdir? aktivitesi

.

5. Gün (15.06.2012) Final Değerlendirmeler

Çalıştayın final günü itibariyle bütün WOW ekibi birbirimize iyice ısınmış, dostluklar kurmuştuk. Özellikle koordinatörümüz Ben Charles ile olan iletişimimiz çalıştaydaki paylaşımlardan daha da öteye taşınabilir hale gelmişti. Ben, sonbaharda hazırlığını bitireceği AB projesinde Türkiye adına ortak olup olmayacağımı sorduğunda mutluluk içinde olumlu cevabımı verdim. Şimdi merakla önümüdeki aylarda karşıma çıkacak proje içeriğini bekliyorum. Sonrasında gerekli ortaklık koşullarını karşılamak için çalışmalarıma başlayacağım.

Son gün dakikalarca aramama rağmen öğrenme güncemi bulamamak çalıştayın benim açımdan en üzücü olayı oldu. Bunun haricinde ekipçe birlikte geçireceğimiz son saatlerde öğrenme güncelerimizi (ben yenisini !!!) tamamladık, çalıştayın bize kattıkları, bizi en çok etkileyen noktalarını birbirimizle ‘speed dating’ usuluyle paylaştık. RISC’de  iken yarım kalmış olan reklam kampanyası egzersizimizi tamamladık ve ardından çıkardığımız işleri dinledik, izledik. Bol bol fotoğraf çektik, güldük. Nihayetinde de ayrılıyor olduğumuz için hüzünlendik. Birlikte geçirdiğimiz nefis altı günü hiçbirimiz unutmayacaktık. Ben bütün ekibe çalıştayı Kaynağım İnsan blogumda yazarak internete yerleştireceğimi söyledim. Böylece çalıştayda yaşadıklarımız zaman içinde hafızamızdan silinmeyeceti. Ayrıca üniversitelerde sonbahar ve takip eden zamanlarda yapacağım seminerlerde çalıştayda işlediğimiz konuları üniversite gençliği ile paylaşacağımı da belirttim.


Öğle yemeği sonrasında bize verilen serbest zamanda ise Londra merkezine gitmeyi tercih ettik. Trenle merkeze, metro ile ise Picadelly Circus’a geçtik. Oradan Trafalgar Meydanı’na, ardundan da da West Minister’a yürüdük. Thames Nehri kenarına ulaştık. Akşam saatleri geldiğinde metro ile kendimizi Oxford Caddesi’nde attık. Akşam yemeği için İspanyol mutfağını tercih ettik ve nefis paellalarımızı afiyetle yedik.

6. Gün (16.06.2012) Londra’ya Geçiş

Son gün WOW ekibi birbiri ile kahvaltıda vedalaşarak uçuş saatlerine göre teker teker otelden ayrıldı. Ben de takip eden dört günümü geçireceğim Londra merkeze doğru yola çıktım. Böylece muhteşem olarak nitelendirebileceğim altı günün sonuna geldik.

WOW ekibi ile İstanbul’a dönüşte hemen sosyal ağ başlantılatını kurduk ve yazışıyoruz. Kısacası WOW ruhu farklı bir boyutta halen devam ediyor ve edecek. Kanımca WOW çalıştayı üniter anlamda  bizleri bu derece altı dolu şekilde bir araya gitirip kaynaştırarak hedefine ulaştı.

.

Çalıştayın Satır Araları: 

1. Bütün katılımcılar çalıştayın başında tespit edilen çalıştay kurallarına özenle uydu. Bu nedenle hiçbir huzursuzluk yaşamadık.

2. Çalıştayın nasıl yürütülmesi gerektiğine dair ciddi bilgi edindim. Toplam zamanın 3/4’ünde katılımcıların konuştu. Konuşmacılar sadece konuyu açmakla ve temel bilgiyi vermekle yetindi. Sonrasında bütün düşünce egzersizleri, paylaşımlar, tartışmalar, doğru ve yanlışların tespitleri katılımcılar tarafından yapıldı. Böylelikle çalıştay bir kulaktan girip öbüründen çıkan bilgiler yığını değil, uygulayarak anladığımız süreçler haline dönüştü.

3. Grup çalışmalarında sürekli farklı insanlarla çalışmak farklı ülkelerin ve insanların algılarını, düşüncelerini anlamak bakımından çok önemliydi.

4. Çalıştayın başında özellikle kültürlerarası süreklilikte kendimi ‘yetkin’ bulurken, çalıştayın sonunda düşündüğümden daha geri bir noktada olduğumu farkettim. Bu bana özellikle bilgi bakımından gelişmem gerektiği gösterdi. Küresel konuları daha fazla okumalı, öğrenmeli, anlamaya çalışmalı ve duyarlılık geliştirmeliyim.

5. 3-18 yaş grubu gençlerin eğitimi konusundaki farklı modelleri daha fazla incelemeli, daha küresel düşünmeliyim.  Özellikle de çalıştayda çok eleştirdiğim İngiltere’de uygulanmaya başlayan yeni modelin önümüzdeki yıllardaki sonuçlarını takip etmeliyim.

.

Yazımın sonunda herkese Avrupa Birliği’nin Grundvig Erişkin Eğitim Programını takip etmesini tavsiye ederim. Ben kurallar gereği üç yıl boyunca bir daha eğitime başvuramıyorum ama siz başvurabilir ve böylesi mükemmel bir tecrübeyi yaşama imkanını elde edebilirsiniz.

.

Son olarak sözlerim Ben ve Elina için;

Many thanks dear Ben and Elina. WOW workshop was one the best time of my life. I’m sure we’ll never lose contact with each other. I love you both.

😀

Tanımsızlık Alışkanlığını Değiştirebilirsen Lidersin

Şirketlerin verimlilik çalışmaları esnasında değiştirmekte en çok zorlanılan girdi olumsuz alışkanlıklardır. Hatta olumsuz alışkanlıklar bir çok organizasyonda o kadar içselleştirilmiştir ki, artık kurum kültürünün bir parçası olmuştur. Örneğin saatler süren, birbirini seri şekilde takip eden ve hiçbir işe yaramayan toplatılar, bol keseden dağıtılan ünvanlar, hiçbir şekilde işe yaratacak şekilde sayısallaştırılmayan iş ve çalışan performansları gibi.

Eğer bulunduğunuz organizasyona makro düzeyde bakma yeteneğine sahip bir patron veya profesyonel iseniz, böyle kötü alışkanlara saplanıp kalmış bir şirketin ana probleminin ne olduğunu hemen adresleyebilmeniz gerekir: Liderlik zaafiyeti.

Kıdemli bir yönetim danışmanı bir gün bana “Hiçbir patron veya genel müdür kendi performansı hakkında kötü şey duymaktan hoşlanmaz, onlarla konuşurken dikkatli ol” demişti. Onun bu nasiyatını hiç unutmadım ama hiç de tutamadım. Durum neyse odur, ne ötesi, ne de berisidir.

Bugüne kadar karşılaştığım pek çok patron ve genel müdüre “lider kişi kimdir?” ve “liderlik süreci nedir, nasıl hayata geçirilir?” sorularını sordum. Hemen hemen hiçbirinden üzerine daha önceden düşünüldüğünü anlayabileceğim sistemli bir tanımlama alamadım. Zaten aslına bakacak olursanız şirketlerin gerçek problem de budur: tanımsızlık alışkanlığı. Eğer en tepe kişi iş ortamında kendi bireysel mevcudiyetinin içeriğini oluşturamıyorsa bu tanımsızlık alışkanlığı alt kadrolara da aynen yansır. Şirket içinde bir türlü aşılamayan motivasyon ve iş performansı istikrarsızlıkları da aslında bu tanımsızlığın doğal sonuçlarıdır.

Maalesef böyle “kriz” zamanlarında derhal sokaktan bulunan danışmanlar devreye alınır.  Danışmanlara sorunlar ‘kendilerince’anlatılır ve acil çözüm üretmeleri istenir. Danışmanlar şirketi, iş süreçlerini, çalışanlarını didik didik ederler, havadan bile nem kaparlar, ölçerler biçerler ve uzun uzun raporlar yazarlar. Raporlarda neredeyse herşey, her insan vardır, bir kişi hariç: patron veya genel müdürün kendisi. Sayısı az olan cesaretli danışmanlar çuvaldızı şirket çalışanları ile iş süreçlerine, iğneyi patron veya genel müdüre batırabilirler.

Bu bir dram.

O zaman şimdi sıra bende. Sorum şu: şirketinizde verimsizlik problem yaşadığınızı düşünüyor musunuz? Cevabınız evet ise derhal aynanın karşısına geçin. Verimsizlik nedeni kanlı ve canlı bir şekilde karşınızda duruyor. Neden sizsiniz. Ve siz, şirketinizin biricik lideri olarak şu mevcut tanımsızlık alışkanlığınızı değiştirmediğiniz sürece bir adım bile ilerleyemeyeceksiniz. Ayrıca danışmanların şirket için karaladığı tedavi formulleri dua edin ilerleyen günlerde size daha da hastalandırmasın.

O zaman ne yapmak lazım?

Elinize bir kalem, önünüze boş bir sayfa alın. Sayfayı ortdan ikiye bölcek şekilde bir çizgi çizin. Şimdi bir lider olarak kendinizde en beğendiğiniz üç niteliğinizi birer örnekle kağıdın sol, geliştirmeniz, değiştirmeniz gerektiğini düşündüğünüz üç niteğinizi de örnekleri ile beraber sağ bölüme yazın. Bu çalışmayı lütfen yazarak yapın. Yazı kalıcı, düşünceler ve sözler ise uçucudur. Ben size sağ alan için yardımcı olabilirim: “Tanımsızlık alışkanlığım”.

Size tanımsızlık alıkanlığı aşmak için birkaç adımdan oluşan bir metod da verebirim:

* Bol bol liderlik ve iş kitap, dergileri, kaynakları okuyun, okuduklarınız arasında beğendiğiniz bölümleri, kelimeleri, örnekleri not alın.
* Hemen sonrasında yakın iş çevrenizle okuduklarınızı paylaşın, tartışın.
* Liderlik üzerine bol bol düşünün, düşüncelerinizi not alın. Bu yolla zaman içinde kendinizdeki gelişim, değişimi takip edebilirsiniz.
* Güvendiğiniz iş arkadaşlarınızdan sizi bir lider olarak değerlendirmelerini isteyin. (şeffaflık gerektiren soruları siz hazırlayın)
* Kendi “Liderlik Manifesto”nuzu özenle yazın. Sürekli güncelleyin, geliştirin.
* Bu metodolojiyi sizinle çalışan bütün yöneticilerinize uygulattırın ve sonuçları sizinle paylaşmalarını sağlayın.

Blog İçeriği Üretmek Üzerine

Kaynağım İnsan’ı yakından takip edenler bloguma belirli hedefler doğrultusunda içerik ürettiğimi bilirler. Ayda en az yirmi gün yeni mesleki bilgileri, haberleri, videoları Kaynağım İnsan’a taşımaya özen gösteririm. Ancak hedef üç aydır aksıyor.

İş yoğunluğum, hemen hemen her gün farklı içerikteki bir proje veya iş sürecini danışman konumunda yürütüyor olmak beni akşamları bazen bilgisayar başına bile oturamayacak derecede yoruyor. Bu yorgunluk mutluluk dolu elbette. Üstlendiğim projelerin başarı ile ilerliyor olduğunu görmek motivasyonumu tepe seviyede tutmamı sağlıyor.

Kaynağım İnsan’ı açtığım ilk günden itibaren hayatımda meydana gelen değişiklikleri düşündükçe ben bile inanamıyorum. İK bilgimi danışmanlık sürecine taşıyarak maddi kazanç sağlıyor olmam, ödüller kazanmam, mesleki eğitim ve seminerler vermem, yüzlerce genç insan ile iletişim içinde bulunmam, pek çok meslekdaşım ile yakın ilişkiler kurmam aklıma ilk gelen gelişmeler. Dahasını gelecek gösterecek.

Bu yaz blog yazılarıma İngiltere’de katıldığım çalıştayı (üstteki fotoğraf) paylaştıktan sonra Eylül ayına kadar ara vereceğim. Neden? Çünkü şu an liderliğini yürütmekte olduğum büyük bir proje kapsamındaki bütün İK süreçlerini kitaplaştıracağım. Bu heyecan verici bir gelişme benim için. Mesleki kitap yazmak düşüncemi sıklıkla gerek Kaynağım İnsan, gerekse farklı platformlarda dile getiriyorum. Şimdi bu düşüncemi hayata geçirme imkanına sahip oluyorum. Kötü haber maalesef bu kitap piyasaya sürülecek bir çalışma olmayacak. Ancak beni blog yazarlığından kitap yazarlığına taşıyacak önemli bir deneyim olacağını düşünüyorum. Sonbahar aylarında da İngiltere’ye ait bir AB projesinin Türk ortağı olmak gibi bir gelişmeyi hayata geçirmek için uğraşacağım. Mevcut danışmanlık hizmetlerim ile birlikte bu gelişecek yeni AB projesinin yoğunluğunun Kaynağım İnsan’a nasıl yansıyacağını ise şu an kestiremiyorum.

Son üç aydır genç İK blogcusu arkadaşlarımdan aldığım “yazı yazın, yazılarınızı özledik” dönüşleri beni hem mutlu etti, hem de çok üzdü. Beklentilere karşılık vermiyor olmak insanı gerçekten hırpalıyor. Zihinsel olarak inanılmaz bir baskı ve bu baskı eski düzenimde yazı yazabilene kadar belki hiç gitmeyecek. Ama zamanın ne göstereceğini hiçbirimiz bilemeyiz. Kariyerlerimiz gereken emeği verdiğimiz, kendimizi sürekli geliştirdiğimiz zaman çok farklı noktalara gidebilir. Kıdemli bir İK’cı olarak aynı durum benim için de geçerli. Yolun belki başında değilim ama henüz sadece ortasındayım, daha gidecek pek çok mesafe, görecek pek çok manzara, yaşayacak pek çok an var.

Çalışın 😀