Özgeçmişinde yüksek lisans yapmış olduğunu gördüğüm adaylara farklı bir değer veririm. Eğitim her zaman çok kıymetli. Hele ki bu derece belirli bir süre çalıştıktan sonra alınıyorsa adayın bilinç düzeyine de bir işarettir. Lisansın bitişiyle hemen yüksek lisans, hatta doktora yapanlar çoğunlukla sonunda akademik kariyeri tercih ederler çünkü yıllar boyunca kitaplar arasına gömülerek gerçeklerden o kadar kopmuşlardır ki, iş hayatında öğrendikleri teorileri pratiğe dönüştürmekte çok zorlanırlar, mutsuz olurlar. Erkekler ise çoğunlukla askerlikten kaçmak için bir yöntem olarak kullanır yüksek lisansı. Kısacası her adayla neden yüksek lisans yapıldığı iyice görüşülmelidir.
Ben dört defa yüksek lisans yapma girişiminde bulundum. 1999 yılında yüksek lisans amaçlı ODTÜ’ye defalarca gittim.
Birincisi girişimim ODTÜ Endüstri Mühendisliği bölümündeydi. Fakat görüştüğüm bölüm öğretim görevlileri bana yüksek lisansa başlamadan önce almam gereken temel matematik ve diğer bazı bölüm derslerini gösterince mühendislikten vazgeçtim. Halihazırda çalışırken beni çok fazla zorlar diye düşündüm.
İkinci girişimim ODTÜ Psikoloji bölümüne oldu. Bölümün çok değerli öğretim görevlisi Doç. Dr. Canan Ergin’le yaptığım görüşmelerde çok heyecan verici paylaşımlar yaşadım ve Canan Hanım beni yüksek lisans sınıfına özel öğrenci statüsü ile alabileceğini söyledi. Ancak yüksek lisansa başlayamadım çünkü şirketteki bölüm yöneticim haftada iki gün işten 1,5 saat erken çıkmama, her türlü ikna çabam ve sunduğum çözüm alternatiflerime rağmen izin vermedi. Bu, hayatımda “kötü” olarak nitelendirebileceğim bir anıdır.
Üçüncü girişimim ise 2003 yılında gerçekleşti. Ama bu sefer hedef İnsan Kaynakları değildi. O sıralarda çok yoğun çalışıyordum ve kendi mesleğimden farklı alanlarla serbest zamanı geçirmek ve kendimi geliştirmek istiyordum. Altı ay Sanat Tarihi kurslarına gittim ve sonunda kurs öğretmenim Doç .Dr. Uşun Tükel’e Sanat Tarihi üzerine yüksek lisans yapabilmek için ne gerektiğini sordum. Duyduklarım hiç iç açıcı değildi. İlk iki yıl zorunlu lisans derslerini almam gerekiyordu. Ardından ancak yüksek lisans derslerine girebilecektim. Bu arada da hayatımın hepsi kütüphanelerde geçeceğinden ( ! ) dışarıda çalışmama imkan olmayacaktı. Yani babamdan bana dört yıl boyunca bakmasını isteyecektim. Uşun Hoca bunları söyleyince sadece gülmüştüm. Vazgeçtim.
Dördüncü girişimim ise 2005’de oldu. Bu seferde hedef Türkiye değildi. İtalyanca kursuna gidiyordum ve İtalyancamı bayağı ilerletmiştim o dönem. Bir cesaret Roma La Sapienza Üniversitesine başvurdum iki yıllık burslu İngilizce “Humanities” programı için. Üniversite mesajıma hemen yanıt verdi, çok mutlu olmuştum. Bana burs için Ankara’da Büyükelçilik ile görüşmem gerektiğini, Türkiye için kontenjan olup olmayacağını onlarla yapılacak müzakereler sonrasında karar verilebileceğini belirttiler. Bilmem İtalya’daki bürokrasi ve bürokratları bilir misiniz? Türkiye’nin beş kat kötüsü. Defalarca Ankara’ya mesaj göndermelerim, açtığım telefonlara yanıt alamadım. İşi bırakıp Ankara’ya da gidemedim ve bu girişimim de tarihin tozlu sayfalarına karıştı.
Yıllar geçiyor. Kafamda hala yüksek lisans yapmak var. Ama ne zaman, nerede, nasıl, hangi konu üzerine olacak bilmiyorum. Atasözü “Niyet hayır, akıbet hayır” der. Ben de bekliyorum bakalım doğru zaman, yer, konu ve yöntemi 😀
Zamanın birinde bir şirket yetkilisi, bünyemize personel alımı yaparken eğer aday yeni mezun olmuş ise okuluna dikkat ederiz fakat meslek hayatına daha önce atıldıysa okul ikinci planda kalıyor demişti. Bu bakımdan yüksek lisans konusunda açıkcası aynı fikirde değilim sizinle. Tamam etiketin ön planda olduğu günümüzde insana farklı bir hava katıyor olabilir ama mesleki tecrübe açısından sizi ne kadar ileriye götürür bilemiyorum.
Sevgili Melih, Yüksel lisans yapmanın birden çok amacı olabilir. Okuldan mezun olur olmaz yapılan yüksek lisansın çok da sağlıklı olmadığını düşünüyorum eğer akademisyenlik mesleği amaç değilse. Bir süre çalıştıktan ve uzmanlık alanınızı saptadıktan sonra bu alana dair derinleşme amaçlı yüksek lisans yapılabilir. Veya bir mühendis işletmecilik bilgisi de almak ve birgün daha sağlıklı bir şekilde üst kademelere taşımak isteyebilir kendisini. Bir diğer açılım, uzmanlık alanı ile hiç ilgisi olmayan bir dalda kendisini geliştirmek için yüksek lisansa başvurabilir bir kişi. Benim Sanat Tarihi çabam gibi. Sonuçta yüksek lisansa bir etiket değil, gelişme yöntemi olarak bakmak gerek. Etiket için yapılıyorsa da, o da boş iş değil. Nereden baksanız sarfedilen emek bilgi üzerine. Örneğin ben şimdi gidip Performans Değerlendirme Sistemlerinde otomasyon üzerine yükske lisans yapsam bu çok kıymetli bir derece olur.
Yüksek lisansı ben de tam 3 kere denedim ve 3.de kabul edildim. Şu an yapıyorum. İlk dönemim bitti ve bana açıkçası vizyon kattığını düşünüyorum. İşim gereği verilerle uğraşıyorum ve bu verilere daha farklı açılardan nasıl bakılır bunu öğrendim diyebilirim. Üstüne bir de yaptığım final projesinin bilimsel yayın yapılacağını öğrenmek beni daha da şevke getirdi diyebilirim. İş hayatına üniversitenin ilk yıllarında başladığım için yüksek lisans yapmak sanırım benim için bir hevesden çok alanımda daha da uzmanlaşmak için bir amaç oldu diyebilirim.
Sevgili Onur Değerli,
Yazdıklarınızı okumak beni hem çok heveslendirdi, hem de tatlı bir kıskançlık duydum doğrusu. Darısı benim de başıma, yaşadıklarınızı paylaştığınız için teşekkürler. 🙂