Kariyer Sitesi Olan Türk Topluluklar

İnsanın aklında birden bir soru belirir. Cevabını bulmak için yapmanız gereken şey ise internet üzerinden ufak bir araştırmadır.

İşte kafamda beliren soru:

Acaba Türkiye’de yetenekli insanlara ulaşabilmek için kurumsal site yapısından sıyrılarak, kendisine ayrı bir adres üzerinden kariyer portalı/sitesi açan, bu yatırımı yapan Türk Topluluklar hangileri?”

Ve cevap : (herhangi bir niteliksel veya niceliksel sıralama sözkonusu değildir)

1. Koç Kariyer

2. Eczacıbaşı Kariyer

3. Fiba Kariyer

4. Zorlu Kariyer

5. Ülker Kariyer

6. Anadolu Kariyerim

7. Boydak Kariyer

Aklınıza gelebilecek birçok büyük burada yok. Onlar halen kurumsal sitelerindeki İK bölümü üzerinden çalışmalarını yürütüyorlar.

“Ne fark var ki?” diye sorabilirsiniz.

Fark var.

Kurumsal siteden ayrı kariyer portalı/sitesi işletiyor olmak önemli katma değeri olan bir projedir. Eğer projenizin içeriğini zengin tutabilir ve hedeflerinizi iyi saptarsanız, İK Bölümü olarak Yetenek Yönetimi yolunda işveren markanızın değerini kat kat arttırabilirsiniz. İnsan Kaynakları PazarlamanızınAİY (Aday İlişkileri Yönetimi) geri dönüşünü çok daha etkin ölçebilir, kurumsal yapı içindeki stratejik iş ortağı konumunuzu yürütteceğiniz şirketler/bölümler arası İK çalışmaları ile güçlendirebilirsiniz.

Not: Benim bulamadığım ama bildiğiniz topluluk kariyer portallarını/sitelerini lütfen bana yazın, listeyi geliştirelim.

Davut’a Veda

Kaynağım İnsan’ın 25 Şubat 2010 tarihli yazısı ‘Sosyal Sorumluluk Projelerinde İnsan Kaynakları Yönetimi’ konuk yazar Davut Topcan‘a ait. Davut, içindeki yaşama ve üretme coşkusu ile bir başka sosyal sorumluluk projesine imza atmıştı o dönemde. Ben de ondan bu projede İnsan Kaynakları ile ilgili yaşadıklarına dair bir yazı yazmasını rica etmiştim. Sağolsun isteğimi ikiletmeden ertesi gün yazısını iletmişti Davut.

Şimdi ise ben klayve başına oturdum. Yazacaklarım ne İnsan Kaynakları, ne de sosyal sorumluluk üzerine. Sadece konuk yazarım, sevgili arkadaşıma eğer toparlayabilirsem birkaç cümle ile veda etmek istiyorum. Bilemiyorum nasıl olacak …

Sosyal medya aracılığıyla tanıştığım Davut’u ilk gördüğümde üstünde siyah deri montu ve eldivenleri vardı. “Sıska bir motosikletci, yüzü de ne kadar beyaz” demiştim içimden. Burak Dönertaş‘ın Savarona yatı gezi organizasyonundaydık. O gezinin sonunda bu beyaz yüzlü, sıska, uzun boylu genç adamın kanser olduğunu öğrendim.

“Ne kadar genç …”

Aklımdan Davut’un kanser mücadelesiyle bağlantılı kaymaya başlayan bu kelimeleri, tatlı bir arkadaşlık takip etti. O elinde zıpkını Datça’da kendini denize bırakırken, ben kıyıda oturup “bu kadar güneşte kalması doğru mu?” diye sorguladım onu sesli sesli söylenerek. Ama o mutluydu, çünkü biliyordu … yaşamaktan haz alabileceği hiçbir anı kaçırmaması gerektiğini.

Kömür ateşinde fazlaca kavrulmuş sinariti yerken neredeyse hep ben konuştum masada. Datça anılarımı anlattım, iki söyleyip, beş gülerek. O alnını masanın kenarına hafif ve halsizce dayadığında ne konuşmamı kestim, ne de gülmemi, çünkü kanser yoktu bizim masamızda. Sadece anılar ve gelecek planları, hayaller vardı. 2011 Ocak ayında İspanya’ya gideceğini söylediğinde heyecanla, “Madrid mi, Barselona mı?” diye alternatiflerini de sundu. “Elbette Barcellona” dedim gülerek. Biliyordu, … biliyorduk, ama O hiçbir zaman hayallerinden vazgeçmedi.

Hastanedeki ilk ziyaretimde, gözlerindeki bıkkınlığı gördüğümde, ben de bıktım şiddetle. Faşist damarım kabardı; dünyada bu kadar gereksiz insan yaşamaya devam ederken, Davut bu yatakta yatan kişi olmamalıydı.

Hastenedeki son ziyaretimde ise elini sıkıca tutup, yanağını, saçlarını okşadım. Aylardır karşısındayken tuttuğum hıçkırıklarımı onun morfinle uyuşturulmuş olmasından faydalanarak özgür bıraktım. Hemen sonra aniden açılan gözleriyle saniyelik bir umut ışığı yandı ve sonra söndü içimde. Bitti.

Mezarının başında yığılı toprağın içinden bir ıslak beyaz taş geldi elime, aşağıdan aldım tepeye koydum. Sırtını dayadığın Spil dağına ve ayaklarının altındaki Manisa’ya baktım doğrulup sonra. Sisli, zor bir İstanbul gecesinden, ait olduğun güneşli Manisa gününe teslim ettik seni.

Hayatı bir binaya benzetirim ben. Duvarları ise hayatımıza aldığımız insanlar örer. Davut hayatına girdiği birçok insanın binasında yerini aldı yaşama tutkusu, iyi insanlığı, savaşçı karakteri ile. Kanımca o, birçoklarımızın onyıllarca yaşayarak yapamayacağını yirmi dokuz yıllık kısa ömrümde fazlasıyla başardı.

Seni sevgi ile uğurluyorum Davut’cuğum,

Görüşürüz

🙂

Bir Çalışanım Var Ki …

Geçtiğimiz günlerde çalışanların yöneticileri hakkında geliştirdikleri olumsuz söylemleri sıralamıştım. Ama her hikayeyi bir de öbür tarafın ağzından dinlemek lazım. Sanırım o zaman şirketlerde yaşanan problemler, verimsizlikler, kara delikler anlamlanıyor, yaklaşımlar rasyonelleşiyor.

Yöneticilere sordum, bakın neler söylediler:

“Bir işi yaptırmak için on defa tekrarlamak zorunda mıyım?”

“Bir defa da işi termininde bitirseler … dünya ters döner herhalde”

“Çalışanlara hedef koydurmak bu kadar zor olmamalı”

“İşin olmamasına dair bahaneler dinlemekten bıktım”

“Ekip bir defa da ezberi bozsa, yaratıcı bir fikir ile gelse …”

“Biri özel sektörle, devlet arasındaki farkı ekibe anlatsın”

“Maaş zammı isterken agresif, iş yaparken ‘nedense’ çok pasif oluyorlar”

“Çalışanımın kadınlara/erkeklere zaafı var”

“Şirketini sahiplenen, artı değer katmaya hevesli üç çalışanım olsaydı …”

“Bir kere de “hata yaptım” deseler, saklamasalar, işler daha kolay düzelecek”

“Yürümeyen işler çok ama kime sorsam ‘en iyi’ o”

“Eğitim isteyip, eğitime gidince de kaytarıyorlar”

“Bir kişinin olumsuzluğu bütün ekibe veba gibi yayılıyor”

“Kendi gelişimi için parmağını kıpırdatmadan, hiçbir elle tutulur başarı kazanmadan terfiyi bir çalışan nasıl bekler?”

“Çalışanıma ‘yılın dedikoducusu’ ödülünü versem iş hukukunu ihlal etmiş olur muyum?”

“Ekibe göre şirketin parası deniz ….”

“Çalışanım hep mutsuz ama nedenini kendisi de bilmiyor herhalde ki, çözüm yolu da aramıyor”

“Çalışanların teknolojiyi düzgün kullanmayı öğrenmesi için daha ne kadar sabretmeliyim?”

“Çalışanıma hakkındaki olumsuzlukları iletmiş olmama rağmen hiçbir ilerleme yaşamıyorum”

“Çalışanım bir kere de bir projeyi “ben yaparım” dese, ben zorlamasam”

“Mesaiye kalalım deyince hortlak görmüş gibi oluyorlar”

“Şu raporlar bir defa da eksiksiz, zamanında gelse”

“Öğle yemekleri için beş yıldızlı otelden yemek getirtsem yine beğenmezler”

“Kendi otomobili olsa gözü gibi bakar …”

“İşe girerken sözde herşeyi biliyordu ama anladım ki laftaymış …”

“Ter koktuğunu ona nasıl söylesem fazla kırmamış olurum?”

“Yaşgününde bir çalar saat hediye edeceğim, mesai saatine göre de saati kurup eline vereceğim”

“Mesai saatlerinde ofisten bir çıkar, pir çıkar, bir daha yüzünü görebilene aşkolsun …”

“Kendi işi dışında herkesin işinin içinde, herkesin işine bir çift lafı var…”

….

Ve devam eder, etsin, siz de ekleyin, bekliyorum, özellikle yöneticilerden 😀

Ekler; katkıları için @Yapamayan Yönetir‘e teşekkürler 🙂

“Her adımda onay bekliyor, insiyatif kullanamıyor.”

“İş görüşmesinde proaktifti, ama sonra reaktif çıktı.”

“Proaktifliğin “sadece/çok konuşmak” olmadığını nasıl anlatabilirim?”

“X ve Y konularına meraklı olduğunu söylemişti, o projelerde yer verince “neden ben?” diye soruyor”

“Başkasına yardım ettiğinde işin ona kalacağından tedirgin (bunda biraz haklılık payı var ama)”

“Makam-mevki için sırasının geldiğini ve buna talip olduğunu söylüyor, yükselmenin “sırayla” olduğunu düşünüyor.”

“Sürekli şikayetçi, kendi adalet sisteminde emek/kazanç değerlendirmesi yaptığından şüpheliyim.”

“Eleştiriye programlanmış gibiler, “özeleştiri” denen kavramı ne zaman keşfedeceklerini merakla bekliyorum”

“Yaz” diyorum “Tamam” diyorlar ama yazmıyorlar. “Unuttum” dediklerinde “Neden” diyemiyorum çünkü biliyorum. “Yazma alışkanlığı nasıl kazandırılır?” üzerine kitap arıyorum..”

Sosyal Medya Üzerinden Yetenek Arama Devri: Jobvite

Sosyal medya özellikle Kuzey Amerika’da dolu dizgin ilerliyor. Sosyal medyanın iş dünyası dahilinde en çok konuşulan konuları ise reklam, pazarlama, müşteri ilişkileri boyutundaki yansımaları, uygulamalardaki yarattığı hızlı değişim ve gelişimler. Ama artık bir başka konu daha var ki, bu biz İnsan Kaynakları profesyonellerini ilgilendiriyor.

Ülkemizde birçok firmada sosyal medya kullanımı yasaklanmış iken bakalım İnsan Kaynakları üzerine aslında sosyal medyada ne gibi gelişmeler oluyor?

Sosyal medya uygulamaları artık şirketlerin ihtiyaç duydukları yeteneklere ulaşma yolunda çok ciddi boyutlarda kullanılmaya başlandı.  Konu üzerinde ilk ve en çok dikkatimizi çeken portal Linkedin oldu. Milyonlarca insanın özgeçmiş bilgilerini bıraktıkları portal kısa sürede global, açık bir işgücü/yetenek pazarı haline geldi. Şu anda Türkiye’de de belirli oranda internet kullanımı olan onbinlerce profesyonelin kariyer bilgilerine Linkedin üzerinden ulaşabiliyoruz. Hatta aradığımız niteliklerde bir profil sergileyen kişiler ile sıfır maliyet ile bağlantıya geçebiliyor, kurum yapımıza dahil edebiliyoruz. İşgücü alım maliyetlerimizi düşürmek, aktif iş aramayan ama iş değiştirme ihtimali olabilen yeteneklere ulaşabilmek için çok etkin bir alternatif yol sosyal medya uygulamaları.

networks for social recruiting social recruiting plans

Uzunca bir sosyal medya-İnsan Kaynakları ilişkisi girişinden sonra bu yazımın ana konusuna gelebilirim. Konumuz, yine Kuzey Amerika’da kullanıma ilkbahar aylarında açılan Jobvite

Jobvite özünde işverenlerin sosyal medya üzerinden ihtiyaç duydukları yetenekli profesyonellere ulaşabilmeleri ve bu yeteneklerin şirket havuzunda toplanmalarını sağlayan bir uygulama. Jobvite’e üye olan kurumlar adres listelerine aldıkları sosyal medya kullanıcı hesapları üzerinden ilan çıkarak, arayışı içinde oldukları pozisyonu yayabiliyor.

Uygulama kısaca şöyle işliyor:

Diyelim bünyesinde on bin kişi çalıştıran Igloo RPO bir Telemarketin Yöneticisi arayışı içine girecek. İnsan Kaynakları bölümü ilk başta on bin kişilik Igloo RPO ekibinin Facebook, Twitter, Linkedin ve farklı e-posta adreslerini topluyor. Sonra da bu büyük adres listesinin, örneğin Twitter hesaplarına şu ilanı twittliyor:

“Igloo RPO Telemarketing Yöneticisi arıyor, http://jobvite.com/m?34R… #jobvites #job”

Bu twitti gören şirket çalışanları kendi arkadaş listelerine “retweet” yaparak ilanı yayıyor. İK aynı işlemi Facebook, Linkedin, e-posta adresleri üzerinden de yapıyor, ve ilan kısa sürede çok geniş bir kitleye ulaşıyor.

Deneme yapmak amacıyla ben Jobvite’in kendi bünyesi için aradığı bir pozisyonu Facebook hesabım üzerinden paylaşmak üzere sisteme bağladım. Jobvite benden 900 kişilik arkadaş listeme ulaşma izni istedi. Eğer izni verseydim listemdeki bütün insanların ekranına Jobvite’in ilanı düşecekti.

Kısa ilandaki linke tıklandığımda ise Jobvite sitesi üzerindeki detaylı görev tamını ve nitelikler sayfasına eriştim. ‘Başvur’ kutucuğuna yıkladığımda ise beni ilanı çıkan firmanın kendi sitesine attı. Yani Jobvite aday özgeçmişi toplamıyor.

2010’un İnsan Kaynakları üzerine en iyi Teknoloji Ürünü ödülünü alan Jobvite’in Türk versiyonları bakalım ne zaman devreye girecek ? Ben bu konuda pek iyimser değilim. Henüz Facebook’u şirket içinde kullanmanın çoğunlukla yasak olduğu, Twitter’ın sadece ismini bilip, içeriğinin ve faydasının pek kavranamadığı ülkemde pek yakın bir zamanda olacağını zannetmiyorum.

Biz İK’cılar sosyal medya ve İnsan Kaynakları ilişkisi konusunda “biraz” geride miyiz acaba?  😉