Sıralayayım:
– Başvuru formunun temiz ve eksiksiz doldurulması,(angarya işe girdiğinizde çok daha fazla olacak, unutmayın)
– Adayın güleryüzlü ve coşkulu olması, (Karadeniz’de gemileriniz batmış olmasın)
– Güven veren, iki avucun birbirini kavradığı, ölçülü gücün sergilendiği el sıkış, (ne elimizi koparın, ne de tüy konmuş hissi uyandırın)
– Erkek adayların kadın işe alımcının oturmasını bekledikten sonra yerine yerleşmesi, (biraz centilmenlik, medeniyet lütfen …)
– Tecrübe aktarımının özellikle sayısal veriler eşliğinde, başarılar ön plana çıkartılarak yapılması,(yıllık satışınız ne kadardı? sorusu sonrasında tavana bakarak düşüncelere dalmayın)
– Klişe olan sorulara çalışılmış gelinmesi, (mutlaka en az bir tane sorulur, lütfen hayatınızda ilk defa soruları duyuyormuş gibi afallamayın)
– İngilizceye dönülen anlarda panik olunmaması, sakin bir şekilde dil değişiminin yapılması,(dil bildiğinizi yazıp, iş konuşmaya gelince birden bire onu unutmayın)
– Olumsuz içerikli sorularda kontrollü tutum,(stres iş hayatında her daim var)
– Başvurulan şirket hakkında detaylı bilgi sahibi olunması,(lütfen 15 dakikanızı ayırın, internette bulduklarınızı okuyun ve görüşmeye gelin)
– Özellikle ilk görüşmede ücret konusunun aday tarafından hemen masaya getirilmemesi,(iş hep önce gelir)
– Adaya yöneltilen “bir sorunuz var mı?” sorusuna pozisyonun içeriği veya şirket hakkında soru üretilmesi, (mesai saat ve günlerinin nasıl olduğunu lütfen sormayın, işe başlamadan ne zaman biteceğini merak etmeyin)
– Tecrübe paylaşımları esnasında eski firmalara, yöneticilere, patronlara ait dedikoduya varan olumsuz söylem geliştirilmemesi,(çok kötü, neler neler dinliyoruz bir bilseniz…)
– Aday için öngörülen görev tanımına yönelik seçici, olumsuz içerikli yaklaşımlar getirilmemesi, (onu yapmam, şunu istemem, hepsini ben mi yapacağım … demeyin lütfen)
– Üst, baş, ayakkabı temizliği, saç, sakal düzgünlüğü,(ve lütfen ter kokmayın!!!)
– Üst seviyede tecrübe sahibi adaylarda mütevazi ama tavizsiz duruş, (şu dağları, bu ovaları ben yarattım, bir ben varım gerisi yok deyince olmuyor işte … ama bilgi ve tecrübeniz en kıymetli varlığınız, onu biz çok iyi biliyoruz zaten)
– Az tecrübeli adaylarda pozisyona yönelik dile getirilen isteklilik,(‘almasanız da olur, beni isteyen çok, her gün bir görüşmeye gidiyorum’ tavırları da olmuyor, doğruya doğru …)
– Mülakatın sonucunu gerek mülakat esnasında, gerek mülakat sonrasında takip eden aday (geri dönüş için net bir tarih/süre verilmedi ise bekledim de haber gelmedi demeyin, işinizin peşinden gidin)
– Mülakat sonrasında gönderilen “Teşekkür mektubu” (hiç gelmiyor, gelse panoma asacağım)
– Yersiz geliştirilen iddialaşmalar (işe alımcı ile rekabete lütfen girmeyin çünkü ortada bir yarış yok ! )
.
.
.
Evet, İK profesyonelleri sizden de katılım bekliyorum? Neler sizi etkiliyor?
Genelde mülakat tavsiyeleri hep adaylara yapılıyor. Mülakat yapanların her şeyi bildikleri, tavsiyeye ihtiyaç duyulmadığı veya merciinin burası olmadığı var sayılıyor. Acaba öyle mi 🙂
Sevgili Fatih,
Hayır, elbette mülakatı yapan kişilerin de birçok eksikleri olabilir. Oluyor da. Mülakatı yapanların da yapması gerkenler var. Onları da senin için özellikle sırlayacağım birkaç gün içinde, Kaynağım İnsan’ı lütfen takip et 😉
– Buram buram sigara kokması (olumsuz etkiliyor)
– Görüşmeye geldiği firmayı gereksiz övmesi
– Çok fazla \ben\ demesi
– Gereksiz yere yabancı kelime ve jargon kullanması
– Görüşmede eski iş yerini ve yöneticisini kötülemesi
– Üyesi olduğu denek/kuruluşlara \Greenpeace\ yazıp ne olduğunu bilmemesi
– İlgi alanlarına \kitap okumak\ yazıp neler okuduğu sorulduğunda \şu sıralar okuyamıyorum\ demesi
– Referanslara akrabaları yazmak
– İş ilanda yer alan, pozisyonun olmazsa olmazı \seyahat engeli olmama\ kriterine sorulduğunda \seyahat edemem\ denmesi
…
*adayların yanında kalem ve ajandanın olması profesyonel duruş sergilemesi açısından önemli, aynı zamanda “bir sorunuz var mı?” kısmı için pozisyon ve organizasyon ile ilgili söylenenleri not alıyor olması diğer görüşmeleriyle kıyaslaması açısından faydalı olacağı için bekliyorum..
*adayın kendini farklı göstermeye çalışmamasını her zaman bekliyorum..
*Türkçe konuşurken araya yabancı sözcükler sıkıştırmamasını bekliyorum. yabancı dil bilmek kadar, ana dili doğru kullanmayı adaylardan bekliyorum..
*Mülakata gelen adayların eski/çalıştığı şirketini ve yöneticisini kötülememesini bekliyorum..
*mülakatın sonunda nasıl geçtiğiyle ilgili soru sormamasını bekliyorum…
*Yeni mezun adayların “mutlaka bu işe kabul edilmek istiyorum,” anlayışında olmamalarını bekliyorum…
*adaya gösterilen samimiyeti laubalileştirmemesini bekliyorum… –
*adayların ücret tanımlamalarını yaparken ihtiyaç ve emklerinin karşılığını belirlemelerini bekliyorum..
selamlar.
Gökhan Günay
İşte TR’de bunca iyi yetişmiş iş gücü varken bir arpa boyu ilerleyemememizin ıspatı niteliğinde yazı. Tüm kariyerim boyu yaklaşık 100 görüşme yapmışımdır bunların içinde prosfesyonel diyebileceğim IK cı sayısı maalesef bir elin parmaklarını geçmez, balık da baştan koktuğu için nitelikli iş gücü işsiz, şirketler de kalifiye çalışansız hayatlarına devam etmekteler. Yazının tamamında görüldüğü üzere şekilcilik hakim, siz işi yapacak kaynak mı sağlıyorsunuz yoksa görüntümü? Bu şekilde yapacaksanız şirketin içini mankenlerle doldurun olsun bitsin. Size ne adayın kokusundan, sakalından, kadın mülakatcıdan önce oturmasından. Siz herkesi kendiniz gibi hiçbir işe yaramadan kolay para kazanan kişiler mi sandınız? Görüşmeye gelecek otobüs parası, takım elbise parası, sıkacak parfüm parası olmaması o adayın kötü olduğunu mu ifade eder? IK cıların görevi söz konusu görevi en iyi şekilde icra edecek adayı bulmaktır, seçmek değil. Bir çalışanı işe almak gibi önemli bir kararı bu yüzden sizler değil birim müdürü ve şirket yöneticisi icra ediyor (daha önce farketmişmiydiniz bilmem) ancak kalifiye pek çok eleman elendiği için söz konusu işe IK cıların eşi dostu ve pozisyonu haketmeyen insanlar giriyor. IK cılar başka bir değişle koltuk simsarları kendini şirketin sahibi ve ekmek parasının kasası olarak görmemelidir neticede herkes maaşlı çalışandır. Bırakın ter kokmasını, aday mülakatçıyla kavga dahi etse profesyonellik adayın pozisyona uygun kişi olması durumunda kişisel menfaatlerin her daim şirket menfaatlerinin gerisinde olması gerektiğinden mütevelli adayın sonraki aşamaya geçmesini gerektirir, tabi bunu uygulayan IKcısayısı da maalesef bir elin parmaklarını geçmez. Hepimizin bildiği gibi Türkler sıcak kanlı samimi insanlardır, bu insanlara amerikada yayımlanan bizim insan yapımızla alakası olmayan uygulamalarda bulunmak bunlar o dinamiklerle ölçmek çoğu konuda olduğu gibi bu alanda da bir şey üretemediğimizin yegane belirtisi ve müslüman mahallesinde salyangoz satmanın diğer adıdır (bunları okuyup havasını atanlara da ayrıca gülüyorum 2 tane makale okumakla insan sarrafı olunmaz). Mülakatlarda araya ingilizce kelime ekleme furyasını da mülakatçıların dayanılmaz şekilci yapılarından icat olduğunu bildirmemde fayda var, büyüklerinize sorun eskiden böyle bir furya varmıymış? Bu trendleri çıkaran da belirleyen de şirketlerde ne işe yaradığını anlamadığım IKcılardır, ne işe yararlar çok merak etmekteyim. Yurtdışında başladığı üzere ülkemizde de mutlaka IK ile ilgili fakülteler kurulmalı ve bu insanların tıpta olduğu gibi TUS vari bir sınavla egoları ve profesyonel bakış açıları ölçülerek mezun edilmelidir, bu yapılmaz ise hiçbirşeyden anlamayandan iyi IK cı olur prensibi devam eder. Adaylara sordukları soruların nekadarını kendileri de sağlamaktadır çok merak ediyorum, hiç bir şey bilmedikleri alanlarda cahilce işin uzmanı adaylara sorular yöneltmeleri, o patron vari tavırları meramımın ıspatıdır aslında, bu tip cüret maalesef cehaletten gelmektedir. Lütfen tüm bu yazdıklarımı genç IK cı arkadaşlarım okusun kendilerine örnek olarak bu işi profesyonel olarak yapan danışmanlık firmalarını alsınlar çünkü bunlar bu işten para kazandıkları için işi mümkün olduğunca layıkıyla icra etmeye çalışıyorlar. Tüm bunları kim mi söylüyor? 100 civarında görüşme yapmış, bunların sadece 1 tanesinde dayanamayarak IK cının bilgisiizliğini yüzüne vurup rezil etmiş, dünyanın en iyi universtelerinden birini birincilikle bitirmiş, dünyanın en büyük firmalarından birinde çalışan bir yüksek mühendis. Neden mi yazdım? Çünkü kral çıplak, bu adamlar patron değil ve geçtiğimiz aylarda fakirliği nedeniyle işe şekilsiz giden ve alay malzemesi olan birinin hikayesi aklıma geldi