‘Hayatı Doldur’ İle Üniversite Maratonu

Benim için 2011’in belki de en hareketli ve coşkulu günleri başlıyor. Şubat ve Mart aylarımı çok sevdiğim üniversite ortamı ve öğrencilerine mesleki bilgi ve tecrübelerimi paylaşmak üzere ayırdım.

Nasıl mı?

Her yıl düzenlenen Hayatı Doldur etkinlikleri kapsamındaki iki günlük “Mini MBA” programına eğitmen olarak katılıyorum. Mini MBA Programının yukarıdaki afişten de rahatlıkla seçebileceğiz ‘İnsan Kaynakları’, ‘CV Hazırmala’, ‘Mülakat Süreci’, ‘Kişisel Kariyer Yönetimi’, ‘İşe Alım Süreçleri’ , ‘Yetenek Yönetimi’ başlıklarını ben öğrencilere aktarıyor olacağım.

Sertifikalı Mini MBA programına katılmak için üniversite öğrencilerinin yapması gereken şey Hayatı Doldur sitesine üye olmak ve ardından katılmak istediğiniz etkinlik duyurusu altındaki “Etkinliğe Başvur” ibaresine tıklayarak gerekli işlemleri yapmak.

Eğitimler için hazırlıklarıma çoktan başladım ve ilk gün olan 17 Mart, Sakarya Üniversitesi buluşmasını iple çekiyorum.

😀

Hayatı Doldur etkinliği kapsamında hangi üniversitelere, ne zaman gideceksiniz diye soranlar olabilir, hemen takvimi aktarayım:

17 Şubat Sakarya – Sakarya Üniversitesi
20 Şubat Aydın – Adnan Menderes Üniversitesi
21 Şubat İzmir –Dokuz Eylül Üniversitesi & Ege Üniversitesi
25 Şubat Bursa – Uludağ Üniversitesi
28 Şubat- Hacettepe Üniversitesi
3 Mart Konya – Selçuk Üniversitesi
6 Mart Çanakkale- 18 Mart Üniversitesi
8 Mart Bolu- Abant İzzet Baysal Üniversitesi
15 Mart Denizli- Pamukkale Üniversitesi
17 Mart Muğla – Muğla Üniversitesi
23 Mart Manisa- Celal Bayar Üniversitesi
25 Mart Eskişehir- Anadolu Üniversitesi
30 Mart Balıkesir- Balıkesir Üniversitesi
1 Nisan Adana – Çukurova Üniversitesi

Hayatı Doldur Facebook Grubu

Aydan’ın İnsan Kaynakları Blogu

Aydan Çağ, sık sık yazıştığım, insan kaynakları mesleğine gerçekten gönül vermiş gençlerden. Akademik çalışması nedeniyle ara verdiği profesyonel insan kaynakları kariyerine şu an blogunda mesleki yazılar yayınlayarak devam ediyor. Blogunun adı da İnsan Kaynakları

Kaynağım İnsan’dan da alıntılara rastlayabileceğiniz blogda,  çok yakında eminim ağırlıklı %100 Aydan’ın üretimi olan yazıları okuyacağız.

Yazma frekansını da arttirman dileğim ile genç meslekdaşım, takipteyim 😉

Stratejik İnsan Kaynakları Yönetimi

 

Bir gün sürecek Stratejik İnsan Kaynakları Yönetimi eğitimi vereceğim. Eğitimi planlı, programlı götürebilmek için bir de sunum hazırladım.

Sunumda insan kaynaklarını ilgilendiren pek çok başlık var; planlama, kadrolama, performans yönetimi, kariyer gelişimi, yetenek yönetimi, eğitim yönetimi, uluslararası İK, işçi sağlığı ve iş güvenliği, iş ilişkileri ve hukuk, ik metrikleri, ik bilgi sistemleri , …

İnsan Kaynaklarının dört yıllık lisans programı olduğunu düşünürseniz, sunum içinde pratikte en çok elimize, dilimize gelen İK temel konularını ele almamı da eminim anlayışla karşılayabilirsiniz.

Kullandığım kaynakları sunumun sonunda bulabilirsiniz.

İTÜ İK Zirvesi – Şubat 2011

İTÜ’nin gelenekselleşmiş etkinliklerinden İnsan Kaynaklari Zirvesi‘ne bu yıl konuşmacı olarak davet edildim. Bu benim için büyük onur ve mutluluk.

İK Zirvesi organizasyonu bana alternatif konuşma konuları sunmakla birlikte ben kendilerine “Sosyal Medyada İK ve İK Pazarlama” üzerine bir çalışma yapmak istediğimi belirttim. İsteğimi kabul etttiler.

23 Şubat 2011 Çarşamba günü, saat 15:00-15:45 arası, İTÜ Ayazağa Yerleşkesi’nde gerçekleşecek olan konuşmam için hazırlanmaya başladım. Sosyal medyada İK’nın varlığını İK Pazarlaması ile harmanlayarak bir sunum hazırlamayı planlıyorum. Kısıtlı zamanda dev iki konu. İyi bir iş çıkaracağım inşallah 🙂

Herkesi beklerim !

Başbakan’ın Beyn.org’a Hakaret Davası

Dün kötü bir haber aldım. Üzüldüm, şaşırdım, kızdım.Türkiye blogosferinin en eskilerinden, ara ara benim de yorum yazdığım Beyn.org’un sahibi Barış Ünver’e Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakaret davası açmış.

Barış Ünver’in yazısı şu an yayında olmadığı için okuyamadım. Ancak farklı kaynaklarda yazının içeriğindeki başbakanı “hakaret” gerekçesi ile rahatsız eden söylem şöyle belirtilmişti:

… Başbakan Tayyip Erdoğan’ın meydanlarda söylediği “CHP, MHP, terör örgütü ruh üçüzü oldu” sözlerine atıfta bulunan Ünver, Abdullah Öcalan’ın devlet ile olan temasının da değerlendirildiği yazıda Erdoğan ile aynı kelimeler kullanılarak, “Erdoğan da Öcalan ile ruh ikizi oldu” dedi.

Bu yazı üzerine Erdoğan, üniversite öğrencisi hakkında suç duyurusunda bulundu. Erdoğan suç duyurusunda, “kişilik haklarına saldırı kastıyla fevkalade ağır, katlanılması ve tahammülü gayri kabil hakaretlerde bulunulduğunu” iddia etti. Suç duyurusu üzerine Ankara Cumhuriyet Savcısı Osman Atalay, Ünver hakkında 2 yıl hapis istemiyle Sulh Ceza Mahkemesi’ne dava açtı. Ünver, soruşturmada alınan ifadesinde, yazının amacının sadece eleştiride bulunmak olduğunu, hakaret amacı taşıyan kelimeleri kullanmadığını vurguladı. Ünver, ceza alırsa, atama veya seçilmeye tabi tüm memur hizmetlerinden de yararlanamayacak.”

Barış Ünver’in yazısını okuyamasam da, başbakanın“CHP, MHP, BDP ruh üçüzü oldu” sözlerinin geçtiği Adana mitingini buldum. Başbakan şöyle demiş:

Biz bir haksızlığın karşısında direniyoruz. Burada şu parti bu parti meselesi yok. Bu anayasa darbe anayasası mı milletin anayasası mı? Milletin anayasası. Bu değişiklik bir millet projesidir. Bu güne kadar bir araya gelemeyenler. CHP, MHP, BDP, YARSAV, bir kısım medya ve bakıyorsunuz terör örgütü bir araya geliyor. Ama biz bunların karşısında dimdik duruyoruz. Biz bu ülkede darbe anayasası ile bu güne kadar gelen süreci durduracak millet projesine evet diyoruz. Sevdamız millet, kararımız evet olacak. Oyumuz evet olacak.” diye konuştu.

Isparta mitinginde ise benzer sözlerini söyle bitirmiş:

Bu oyunu bozacak mıyız? O fitne odaklarının heveslerini kursaklarında bırakacak mıyız? 12 Eylül’de yeniden büyük Türkiye’ye evet mi? İleri demokrasiye evet mi? Daha fazla özgürlüğe evet mi?”

Devlet Abdüllah Öcalan’la dolaylı olarak görüşüyor mu? Görüşüyor. Televizyonlarda İmralı’dan gelen haberleri dinliyoruz, izliyoruz, tartışma programlarında gelişmeleri takip ediyoruz. Yani bir devlet dolaylı olarak  Abdullah Öcalan ile hem diyaloğa girer, hem de neden onun isminin geçtiği yeri hakaret kabul eder, ben anlamadım. Madem hakaret niteliği taşıyor Abdullah Öcalan, o zaman neden görüşüyorsunuz?. Ne büyük çelişki.

Barış Ünver’i eleştirisi nedeniyle dava etmek başbakanın mitingde bahsini ettiği “ileri demokrasi”ye bir örnek mi? … eğer öyleyse vah bizim halimize.

Abdullah Öcalan 10 yıl sonra serbest kalırsa ben o zaman meydanı göreceğim.

İnsan Kaynakları Yönetimi & Kalite Yönetimi Sistemleri Terimler Sözlüğü – Zafer Erkoç

Hepimiz Türkçe biliyoruz ama yine de kütüphanemizin en rahat ulaşılabilir noktasında iyi bir Türkçe dil bilgisi ve terimler sözlüğü olmasına özen gösteriyoruz. En azından ben gösteriyorum. Sıklıkla, farklı nedenlerle ihtiyaç duyuyorum. Kullandığım dili zenginleştirmek ve/veya doğruluğundan da emin olmak için.

O zaman, bir İnsan Kaynakları Danışmanı olarak mesleğime dair en temel bilgileri yani İK terminolojisini inceleyen bir veya birkaç kaynağı da kütüphanemde barındırmam faydalıdır diye düşündüm. Karşıma çıkan Türkçe kaynaklardan biri Zafer Erkoç’un ‘İnsan Kaynakları Yönetimi & Kalite Yönetimi Sistemleri Terimler Sözlüğü‘ adlı eseri oldu. (Alfa Yayınları, 2006)

Kitabın sadece İnsan Kaynakları Yönetimi değil, sürekli önemli işbirliği ve alışveriş halinde olduğumuz Kalite Yönetimi Sistemleri’ne ait içeriğe de sahip olması önemli avantaj. Terimler sözlüğü deyip geçmeyin sakın. Karşınıza çıkacak bilgi zenginliğine şaşırabilirsiniz. Her iki disipline ait birçok uygulama, teori, teknik, şema ve tablolara ulaşabilmeniz mümkün Zafer Erkoç’un özenli çalışmasında.

İnsan Kaynakları Yönetimi & Kalite Yönetimi Sistemleri Terimler Sözlüğü‘nün bütün İnsan Kaynakları ve Kalite Yönetimi çalışanlarının elleri altında olmasını tavsiye ederim.

Kariyer Beklentisi

Bunca yıl okuyoruz, kitaplar arasında dirsek çürütüyoruz. Sonrasında girdiğimiz profesyonel hayattan da aldığımız eğitim nispetinde bir karşılık beklemek hakkımız olmaz mı? Olur tabii ki, buna kimse karşıt bir söylem geliştiremez.

Ben de geliştirmiyorum zaten. Ancak profesyonel hayata girişten bir süre sonra karşımıza farklı bir kırılım çıkıyor. İşte bu kırılımda özellikle ülkemizdeki çoğunluk profesyonel kaba tabiri ile dökülüyor. Nedir bu kırılım? Açıklayayım:

Kariyer yolumuza okul yıllarında aldığımız bilgiler, ufak tefek iş tecrübeleri ile başlıyoruz. Okul kaynaklı teorik bilgilerin pratik hayata uygulanabilirlik yöntemlerini keşfetmek başlı başına bir tecrübe. Gel gelelim kariyer yolunda sadece okul kaynaklı bilgilerin bir ömür yeterli olacağını düşünmek büyük hata. İşte kırılım bu noktadan sonra başlıyor.

Nice profesyonel arkadaşım var, okul bittikten sonra kendisini, bilgisini geliştirmek için bir tane bile kitap kapağı açmamış. ‘Sürekli eğitim’ kavramı şirketlerinin onları çoğunlukla da zorla gönderdiği eğitim programlarından ibaret. Hele bir de şirketlerde böyle bir eğitim verme açılımının olmadığını düşünün. Yıllar öncenin bilgileri ve gündelik iş tecrübeleri ile kariyer yollarını devam ettiren, hatta büyük kariyer beklentilerine giren kalabalık bir kitle mevcut iş piyasasında.

Oysa daha farklı olmalı profesyonellerin kariyerlerine bakışları. Üniversiteli gençler bana “başarılı bir kariyere sahip olmak için ne yapmalıyız?” diye sorduklarında onlara şiddetle bir iş kütüphanesi kurmalarını söylüyorum. Bu öyle bir iş kütüphanesi olmalı ki, farklı disiplinlerden kaynakları içinde barındırsın ve bütün kariyer yolları boyunca sırtlarını ona güvenle dayasınlar.

Zamanında şirketin eğitim sistemi üzerine çok katı bir yönetici ile çalışmıştım. Her gelen eğitim talebine “bu konu için kendisi ne yapmış, kitap okumuş mu, araştırmış mı?”sorusunu yöneltirdi. Eğer cevap “hayır” gelirse, “gitsin çalışsın gelsin, anlamadığın birşey kalırsa eğitime gider” derdi. Bir İnsan Kaynakları profesyoneli olarak belki de çok onaylamayacağım bu tutumun eğer ölçüsü iyi ayarlanırsa gerçekten işe yaradığını gördüm sonradan. Çalışanlarda gelişim yolunda bireysel çaba sarfetme bilincini doğurmuştu bu ölçülü katılık.

Sürekli eğitim prensibini özümseyebilmiş, bireysel gelişimi için kendisi emek ve para harcayan   profesyonellerin  kariyer yolunun iki katı açık olduğunu öğrendiğimiz zaman, eminim etrafta “kariyerimden mutsuzum” diyerek dolaşan insanların sayısı hızla azalacak. Kendi kariyerimizin iplerini ele almak için hiçbir zaman geç değil, inanın.

Bu yazım Martı Dergisi Şubat 2011 sayısında yayınlanmıştır.

Engelliler Ve Mobbing

Geçtiğimiz sene bir araştırma yapılmıştı. Araştırmanın sonucuna göre engellilerin %65’i tanımadıkları insanların alaycı sözlerine ve davranışlarına, %42,7’lik kesim ise kamu görevlilerin kötü davranışlarına maruz kaldıkları açıklandı.

İnsanlar bunu duyunca tabii ki doğal ve banal olarak “ah..vah..yazık..günah” gibi tepkiler göstermekten öteye gitmediler. Bunu en iyi ben bilirim çünkü ben İŞİTME ENGELLİ bir insanım. Kimlerden ne gibi laflar işittiğimi ne gibi davranışlara maruz kaldığımı iyi bilirim.

5 senedir iş hayatının içindeyim. İlk 3 sene bana çok iyi ve saygılı davranan büyük bir şirketle çalıştım. Birkaç kendini bilmez dengesiz dışında hiç bir kötü muamele görmedim. Benim ilk deneyimim ve engelli olarak iş hayatında ayakları sağlam basma görevimdi. Bunun altından kalkabildim.

Çalıştığım son şirketten ise raporladığım amir dahil, çalıştığım takımdan tutun İK’ya kadar hepsinden önyargılı davranışlar gördüm. Hayatımda ilk defa “mobbing”in gerçeğiyle yüzleştim. Başta hani olur ya işe başladığınız zaman çalıştığın takımı, ortamı, şirketin işleyişini anlama aşamasındasındır. Daha ilk günden başlayan yanlış anlaşılmalar karşısında yılmadım, sabrettim. Bu insanların dediklerine göre “ilk defa benim gibi biriyle-engelli-çalıştıkları için nasıl davranacaklarını bilememelerinden” kaynaklıydı. Gel zaman git zaman sözlerinin sadece “boş laf” tan ibaret olduğunu davranışlarıyla gösterdiler. Ben her ne kadar işe zamanında gelip işimi yapıp, daha fazlasını öğrenip, takıma yardımcı olup, mesai vaktinde zamanında çıksam da bu yaptıklarım onlara yanlış geldiğini hakaretlerle, bağırış çağırışlarla, korkutma yöntemleriyle, cezalandırmalarla gösterdiler.

Sonuç bu beni yıldıracağına ilk işim bana karşı önyargılı davranan İK’ya şikayet etmek değil Çalışma ve Sosyal Güvenliğe şikayet etmek olmuştur. Şikayetimde bana yazılmış olan chat yazışmalarını, maillerini, yapılan davranışlarının günlüğünü tuttuğumu belirttim. 1 sayfalık şikayet mektubum etkili bir sonuç alarak şirket ile anlaşmalı olarak tüm bağlarımı kopardım.

Engelsiz insanların yaşadıkları mobbing sorunlarının aynısının 2 katını yaşayan engelliler yanlış yönlendirilme ve bilinçlendirilmeme sonucu nasıl bir yol izleyeceğini bilmiyorlar. Gerek ebeveynlerinin ve çevrenin yardımcı olamamalarından dolayı uğradıkları haksızlıklar karşısında ya hayata küsüyorlar ya da psikolojik travmalar yaşıyorlar.

Türkiye’de bu konuda ne yazık ki bilinçlendirme ve öğretiler verecek kurum ya da kişiler yok. Engellilerle ilgili kurumların tek yaptığı iş yerlerinde engelli istihdamı sağlamak ve engelli indirimleri sağlamak v.s. olmamalı.. Engellilerin sosyal sorumlukların arttırılmasına, işyerinde ayakları sağlam basmaları sağlamasına gibi projeler ve ücretsiz toplantılar arttırılmalı..

Bir diğer yanlış ise engellilerlerin sadece engellilerin bulunduğu ortam ile değil engelsiz insanların bulunduğu ortama da uyum sağlayabilmeli.. Engelsiz toplumun da engelli toplumunu kabul etmeyi öğrenirlerse bunun dengede olabileceğinin en güzel örneği olacaktır.

Sağırkedi
http://sagirkedi.blogspot.com