İşveren Markası kavramının gelişmesiyle birlikte biz yani bütün İK’cılar birer İK Pazarlamacısı olduk.
İşveren Marka değerlerimizi işgücü pazarında başarı ile konumlandırabilmemiz yetenekli insan kaynağının kurumumuzu çalışmak için tercih etmesi anlamına geldi.
Nihayetinde de, tepe yönetimin masasına şirkete olan katma değerimizin parasal karşılığını koyduk ve işte bizler artık birer İK Satıcısıydık.
Buraya kadar harika 😀
Madem İK Pazarlamacısı ve İK Satıcısı olduk, bizim asli işlerimizden birinin de Müşteri Memnuniyetinin Ölçümlenmesi olması çok doğal.
Peki ölçüyor muyuz?
Örneğin Aday İlişkileri Yönetimi çerçevesinde, iş görüşmesine aldığımız adaylara yaşadıkları görüşme süreçlerinden ne derece memnun kaldıklarını soruyor muyuz?
Biz adayları sıklıkla beğenmiyoruz ve eliyoruz, acaba onlar bizimle geçirdikleri süre hakkında ne düşünüyor? Karşısındaki İşe Alımcı ve iş görüşmesi yapan bölüm yöneticinin görüşme performansı onların gözünde nasıl?
Belki de artık bütün şirketlerin bir Aday Memnuniyeti Değerlendirme Formu oluşturup, bu formu Kalite Yönetimi standartlarına tanıtıp, çıkan sonuçları takip etmesi zamanı geldi de, geçiyor bile.
İşveren Markası değer ölçütleri sadece şirket kadrolarından akacak bilgi, algı, düşüncelerle oluşturulmamalı. Şirket ile yolları kesişen adaylar da İşveren Markası Değerlerine kurum ile yaşadıkları tecrübeleri, görüşleri kapsamında olumlu veya olumsuz katkıda bulunabilmeli. Hem böylece kötü/vasat/yetersiz iş görüşmesi yapan İK’cı veya Yöneticileri de tespit etmiş ve takibe almış oluruz.
Yazinizi okuyunca hemen aklima Richard Branson’ un sözü geldi. ” Bir yönetici calisanlarina nasil davraniyorsa, calisanlar da müsterilerine öyle davranir.” Isveren markasi analizi icin müsteri memnuniyeti analizi iyi bir baslangic olabilir diye düsünüyorum.
Ne de güzel olur 🙂 Çünkü görüşmeden çıkınca olumlu ya da olumsuz arkadaşlarımıza aktardığımız bilgiler, en çok mülakatı yapan kişiye ve kuruma fayda sağlayacaktır. Böyle bir alışkanlık olmadığından, feedback vermek için mail göndermeye çekiniyorum.