Bir insan kaynakları çalışanı olarak on altı yıllık kariyerimde pek çok mülakata girdim. Bazılarından isterek, bazılarındansa üzülerek elim boş çıktım. Şimdi geriye dönüp baktığımda özellikle büyük şirketlerde girdiğim mülakatların orta ve küçük ölçekli firmalara kıyasla çok daha suni, mülakat yapıyormuş havasında, şişirilmiş geçtiğini yazabiliyorum.
Örneğin 1999’da Türkiye’nin en büyük bankalarından birinin görüşmesine davet edilmiştim. Büyük bir toplantı odasının neredeyse oda kadar büyük toplantı masasının bir ucunda ben, diğer ucunda üç İK çalışanı oturmuştu. Meslekte yeniydim ve biz birbirimizden o kadar uzaktık ki, içimden “bu normal mi?” diye düşünmüştüm. Bu kadar mesafeli ve itici bir ortamda, İK’cılar ile aramda gelişen diyalog da tahmin edebileceğiniz gibi aşırı derecede rahatsız edici oldu. Onların hiç gülümsemeyen yüz ve gözlerine baktıkça “benden de mi böyle olmamı mı isteyecekler?” diye sormuştum kendi kendime. Ve de olmadım zaten.
Bir diğer unutmadığım olumsuz görüşmemi 2002 yılında yaşadım. Verdiğim “enteresan” bir cevap ile kendimi doğrudan elettiğim Türkiye devinin genel merkez binasına büyük bir heyecan ve beklenti içinde gitmiştim oysa ki. Elindeki soru kağıdına benden duyduklarını not etmekten başka hiçbir fonsiyonu olmayan işe alım uzmanını izledikçe “hangi İK müdürü işe alım uzmanının yetkinliklerini bu kadar sıfırlayacak bir mülakat metodu kullanır ki?” diye merak etmiştim. Aradan yıllar geçti, söz konusu devden birçok genç işe alım uzmanı “mülakat teknikleri” eğitimlerime katıldı, sordum nasıl mülakat yapıyorlar, durum halen pek değişmiş değil.
Bir aday olarak hiç düşünmeden üstümü çizdirdiğim diğer mülakatlarım arasına, “ben ofisten çıkmadan ofisten çıkamazsın…” diyen otoriter yönetici profilleri ile olan karşılaşmalarımı ve ilanında İK Uzmanı yazmasına rağmen “personel uzmanı” arayan şirketleri de hemen yazabiliriz.
Kıdemlenmiş dönemlerime ait unutmadığım görüşmem ise 2006 yılında gerçekleşti. O esnada çalışıyor olmama rağmen bir danışmanlık firması üzerinden gelen görüşme teklifini merak içinde kabul etmiştim. Danışmanlık firması ile olumlu geçen birinci görüşme sonrasında, yöneticilik pozisyonu için Türkiye’nin büyük topluluklarından birinin İK direktörünün makamına gittim. Yine çok heyecanlıydım. İş aramıyordum ama fırsatların nereden çıkacağı da hiç belli olmazdı. Peki, sonra ne oldu? Hiç birşey. İK direktörü ile aramızda gelişen mesleki paylaşımda karşımdaki kişinin benden kıdemli olmasına rağmen bilgisinin çok az olduğunu farkettim. Topluluktaki İK sistemini analiz etmek için sorduğum sorulardan direktör rahatsız oldu, onun cevapsızlıklarından da ben. Katıydım, içimden “siz bunca yıldır o koltukta oturup ne yapıyorsunuz?” diye sorguladım karşımdakini. Ne işi, ne de bu direktörü hayatımda hiç istemedim. Ele(n)dim.
Bir mülakatta elenmek veya kendini eletmek dünyanın sonu değildir. Eğer kendinizi tanıyorsanız, nasıl bir şirket ve yönetici aradığınızı tanımlayabiliyorsanız, sizi neyin motive edip, nelerin iş hayatından soğuttuğunun bilincindeyseniz mülakatlara “avlanan kurban” değil, bir “avcı” ruhuyla girersiniz. Karşınızdaki de “avcı” ruhlu bir işe alım uzmanı ise, yani kimi aradığını biliyorsa siz birbirinizin dilinden zaten anlarsınız. Günün sonunda avcı karakterli aday, kimin kendisini avlayabileceğini de bilen, kendisini kime teslim edebileceğine karar verebilendir.
Her insanın kariyer hayatının belirli dönemlerinde yaşadığı mülakat deneyimleri kitaplara konu olacak şekilde çokçadır.Zaman değişse de bakış açıları ve yönetim şekilleri bazen değişmiyor maalesef.
Harika anektodlar kaleme almışsınız.İpek hanım deneyimlerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz.
Gökhan, aslında mülakattaki iki tarafın da bilinçli olması çok mühim. İş arayanlar çok hazırlıksız, işe alım uzmanları veya mülakat yapanlar da bir o kadar donanımsız oluyor. Sonuç: Verimsiz seçme yerleştirme süreçleri.
İpek hanım size cv’imi mail olarak göndermek mail addresiniz istesem? yada nasıl gönderebilirim?
teşekkür ederim
Mehmet, [email protected]‘a özgeçmişini gönderebilirisin.
Bizlerde zaman zaman aday zaman zaman mulakatçıyız bu süreçte ve sürecin sorumlularıyız. İşe alım süreci aslında işletmenin kaderini belirleyen en önemli süreçlerden birisi. Benimde 7 yıllık profesyonel iş deneyimimde envai çeşit olumlu olumsuz görüşme tecrübelerim mevcut ve bir İnsan Kaynakları Uzmanı olarak tablo çok üzücü. Ben artık durumu yeni dönem İK’cıları ve şans eseri İK’cı olanlar diye yorumluyorum. Peryön’nün meslek standartları diye başlattığı çalışmanın devamlılığı sağlanır ve uygulamaya alınırsa belki kurumlarda mesleki işe alım standartları getirtilirse adaylar daha mutlu olacaktır diye ümid ediyorum.
heyecanımı yenmek için hedeflerimin dışında yüzlerce mülakata girdim. artık bir avcı oldum. işe alım uzmanlarının eksikliklerini fark ettim. Sıradan İK alanına yenilik yetirmek için şuan İK alanında proje bazlı stajyer olarak başladım. Kariyerime bu yönde devam etmek istiyorum. Kendimi göstermeye devam ediyorum fakat Y kuşağı mağduru olmaktan da korkuyorum.