Dün yayınlanan Radikal gazetesinde bir haber dikkatimi çekti: “Türkiye kadınsız ‘gelişiyor‘ .
Özetle haber Türkiye’nin BM Kalkınma Programı’nın (UNDP) yıllık ‘İnsani Gelişme Endeksi’ raporunda bu yıl üç sıra geriliyerek 79’culuğa indiğini, ‘Cinsiyete Dayalı Gelişme Endeksi’ verilerine göre ise Pakistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin de gerisinde, 1o9 ülke arasında 101. olduğunu yazıyor.
Bu sonuçlar elbet bir kadın olarak beni çok şaşırttı ve üzdü. Kendi kendime “nedir ki bu endeksin parametreleri?” diye sorduğumda cevabımı da haberin ilerleyen bölümlerinde aldım: Cinsiyeti güçlendirme ölçüsü kadınların siyasal ve ekonomik hayatta etkin bir rol üstlenip üstlenemediklerini gösterir. Bu ölçü, kadınların parlamentodaki sandalye sayısının; kadın yasama üyelerinin, üst düzey yetkili ve yöneticilerin; kadın profesyonel ve teknik çalışanların oranını ve ekonomik bağımsızlığın bir göstergesi olarak kazanılan gelirdeki cinsiyete bağlı eşitsizliği ölçümler.
Kendime veya çevreme baktığımda bizler hayatları, tercihleri, kariyerleri üzerinde söz sahibi olan kadınlarız. Ama biz bu ülkenin yüzde kaçıyız? Belki %3, belki %5. Türkiye’de yaşayan kadınlar olarak bizleri ilgilendiren verilerin olumsuzluk boyutunu haberin ilerleyen bölümlerinde KADER Başkanı Avukat Hülya Gülbahar aktarıyor: “Türkiye’nin 81 ilinden 39 il genel meclisinde bir tek kadın üye yok. Türkiye’nin yarısında iller kadınsız meclislerce yönetiliyor.”
Sergilediğimiz tablo bu kadar kötü iken ‘ne yapabiliriz?’ diye düşünüyorum.
Aklıma gelen tek çözüm ‘eğitim’ oluyor.
Ancak eğitim yeter mi?
Hayır, eğitimli bunca kadın varken neden hiçbirimiz bu ülkenin yönetiminde söz sahibi olabilmek adına çaba harcamıyoruz?
Yoksa biz gerçekten apolitik bir duruş sergileyip rahatımızı mı seçiyoruz?
Söylemini duymaya bile tahammülümüz yokken, bilinçaltımızda “erkek hakim bir toplumda” yaşamayı mı seviyoruz?
Yeterince mücadeleci değil miyiz?
‘Başarılı erkeğin arkasındaki kadın’ profilimi mi daha çok hoşumuza gidiyor?
Sanmayın ki bu sorulara cevap yazacağım, yazamam çünkü ben de kendi kendimi sorguluyorum. Hatanın ana kaynağını bulmaya çalışıyorum.
Türkiye kadınsız gelişemez ama ilk başta bunun bilincine kadınlar varmalıdır. Kadınlar yasalarla elde ettikleri hakları hayata geçirebilmelidir.
Ama bir ülkenin başbakanı her kadına üç çocuk doğrumasını tembihlerken uluslararası endesklerde de kendimizi nasıl üst sıralara taşıyabileceğimizi de çözemiyorum ! Kanımca uluslararası endeskler bir yana, başbakanımıza göre kadının Türkiye’nin gelişmesindeki katkısı sadece üreme sayısı ile paralel ilerliyor.
Ey kadınlar, büyük bir paradoks içindeyiz, farkında mısınız?