Dün kızım Yaprak’ın 2. yaşgünüydü. Çok hareketli, güzel ve oldukça da yorucu birgün geçirdik ailece.
Nereden nereye?
Bundan yirmi yıl öncesine döndüğümde gelecek ile ilgili annemin “okuyacaksınız, çalışacaksınız” sözlerini hatırlarım hep. Kendisi kısa süreli İngilizce öğretmenliği tecrübesinden sonra babamla evlenmiş. Bana göre üç çocuk sahibi olmak yanında çok geniş hobi ve beceri yelpazesine sahip kendisini çok iyi yetiştirmiş, geliştirmiş bir kadındır. İyi kitap okuyucusudur, Türkiye dereceleri olan lisanslı briç oyuncusu, sanat ve seyahat meraklısıdır. Ama ben bilirim ki, onun aklının bir köşesinden “acaba kariyer yapsaydım nasıl olurdu?” sorusu hep geçer. Kariyer sahibi kadınlara takdir ve belki de bir parça gıpta ile bakar. Belki de bu nedenle bize bütün çocukluğumuz boyunca “çalışmamızı” öğütlemiştir.
Ben de çalıştım, ilk günden beri.
Üniversite boyunca derslerimi aksatma pahasına çalıştım.
Üniversite sonrasında bağımsızlığımı ilan edebilmek için çalıştım.
Tümüyle kendi biriktirdiğim paramla geldiğim İstanbul’da kalabilmek için çok çalıştım.
İnsan kaynakları mesleğine girdikten sonra işimin iyisi olabilmek için çok çalıştım.
Gerek mesleki, gerek ahlaki anlamda yanlış bulduğum her konu ile tecrübemin yettiği oranda mücadele etmek için çok çalıştım.
Bazen başardım, bazen takıldım düştüm ama sonuç her ne olursa olsun hep çok çalıştım.
Derken Yaprak bebeğim geldi dünyaya. Birden durdum.
Çalışmanın çok farklı bir boyutunu keşfettim birden. ‘Üç ay sonra işe dönerim’ derken ‘kariyer peşindeki kadın’ olarak bir bebeğe sahip olmanın her işten çok daha değerli, önemli olduğunu farkettim. Herkes işe dönebilirdi ama görev tanımı “insanlarla ilgilenmek” olan bir profesyonel kendi çocuğunu başkalarının eline bırakıp, sokaktaki insanla ilgilenmeyi tercih etmemeliydi bence. Ve evet durdum, süresi belirsiz kariyerimi durdurdum.
Günler, aylar, yıllar ilerledi. ‘Her işte bir hayır vardır’ sözünü doğrularcasına geçen zaman beni değişik bir farkındalık boyutuna taşıdı; çalışmayı seven insanın beklentisi kariyer değildi aslında, sürekli gelişmek, sürekli değişmekti sevilen, peşinde olunan. Bu arayışı gerçekleştirmek içinse illa mesaiye veya bordroya girmek gerekmiyordu. Artık teknoloji işi ayağımıza, evimize, bebeğimizin bir metre ötesine getirmişti.
Yaprak dün iki yaşına bastı. Onunla 7×24 geçirdiğim iki yılım boyunca ‘Kaynağım İnsan‘ dahil iki blog, bir web sitesi (Kadın Blogları – yeni versiyonu yakında açılacak)açtım, bir diğer blogda yazarlık yapıyorum, ‘mükemmel’ olarak sıfatlandırabileceğim bir İnsan Kaynakları ve stratejik iş yönetimi danışmanlık projesine başladım. Anlayacağınız ben bebeğimle sadece ‘sözde’ durdum, ‘özde’ şimdi, şu an bu kelimeleri İnsan Kaynakları bloguma yazıyorum, çalışıyorum.
Çalışmak ve gelişmek tükenmek bilmeyen bir aşktır, ne zamanı, ne yeri, ne de koşulu vardır. O nedenle bırakın kariyer yolunda kendinize bahaneler yaratmayı, başlayın bir sonraki adımı planlamaya, on sonrakini düşünmeye, yüz sonrakini hayal etmeye … hayatta hiçbir zaman, hiçbir gelişim, hiçbir değişim için geç değil, tek koşul olan çalışmak bitmediği sürece.
Hazır geçmiş yirmi yıldan bahsederken kariyer yolumda beni destekleyen, motive eden, aileme, eşime, Yaprak’ıma, arkadaşlarıma, bütün yönetici ve iş arkadaşlarıma, okuduğum kitap, blog, web sitesi yazarlarına, öğretmenlerime ve bana her an ilham kaynağı olan onlarca farklı alandaki yüzlerce lidere de teşekkür ederim. 🙂
Tek kelimeyle motive oldum:) Sana ve ailene güzel, mutlu, dolu dolu günler dilerim İpekcm:) Minik’e de nice yıllar:)
Teşekkür ederiz. Darısı senin başına 🙂