Geçenlerde eşimle birlikte Cem Yılmaz’ın gösterisine gitme fırsatını bulduk. Aslında hepimizin konuştuğu konuları o kadar ince ve güzel işlemiş ki, her zamanki gibi çok formdaydı. Gösterisini, teknolojinin ilerlemesi, geçmişten günümüze yaşam şekillerinin nasıl değiştiği üzerine kurgulamıştı. Şu anki durumumuzu kısaca şöyle özetledi: 80’lerin bilimkurgu filmleri, 2000’li yıllarda, bilgisayarların dünyayı ele geçirdiği, robotların insanları yönlendirdiği bir dünya hayalleri üzerine kurulmuştu. Geldiğimiz noktada durum bu anlamda ele geçirilmeyi göstermese de, teknoloji bizi, çocuklarımızı başka şekillerde ele geçirmeyi başardı. Herkesin elinde en ileri cep telefonları, devamlı haberleşme ihtiyacı, Facebooklar, Twitterlar. Kafamızı kaldırmadan, on parmak cep telefonu kullanır olduk… İşte bunun üzerine inşa etmişti gösterisini Cem Yılmaz.
Bunları anlatırken de bir yandan da düşündüm, gerçekten de durum vahim bir hal almaya başladı. Bu yazıyı bir kafede otururken yazıyorum, birazdan aşağıda bahsedeceğim istatistikleri kablosuz internet aracılığıyla araştırıyorum, laptopla yazıyı hazırlayıp yayınlıyorum. Bu çok hoş tabii ki, bilgiye artık heryerden çok ucuza ulaşabiliyorsunuz.
Peki ya çocuklarımız?
Onlar da bu “teknolojik nimetlerden” belki de bizden çok daha fazla seviyelerde yararlanıyorlar. Ben 10 gösterisine oğlumu götürdüğümde görünen manzara şu idi: Yaşları 4 ile 8 arasında değişen çocuklar, bir Ben 10 playstation oyununun karşısında nerdeyse stresten ter döker vaziyette “şu kahramana dönüşmen lazım, bunu nasıl yaparsın ya” şeklindeydi.
İşte ben bu duruma üzülüyorum. Teknoloji, bilgi çağı elbette ki çok güzel; ama herşeyin olduğu gibi bunun da aşırısı son derece sağlıksız. Belki biraz abartı kaçacak ama sağlıksız bir nesil yetişiyor. Sağlıksız derken, herşeyi bilgisayar, cep telefonu üzerinden halledebileceğini sanan, hatta “gerçek arkadaş” edinebileceğini, hayattan keyif alamayan, evden çıkmayan bir nesilden bahsediyorum. Elbetteki bütün gençliği kastetmiyorum yanlış anlaşılmasın; ama çoğunlukla rastladığım görüntü bu.
Şimdi size bazı istatistikler sunacağım, ne demek istediğim belki daha iyi anlaşılacaktır:
* Yaklaşık 7 milyar olan dünya nüfusunun %29’u internet kullanıcısı. 2000 yılında internet kullanıcı sayısı 361 milyon iken, 2010 yılında bu rakam %445 oranında artarak neredeyse 2 milyar seviyelerine ulaşmış durumda.
* Facebook’un yaklaşık 500 milyondan, Twitter’ın ise 175 milyondan fazla kullanıcısı var
* Facebook’ta kullanıcılar ayda 700 milyar dakika harcamaktalar.
* 35 milyon kullanıcı, hergün durumlarını güncellemekteler Facebook’ta.
* Facebook’ta ortalama bir kullanıcı 55 dakika kalmakta.
* Vee sıkı durun, Türkiye Facebook kullanımında dünyada 4.sırada. Evet, hiçbir istatistikte ilk ona bile giremeyen ülkemiz, 25.919.000 kullanıcı ile en fazla artışa sahip ülkeler arasında.
* Ülkemizdeki Facebook kullanıcılarının %56’sı 13-24 yaş aralığında yer almaktadır.
* Twitter’a da bakalım: Hergün kullanıcı sayısı 300.000 kişi artmakta.
* Saniyede 640 tweet atılmakta, bu da günlük 95 milyon tweete denk.
* En çok Twitter kullanan ülkeler, ABD, Hindistan, Japonya, Almanya. Biz de yakında ilk beşe gireriz.
Şu anda interaktif online bir dünyanın içindeyiz. Herşey dijitalleşmeye başladı. Bu çağın ismi bile hazır: Web 3.0…
Web 2.0’dan sonra, şirketlerin hedef kitlesine web üzerinden ulaştığı, vermek istediği mesajları anında ulaştırabildiği, markalarla ilgili pozitif ya da negatif mesajların toplandığı bir platform Web 3.0. Dijital pazarlama, dijital satış ve hatta dijital İnsan Kaynakları…
Bu kadarı bana biraz fazla gelmeye başladı, bilemiyorum siz ne düşünüyorsunuz? Çabuk tüketen insanlar, çabuk adapte olan insanlar olup çıkıverdik. Şuna inanıyorumki, internet balonu gibi sosyal medya da bir balon gibi sönecek; ama bugün ama yarın… Bunu da göreceğiz.
Ama yapılması gerekli birşey kesinlikle var ki, o da teknolojinin çocuklarımızı ele geçirmesini elimizden geldiği kadar geciktirmek; hem de geç olmadan…