Bir yazının şansı ancak bu kadar kapalı olabilir. Yaklaşık iki haftadır George Friedman’ın Gelecek 100 Yıl isimli kitabını tanıtmak için masa başına oturuyorum. Birkaç cümle sonrası ya tüm yazdıklarımın silinmesine neden olan bir teknik terslik oluyor, ya cümle akışını bir türlü oluşturamadığım için pes ediyorum, ya da üçüncü bir kişi veya olay odağımı dağıtıyor. Ama bu sabah şeytanın bacağını kırmadan masadan kalmayacağım.
Sanırım kitaptan önce George Friedman’ın kim olduğunu yazmak kitabın içeriği hakkında aydınlatıcı olacaktır. George Friedman, yazıları pek çok büyük yayın organında yer alan, sık sık televizyonlarda yorumcu konumunda görüşlerini paylaşan, pek çok zirve, panel, toplantıya konuşmacı olarak katılan ve Strafor isimli global stratejiler organizasyonunun kurucusu ABD’li bir uluslararası ilişkiler/politika stratejisti. George Friedman’nın Gelecek 100 Yıl isimli 2007’de yayınladığı kitabı ise onun en çok bilinen ve önemli eseri.
Gelecek 100 Yıl, bir uluslararası stratejiler, öngörüler, hatta hayaller kitabı. Böyle bir kitabı Kaynağım İnsan’da neden tanıtıyorsun? diye haklı bir soru gelebilir. Cevabım şu olur: Makro boyutta insan hayatını etkileyebilecek her konu Kaynağım İnsan’ın, yani benim ilgi alanıma giriyor. Bütün İK’cıların da girmeli. Üstelik kitap içeriğinde önümüzdeki günlerde işgücü talebine yönelik yaşanılacak değişimler, gelişimler de sıklıkla ele alınıyor.
Benim kitapta en beğendiğim bölümler Japonya, Rusya, Çin, Polonya, Meksika, Türkiye, Avrupa, Asya ve Amerika kıtalarının geçmiş ve günümüzdeki durumlarının çok boyutlu incelemeleri oldu. Çünkü incelemelerde ülkelerin tarihi, demografik, askeri, coğrafi, ekonomik bilgileri uluslararası ilişkiler gözüyle sentezlenmişti. George Friedman’ın ekibiyle Strafor’da yaptığı analizlerin bir derlemesini okumak çok bilgilendiriciydi.
Friedman’ın uzay savaşlarına yönelik kaleme aldığı senaryosu/hayalleri de bayağı ilginç. Açıkçası bana Ronald Reagan’ın 1983’de henüz Rusya ile soguk savaş devam ederken gündeme aldığı “Yıldız Savaşları” projesini hatırlattı. Tek fark burada karşıt güç Rusya değil, Japonya. 2050’de aya yerleştirdiği gizli füzelerle ABD’yi Şükran Günü’nde vuran bir Japonya’dan bahsediyor Friedman. Sonrasında başlayan 3. Dünya Savaşı’nda Türkiye-Japonya ittifakı ile Polonya ve ABD savaşıyor. Savaşın ilerleyen zamanlarında Almanya ve Fransa Türkiye yanında yer alırken, şaşırtıcı olmayacak şekilde Birleşik Krallık ABD’nin jokeri olarak savaşa dahil oluyor.
3. Dünya Savaşı’nın sonucunun ne olduğunu merak ediyorsanız kitabı okuyun. Ne yalan söyleyeyim, son 50 sayfada ben sıklıkla “pes, yok artık” diyerek yazara söylendim ama yine de böylesi hayal senaryolar okumak insanda farklı pencereler açılmasına neden oluyor. Bu kitap sonrasında bazılarında Büyük Ortadoğu Projesi penceresinin açılmış veya pekişmiş olabileceğini düşünmek de hata olmaz. Ben pek geç okumakla beraber (kendime sitem), kitabın 2007’de ABD’de ilk yayınlandığında hem olumlu, hem de olumsuz büyük yankılar yarattığını biliyorum. Suriye krizini yaşadığımız şu günlerde 2007’de yazılmış bir kitapta “Suriye ve Irak her zaman karışık kalacak” öngörüsünü okumak beni çok şaşırttı. 2007’de Türkiye ve Suriye liderleri abi, kardeş ilişkileri içindeydi, hiçbir karışıklık yoktu. Geldiğimiz noktada kitaptaki öngörü ‘nasıl olduysa’ gerçekleşmiş görünüyor.
Gelelim kitaptaki işgücü piyasasına yönelik saptama ve öngörülere. Batılı gelişmiş ülkelerdeki nüfusun giderek yaşlanması özellikle ABD’nin nitelikli işgücünü ülkesine çekmek için daha köklü stratejiler geliştimesine neden olacak diyor Friedman. İşe devlet el atacak. Özellikle nitelikli sağlık, enerji ve bilişim teknolojileri profesyonellerini ABD’ye getirmek için devlet garantör olacak. Nitelikli işgücüne iş, gelir, yan haklar garantisi verilecek. Hayat standartlarını yükseltmek için dünyanın dört yanından ülkeye gelen yabancılar ABD’nin kültürünün de değişiminde büyük etken olacak. Japonya işgücü ve kaynağa olan ihtiyacını karşılamak için Çin’e yönelecek.
50-60 milyon insanın hayatını kaybettiği 2. Dünya Savaşı’ndan sonra 3. Dünya Savaşı’nda bu sayı sadece 50.000 olacak. Bunun nedeni ileri teknoloji ile üretilen silahlar. Nokta atışı yapabilen bu silahlar kitlesel ölümlerin yaşanmamasını sağlayacak. Kara savaşlarında ise robotlar kullanılacak. Robotların varlığı ordulardaki insan gücünün azalmasına neden olacak. Mevcut kadrolar teknolojiyi idare eden askerlerden oluşacak. Robotları piller çalıştıracak ve savaşın gidişatı değiştiren de ABD’nin uzaydan güneş enerjisini dünyaya yönlendirerek geliştirdiği pil teknolojisi olacak. Türkiye’nin savaşın gidişini etkileyen en büyük eksikliği ise ordusunun uzay teknolojilerinde yeterince ilerlemiş olmaması. Bilemiyorum kitabın bu öngörüsünden ne gibi dersler çıkarmamız lazım. 🙂
Daha fazla uzatmak istemiyorum. George Friedman’nın Gelecek 100 Yıl kitabını okumanız çoğunluk yerde sizi bilgilendirecek, kimi yerde de heyecanlandıracak hatta sinirlendirecek. Ben şimdi Hollywood’un kitaptaki 3. Dünya Savaşı senaryosunu ne zaman filme aktaracağını merakla bekliyorum, gelmiş geşmiş en büyük prodüksiyon olacağı kesin 😀