Süleyman Sönmez Kimdir?
Bir insanın kendi hayatını anlatması narsizm ile nevrotizm arasında kolayca sıkışabilir.
Risklidir, tehlikelidir ama büyük işler başardığını düşünen bir tane tarihi kimlik var mıdır ki, sonraki nesillere kendisini anlatmamış olsun? 🙂
Henüz bu denli büyük işler başarmamış bir insanın burada ne işi var? İK sayfalarında ağırlanan insanlar bildiğiniz gibi CEOlar, büyük bütçeli işleri kotaran reklamcılar, online servislerle devrim yapan girişimciler, şarkıları milyonlarca indirilen şarkıcılar, resimleri milyon dolarlara satılan sanatçılar, uzaya turist gönderen işadamları.. Kısaca öksürdüğünde takipçilerinin telaşla dönüp bakacağı kişilerden oluşması gerekir.
Eh durum böyle olunca iki yol kalıyor bana. Ya yaptığım mütevazi işleri sakin sakin anlatıp her işe girip çıkmaya çalışmış karmaşık bir tabloyu önünüze dökmeliyim ki (İK uzmanlarını bundan daha çok huzursuz eden bir tablo düşünemiyorum) ya da en çok bilindiğim öğeleri sunup diğer bölgeleri meraklılara bırakmalıyım.
Sanırım ikinci yöntem daha iyi. Evet daha iyi.
Bir işçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldim. Tek başıma geçirdiğim bir kaç yılın krallık anıları ömrüm boyunca kendimi özel hissetmeme yetti de arttı bile. Sonra kardeşlerim doğdu ve herbirine ağabeylik yapmak ve onlarla müthiş maceralara / oyunlara / icatlara dalmak hayatıma bambaşka bir yön verdi.
Kitap okumaya başlayışım maceramdaki en anahtar rollerden birisidir. Bu macerayı şurada anlattım. http://www.gunesintamicinde.com/martin-mystere-yeniden/ (Evet inanılmaz ama link veriyorum. Bu basılı yazının alışık olmadığı bir tutum olsa da blog yazarları için olağandır)
Çocukluğumdan artakalan en çarpıcı anılar demeti, mezarlık, Mercimek Baba (http://www.gunesintamicinde.com/muhtesem-gunler/) , çılgın çocuklukluk arkadaşları ve kitap okumaktır. Tüm bunlar gizemci, mistik dünyaya ölüme ve yaşama farklı gözlerle bakmama yol açtı.
Kartal Mezarlığı’na her gün gömülen 1980 öncesi o acılı çağların gencecik insanlarını taşıyan tabutları da asla unutmadım. Kah o görüşten, kah bu görüşten gençler mezarlıklara gömüldüler. Bizse çocuktuk. Üzüntüyü anlıyor onların tabutlarını taşıyan ve kollarını havaya kaldırıp slogan atan öfkeyi anlamıyorduk. (Bazen sol eller kalkıyordu bazen sağ ama üzüntü hep aynıydı)
Onlar gidince sessizce mezarlığı dinliyor sonra gelen çelenklerin karanfillerinden sapları çıkarıp uçlarına gazoz kapağı çakıp kendi ok ve yaylarımızı icat ediyorduk. Sanırım ölümü yeterince anlamıyorduk ya da artık kanıksamıştık.
Siyasetin ülkemde öldürürücü olabileceğini de ilk o zaman öğrendim. Öfkenin sebebi olabileceğini de. Oysa ben insanları seviyordum. Sevmek önce geliyordu.
Böylece öğrenmek için, sınıf dereceleri için çalıştım. Takdirname’yi bir puanla kaçırmak bazen tümden yıkım gibi geldi. Her zaman çok başarılıydım. Lise’ye kadar sürdü bu. Küçükyalı Kadir Has Lisesi’nde birincilik tutkumu terkettim. Yine iyiydim. Ama artık yazıyordum. Deliler gibi yazıyordum. Her gün bir bilimkurgu öykü fikri aklıma geliyordu. Cebimde kendi imalatım olan çok kalın bir minik deftere okunmaz el yazımla notlar alıyordum. Bugün için dahi çok ilginç konuları not aldığımı belirtmeliyim.
Sonra uzakdoğu felsefeleri ve meditasyonla tanıştım. Yıllar süren insan üzerine araştırmalarım böyle başladı. Deneyime ve bilgiye dayalı şekilde sürekli okudum. Neredeyse tüm inanış ve metodolojileri takip ettim. Bu üniversitede daha yoğunlaşacaktı.
Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı benim için çok güzel zamanlar sundu. Gerek arkadaşlıkları, sosyal dünyayı, gerekse bilgisayarlarla tanışmamı sağladı. Programcılığı benimsedim. Sınıf 3. lüğü ile mezun olup Pamukbank Genel Müdürlükte staj yaptım Sonra bir yazılımevinde C dili ile Programcılık ve Sistem Analistliği üzerinde çalıştım.
Ama bir şeyler eksikti. İşletmelerdeki kavramları çözemiyordum. Bir şeyleri dinleyerek öğrenmem çok uzun sürecekti. Böylece sınava tekrar girdim. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ne girdim.
İşletme Fakültesi benim için başlarda hiç kolay olmadı. Para, yönetim, Finansal kaynaklar, muhasabe, üretim, İnsan kaynakları, iş hukuku, yüksek matematik…
Sudan çıkmış balığa dönmüştüm. Bir alanda yetkinken bir başka alanda sıfırdan başlamayı yaşıyordum. Böylece senelerce Avcılar kampüsüne gidip gelerek bu zorlu işi başardım.
Öğrenciliğim boyunca yetişkinlere bilgisayar teknolojileri üzerine ders verdim. Programlama gibi Microsoft Office Ailesi gibi konularda. Öyleki özel kurslardaki ilk Office öğretmenlerinden birisi oldum. Bu dönemde binlerce insana eğitim verdim.
Yetişkin eğitimi üzerine pek çok kuram geliştirmemi sağladı bu dönem. Bilgisayar eğitiminde yapılan hataları da tespit ediyor ve yenilikçi yaklaşımları araştırıyordum.
İşletme Fakültesi’nden mezun olunca sıkı bir eğitime alındım. Artık proje yöneticisi olarak çalışıyordum. Pazarlama, Satış, Telefonda Konuşma, Toplantı Teknikleri, Mülakat Teknikleri, Satış Sonrası Destek ve Teknik Ekibi Yönetme ile Proje Planlama, Bütçe Çalışmaları gibi başlıklarda aylarca gece gündüz eğitim aldım. Üstadım ve patronum Selçuk Bey’e bu konuda ne kadar teşekkür etsem azdır.
Bu çalışmalar beni mutlu etmedi. Üretmeyi, pazarlamaktan daha çok sevdiğimi anladım. Tamamen kişisel bir tercih olarak, programcılığa döndüm. Egebank A.Ş.de yazılımcı olarak çalıştım. Sonra askere gittim. Dönüşte keskin bir kriz beni bekliyordu. Kriz günlerinde bir türlü istediğim işleri bulamazken hayati bir karar verdim.
Birgün boyunca neleri yapamadığımı sorguladım. Ne eksiklerim vardı? Böylece her sabah işe gider gibi kalkıp en az on saat olmak üzere çalışmaya başladım. Web Tasarım yeni bir konuydu henüz herkes web tasarımcı olmamıştı 🙂 Süratle öğrendim. Photoshop ile uyudum ve uyandım. Kişisel sitemi açtıktan sonra artık hazırdım.
Bir süre sonra ise kariyer planımı bir daha düşündüm. Yöneticilik yapmıştım işletmeyi biliyordum ama tuhaf denecek şekilde sadece öğretirken doğru yerde olduğumu hissediyordum. Buna anlam veremiyordum. Bizim toplum “hiçbir şey olamazsan öğretmen ol” derken içimdeki ses olmam gerekenin öğretmenlik olduğunu söylüyordu. Bu sesle zaman zaman kavga etsem de -özellikle zor öğrencilerle çalışırken- genelde hep baskın ses oldu.
Böylece özel bir okulda 4. sınıftan Lise 2 ye kadar tüm sınıflarda ders ve kulüp çalışmalarında görev aldım. Okulun web sitesini tasarladım. Öğrenci Gelişim yazılımını programladım. ISO9001 iç denetimci eğitimi alarak sertifika almaya hak kazandım. Sistemi tamamen dijital ortama alarak bir Intranet kurdum. O zaman için büyük işti. Şimdi son derece alışık olduğumuz bir durum. Okul Sıfır hata ile ISO9001 belgesi almaya hak kazandı.
LEGO Robot Koçluğu da ufkumu açtı. Zor problemlere bir takımla yaklaşmak tasarımcı planlayıcı gibi görevlerde öğrencileri yetiştirmek ve onların yerine hiçbir şeyi yapmamak.
Öğretmenlik yıllarımda Webquest kavramının geleceğin eğitiminde en büyük rolü olacağını farkettim. Boğaziçi Üniversitesi ve Marmara Eğitim Kurumları’nın da içerisinde olduğu eğitim kurumlarında Geleceğin Eğitim Teknolojileri ve Öğretmen Eğitimleri üzerine konferans verdim.
İlerleyen teknolojik gelişmelerle insanlara hızla ulaşıp ülkeyi kültür, sanat ve teknoloji alanında ilerletmeye katkıda bulunmak amacıyla ilk yazın sitesi Mihrace.Net‘i (http://www.mihrace.net/) programladım ve tasarladım. Yazdığım makaleler dikkat çekince Ekinoks Kültür ve Sanat dergisi’nde 2004 yılı içinde ard arda yayınlanmaya başladı.
Geçen yıllar içinde blog kavramı ortaya çıktı. Microsoft MSN Spaces üzerinde açtığım Güneşin Tam İçinde sitesi ilk eğitsel amaçlı açtığım blog çalışması oldu. Bu dönemde 780.000 okuyucu kendi web sitelerini açmayı öğrendi.
Türk Internetine ve öğrencilerine daha iyi hizmet edebilmek ve yoğun soruları talepleri karşılayabilmek için WordPress’le Güneşin Tam İçinde sitesini tekrar ve gelişmiş bir arabirimle tasarladım. Gelen soruları ve talepleri uzun, detaylı makaleler halinde yazdım.
Sadece üç yıl içinde 3 milyon okuyucuya ulaşan blog sitesi Kültür ve Sanat alanında okuyucuların oylarıyla Türkiye’nin en iyi Kültür Sanat Blogu seçildi. (2008 Blog ödülleri)
2009 yılında ise Türkiye 2. liği ile yine kültür sanat dalındaki liderliğini devam ettirdi…
Eğitimci, bilgisayarcı kimliğimle fotoğraf alanına girdiğimde tasarım ve görsel kabiliyetlerimi geliştirmeyi hedeflemiştim. Fakat fotoğrafçılığı öğrenirken yazdığım makaleler kısa sürede 100 binden fazla kişinin okuduğu ve referans değeriyle Türkçe yazılmış fotoğrafçılık makaleleri arasında anılmaya başladı.
Nikon D80 fotoğraf makinesi ve ekipmanı ile az bilinen teknik metotları deneyerek, anlatarak, sanatı sürdürmeye çalışıyorum.
Anadolu topraklarında yüzlerce yıl önce yaşamış olan su robotları tasarımcısı Cizreli Ebu’l-iz için açtığım tanıtıcı site (http://www.ebuliz.com/), Rahmetli Sanat Güneşimiz Zeki Müren için kurduğum anma sitesi (http://www.zekimuren.net) ve 3boyutlu gözlüklerle izlenen 3dgözlük sitelerim (http://www.3dgozluk.com/) toplumsal hizmete odaklanmış sitelerden bir kaçıdır.
Daha hikaye yeni başlamış gibi geliyor. Birinci perde kapanmak üzere.
Ama ikinci perdenin başlaması ile birlikte belki bu anlattıklarım tümden unutulup sadece o anılacak.
Bir yerde ben insanlar için Google’dan arayıp buldukları kelimeleri anlatan kişiyim. Neyi soruyorlarsa onu anlatan insanım.