(“İşyerindeki kültürel çeşitliliği bayağı keyifli buluyorum. Otuz dilde ‘HAYIR’ demeyi öğrendim.” )
Geçtiğimiz gün Hürriyet gazetesinde çıkan bir haber çok ilgimi çekti. Konu özünde şirketler bünyesindeki insan ve kültür çeşitliliği ile ilgiliydi. İnsan ve kültür çeşitliliği bir kurumsal zenginlik olarak algılanması gerekirken, kimi zaman “ayrımcılık” dediğimiz büyük probleminde çıkış noktasını oluşturmaktadır.
Habere göre Almanya’da bulunan bazı uluslararası büyük kuruluşlar özgeçmiş uygulamalarında farklılaşmaya gidiyorlar. Bizde de geçerli olan fotoğraf, medeni durum, milliyet, doğum tarihi gibi özgeçmiş bilgileri artık adaylardan istenmeyecek. Hatta adaylar isimlerini bile beyan etmeyecekler. Özgeçmişler tümüyle tecrübe ve yetkinlikler üzerine kurulu olacak. Bu sayede de ayrımcılık nedeniyle iş bulamayan insanlar işe alımda eşit fırsata sahip olacak. Kısacası Almanya’da yaşayan üç milyon Türk için bu gerçekten önemli bir gelişme.
Haberde aktarılan pozitif tablo işler ise ne güzel. Gerçekten şirketlerin yetenek yönetimi açısından büyük bir adım.
Şimdi birçok kişi “Bu tip ayrımcılık durumları bizim ülkemizde yaşanmıyor” diyebilir. Yaşanıyor. Örneğin başı kapalı kadınlar, Kürtler, engelliler bu ayrımcılıkla başı çeken mağdurlar.
Biz İnsan Kaynakları profesyonellerinin kurumsal olarak en büyük ödevlerinden biri insan ve kültür çeşitliliğini yapıya en sağlıklı şekilde yansıtmak ve içinde yaşatmaktır. İnsan Kaynakları profesyonelleri olarak kendi önyargılarımızdan kurtulmadıkça üstümüzde taşıdığımız ‘insan haklarına saygılı, eşitlik prensiplerine bağlı kurumsal yapıyı inşa etme‘ misyonumuzu gerçekleştiremeyiz.
Toplum hayatında özlemle beklediğimiz, istediğimiz eşitliği önce şirketlerimizde bizler inşa edebilmeliyiz.