5 Temmuz günü tatile çıkarken yanımda bilgisayarımın da olacağını düşünmüştüm. Oysa ki insanın her düşündüğü gerçeğe dönüşmüyor.
Dizüstü bilgisayardaki arıza onun servise, benim ise eli boş Datça’ya gelmeme neden oldu. Beş günlük aradan sonra kardeşim bilgisayarı ile bu satırları yazıyorum.
Şu istemli olarak teknolojiden uzak geçirdiğim beş gün geçmişle empati kurmamı sağladı adeta. Daha kaç sene oldu ki dizüstü bilgisayarlar gündelik hayatımız içine bu derece gireli? Ülkemizde internet bağlantı ağının genişliği ve hizmet seviyesi ne kadardır böyle güçlü ki? Ya, teknolojinin gelişim hızı ile içerik üretimi yıllar içinde nasıl bir seyir izledi?
Peki, aynı teknolojik girdiyi İnsan Kaynakları süreçleri için düşünürsek? Ben mesleğe başladığımda istisnasız gazeteye ilan verirdik, faks ile gelen özgeçmişlerin şekilsizliğinden, silikliğinden yakınırdık. Dosyalar dolusu özgeçmiş rafları kaplardı. Yılda bir “ölü” özgeçmişler imha edilirdi, bazı çok nitelikliler hariç. Performans Değerlendirme, Kariyer Yönetimi gibi kavramlar daha yeni yeni inceleme altına alınmıştı. İK paket programları veya internet uygulamaları emekleme seviyesindeydi. Sonra 2003 yılında sabahlara kadar bilgisayar başında internet üzerinden İK dokümanı incelediğimi, indirdiğimi ve bastığımı hatırlıyorum. O zamanlar internette serbest bilgi paylaşımı fazlaydı, dev projelere bedelsiz ulaşılabiliyordu. Şirketler bu çalışmalarını internet üzerinden paylaşıyordu. Birçok iş değerlendirme, şirket analizi, performans değerlendirme, memnuniyet ölçme yöntemleri ve projelerinin dökümlerini alarak kütüphaneme katma imkanım olmuştu o yıllarda. İnternet bu paylaşımcı özelliğini 2003 yılı sonunda kaybetti, dosyalar yayından kaldırıldı, paylaşım siteleri kapandı, en küçük dokuman para ile satılır hale geldi. Bilginin serbest paylaşımı, bilgiye serbest ulaşım kapitalist sistemde böylece sınırlandı.
O günlerde mesleki olarak yaşadığım bu kısıtlanma ile şimdi farklı ortamlarda da karşılaşıyorum. Bunlardan en vahimi ülkemizde devlet otoritesi kaynaklı yaşadığımız sansür olayı. Konu hakkında benim yarım yamalak yazacaklarım yerine, Özgür Uçkan’nın Kaynağım İnsan okurları için hazırladığı yazısını mutlaka okumanızı salık veririm. Bir diğer kısıtlanma olayını ise geçtiğimiz günlerde “bir bakayım dünyada neler oluyor?” diye tıkladığımda benden para isteyen İngiliz The Times gazetesinin web sitesi ile yaşadım. Konu meğerse sosyal medyada bayağı tartışılmış ama benim ana ilgi alanım içine girmediği için sanırım dikkatimden kaçmış. Şu an The Times gazetesini web üzerinden takip etmek istiyorsanız günlük 3TL ödemeniz gerekiyor. Başlangıçta çok tepki vermesem, hatta deneme amaçlı abone olabilirim diye düşünsem de, sonradan bu durumun yıllar önce yaşadığım mesleki kısıtlanmadan pek de farkı olmadığını farkettim. Web üzerinden günlük haberlere, köşe yazılarına paralı ulaşmak bugün belki tutmaz ama eminim ki bu sistem bir gün tutanana kadar kapitalist yapı peşinden gidecek, kendi içinde sistemi hayata geçirmek için organize olacak.
Sonuçta geldiğim noktada, yoğun bir internet kullanıcısı olarak yıllar içinde teknoloji ve internet hizmetlerindeki teknik ilerleme hızı ile internet üzerinden serbest bilgi paylaşımı seviyesinin ters orantılı ilerlediğini görüyorum. Bilemiyorum, yanılıyor muyum? Yoksa teknolojiyi ilerleten insan zekası, onu doğru, etkin ve verimli kullanma aşamasında sınıfta mı kalıyor?