1 Mayıs üreten ve emeğine sahip çıkan kitlelerin bayramı.
Çalışmanın dünyada en gurur duyulabilecek faaliyetlerden biri olduğunu düşünüyorum. İş yapmak, katma değer yaratmak benim için ibadet etmektir. 1 Mayıs bu ibadetin taçlandırıldığı gün özü ile.
Patron kesimi ile işçiyi bir köprünün iki ucu gibi değil, aynı köprüyü eş zamanlı geçmek zorunda olan iş ortakları gibi görmek gerek. Bu diyalektik ilişkide gönül isterdi ki, işçi kesiminin yaşam standartları daha yüksek, gelecek kaygıları ise yok olsun. Maalesef mevcut görüntü böyle değil.
Diğer taraftan kamu kuruluşlarında sendikal haklarını sonuna kadar kullanan işçilerin yaşam standartları özel kesimdeki işçilere göre çok daha ileri seviyede. Sendikaların özel kesimdeki güç kaybını patron kesiminden çok sendikacıların kendisine bağlıyorum. İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılda sendikacılar sanayi çağı söylemlerini bırakıp yenilikçi – inovatif yaklaşımlarla masaya oturmalı, farklı çalışma modellerini işverenin önüne sunabilmeli.
Çalışanların artık şirketlerinde birer paydaş, kar ortağı olabildiği bugünün iş dünyasında sendikalar sadece maaş zamları, sosyal hak artışları üzerinden talepler geliştirmemeli. Artık sendikaların iş süreçlerinde yaratabilecekleri sürdürülebilir katma değerler ile işverenlerinin yönetiminde nasıl söz sahibi olabilecekleri noktasında düşünce egzersizi yapmalarının zamanı. Sendikalar bu hedeften hareketle algılarını, emeklerini, eğitimlerini hızla güncellemeli, yönlendirmeli, geliştirmeliler.
Bütün büyük düşünen emekçilerin 1 Mayıs’ını kutlarım 🙂
Şöyle bir gerçek var; İşletme süreçlerine yenilikçi önerilerle yaklaşmasını istediğiniz ve işçinin temsilcisi olan sendikaları o işletmenin patronları istemiyor. Bunu %10’un altında olan sendikalaşma oranına bakarak söyleyebiliriz.
‘Büyük düşünen emekçiler’ derken kastedilen patronlar gibi duruyor. Bu kutlama olmamış..
Sevgili Hasan,
Kol gücü değil, bilgi gücünün is piyasasına sürülmekte olduğu 21. yüzyıldan bahsediyorum. 20. yüzyıldan çok farklı çalışma koşullarını inşa edebilmeliyiz. Geçmiş yüzyılı yaşamaya devam etmek ne sizi, ne de kimseyi hiçbir noktaya taşımıyor. Farklı pencereleri açmaya çalışmak için fikir fırtınası yapmak gerek. Ben şu an bir işçi sendikasının sözleşme sürecini yaşıyorum ve söylemlerde tek bir adım ilerleme yok. 20 yıl önce neyse aynen devam ediyor. Ama dünya değişiyor. İşçilerinde iş dünyasına bakışı, emeklerine bakışının değişmesi gerek. O zaman patronun zihnindeki işçi imajı ve yeri de değişir.
Düşünüyorum da işçi olarak önceki yüzyılda yaşamak iyi olurdu. İşçi, kendi hakkını şimdikinden daha kolay elde ediyordu.
Yaşadığımız yüzyılda ise taban ile tavan arasındaki gelir farkı giderek artmakta. Ne kol gücünün ne de bilginin sözü geçiyor. Ortadaki tek gerçek, düzeni paranın kurması..