Kendinizden bahsedebilir misiniz?
Mülkiye mezunuyum. 1997 yılında İstanbul’ a geldim.
İnsan Kaynakları mesleğine OBEY Yönetim Danışmanlık’ta Oktay Bora Yağız ile başladım. Oktay Bey mesleğin kapılarını açan ve benimle bonkörce bilgisini paylaşan ustamdır. Bana şirketin aldığı yönetim danışmanlığı projelerinde, asistan olarak çalışma imkanı vermiştir. Bu imkan, benim “Bir şirket nasıl analiz edilir?” noktasında tüm detayları bir İnsan Kaynakları Uzmanı’nın yapabilirliklerinin ötesinde öğrenmemi sağlamıştır.
Oktay Bora Yağız’ın 1999 yılında A.B.D’ye taşınması ile ben de kurumsal bir firmanın İK bölümünde çalışmak hedefimin peşine düştüm. Mesleğimin ikinci önemli durağı Koç Grubu’ nda; Migros oldu. Migros, çok büyük bir yapı. Olumlu ve olumsuz pek çok şey yaşadım Migros’ta. Ben prensip olarak bardağın her zaman dolu tarafına bakarım. Migros gibi büyük bir kuruluşta “Kurumsallık nedir?, Büyük olmak nedir? Yapılabilirlikler nelerdir?, Yetki-Sorumluluk ne demektir?” öğrendim. Büyük bir yapıdaki insan ilişkilerinin boyutlarını tecrübe ettim. SAP gibi bir ERP ile tanıştım. Şu an SAP herkese sıradan geliyor ama o yıllar için SAP sıradışı idi. Migros İK’sı, SAP yatırımını Türkiye’de ilk yapandır. HRIS kavramını hayatıma sokmuştur. Migros beni memleketim Ankara’ya geri gönderdi. Ankara’dan İstanbul Merkez’de yürümekte olan İK projelerinde yer almak için çaba gösterdim. Bu arada da kendi kendimi insan kaynakları alanında geliştirmeye devam ettim.
Birey kariyer yolunda ilerlerken kendini, yeteneklerini keşfediyor. Ben proje çalışmak, sıfırdan sistem kurmak, geliştirmek ve analiz etmekten büyük keyif alan biriyim. Migros’tan ayrıldığımda iş ararken kendime hedefler koydum. Birinci hedefim bir sonraki işimde kendi sistemimi kurmaktı. Artık hizmet sektöründe çalışmak istemiyordum. İkinci hedefim üretime, fabrika ortamına girmekti. Migros’ ta çalıştığım süre zarfında mühendislerin ne kadar başarılı, etkin işler yaptığına şahit olmuştum. Bu nedenle de üçüncü hedefim olarak özellikle Endüstri Mühendisleri ile birlikte çalışmayı saptadım. Onlardan öğrenecek çok şey vardı. Bu üç hedefimde öyle inat ettim ki, 2002 ekonomik kriziyle de birleşen işsizlik sürecim biraz uzadı. Ama sonunda sabır bana Vesbo ve Kar Şirketler Topluluğu’nu getirdi. Vesbo, boru ve ek parçaları üreten bir firmadır. Kendi ürün segmentinde yurt dışına satış yapan Türkiye’ nin önde gelen şirketlerindendir. Yönetim Kurulu Başkanım Ömer Faruk Berksan ve Genel Müdürüm Dr. Samed Samedi ile çalışmak, Oktay Bora Yağız ve Migros’tan sonraki kariyerimdeki en önemli dönemeçlerdendir. Altı yıla yakın çalıştığım toplulukta İnsan Kaynakları Sistemini sıfırdan kurdum. Fabrika ortamında, birbirinden değerli Endüstri, Makina ve Kimya Mühendisleri ile çalıştım. Böylece kariyer gelişimim için kendime o dönemde koyduğum bütün hedeflerimi tutturmuş oldum.
Kızımın doğumu benim için dördüncü önemli dönemeçtir. Bir İK’ cı olarak; kızımı kucağıma aldığımda sokaktaki insan değil, benim olana %100 ilgimi, sevgimi, şevkatimi vermem gerektiğine karar verdim. İşten ayrıldım. İki yıl boyunca evde kızımı tek başıma büyüttüm. Bu süre zarfında hobim olan yazı yazmaya ağırlık verdim. Kültür sanat ve kızım için açtığım bloglarımda içerik ürettim, yarışmalara katıldım. Bazı sosyal ağlarda İK üzerine bilgi ve görüşlerimi paylaştım. Anneliğin ve ev hanımlığının 1,5 yılında sevgili Ömer Ekinci bana açacağı iş bloğunda İK yazıları yazmamı önerdi. Memnuniyetle kabul ettim. 1,5 yıl meslekten uzak kalınca düzenli İK yazısı yazmak çok hoşuma gitmişti. Kendi kendime “Neden kendine bir İK bloğu açmıyorsun?” diye sordum. Hemen araştırmaya giriştim. Yerel İK blogu aradım, bulamadım. Bu bir ilk olma fırsatıydı ve bu fırsatı iyi kullanarak “Kaynağım İnsan”ı eşimin teknik desteği ile 9 Ekim 2009’da açtım.
Kaynağım İnsan açıldıktan bir ay sonra bir Makina Mühendisi olan Deniz İlbaylı mesaj ile bana ulaşarak toplantı yönetimi üzerine bazı sorular sordu. Ben de kendisine tavsiyelerimi içeren cevabımı gönderdim. 15 gün sonra yeni bir mesaj aldım Deniz’den. Tavsiyelerimi uyguladığını, bunun Genel Müdürü’nün dikkatini çektiğini yazmıştı. Genel Müdürü’ne benden bahsetmişti ve Genel Müdürü benimle tanışmak istiyordu. Çok heyecanlanıp mutlu olduğumu hatırlıyorum.
Görüşmeye gittiğimde Genel Müdür Murat Ergin ve Satış Müdürü Zafer Aygün ile uzun bir toplantı yaptık. Bu toplantı benim kariyerimdeki beşinci önemli dönemeçtir ve iş hayatına part time danışman olarak geri dönmemi sağlamıştır. TaeguTec Kesici Takımlar benden kurumları için insan kaynakları sistemi kurmamı istedi. Benim danışmanlık yapmaya başladığımı duyan eski şirketim Vesbo ve Kar Şirketler Topluluğu’da benimle proje bazlı çalışmaya başladı.
Bazı günler çalışıyor, bazı günler çalışmıyordum. Bunun planlamasını yapmak benim çok hoşuma gitti. Bir süre sonra referanslar sayesinde farklı firmalar bana ulaşarak danışmanlık hizmeti almak istediklerini söylediler. Bu sayede de Yaprak’ın büyümesine paralel, benim danışmanlık işim de büyüdü.
Kariyerimdeki altıncı önemli dönemicim şu an en büyük müşterim olan İETT ile çalışmaya başlamamdır. İETT ile Kaynağım İnsan sayesinde buluştum. Kaynağım İnsan’ı okuyan İETT’ nin İnsan Kaynakları Ve Eğitim Daire Başkanı Murat Büyükçe 2011 yılı Ekim ayında benimle iletişime geçti. 2 ay süren görüşmeler neticesinde de 1 yıldır İETT’ nin İK Danışmanı olarak çalışıyorum. Dev bir İK ve HRIS projesi yapıyoruz. Hem memur, hem de işçi/şöfor kadro için özgün performans gelişim, kariyer, yetenek yönetimi yazılımımızı geliştiriyoruz. Yazılımın performans gelişim modülü şu an kullanımda. Eğitim yönetimini baştan yapılandırıyoruz. Projemiz kamu sektöründe öncü niteliğinde. İETT’de çok üretken, katılımcı bir üst yönetim ve ekiple çalışıyorum. Bir Mülkiyeli olarak devletle iş yapmak beni çok memnun ediyor ve geliştiriyor. Devlet, Türkiye’nin en büyük işvereni ve işleyişi pek çok açıdan özel sektörden farklı. Ama içindeki devlet memurlarının beklentileri, hayalleri, ihtiyaçları özel sektör çalışanları ile aynı. Onlar da başarılı olmak, takdir görmek, ödül almak, kariyer yapmak, yeteneklerinin işlenerek geliştirilmesini istiyorlar. Kuralların devlet tarafından konduğu bir arenada insanı etkin ve işleri verimli kılmak için özel sektör anlayışını yerleştirmeye çalışmak başlı başına bir challenge.
2012 Mart ayında Kaynağım İnsan isimli şirketimi kurdum. Proje yapmanın dışında mesleki eğitim veriyorum. Mesleki zirve ve toplantılarda konuşmacı olarak yer alıyorum. Üniversitelerin daveti doğrultusunda konuşmacı olarak etkinliklere katılıyorum. Kaynağım İnsan’a içerik üretiyorum.
Kendimi geliştirmek için çeşitli eğitimlere katılıyorum, zirveleri, konferansları takip ediyorum. En son Avrupa Birliği’nin Küreselleşme üzerine bir eğitimine başvurdum, kabul edildim. İngilizce toplantı yönetimi ve sunum teknikleri eğitimine gidiyorum. Dört aylık bir program. İş Yönetimi kaynaklarını (kitap, dergi, blog, portal) yakından takip ediyorum. En önemli sermayem diyebileceğim bir iş kütüphanem var. Yüksek lisansım yok. Uygun, beni gerçekten ileri taşıyacağına inandığım Türkiye’de bir program bulursam ve zamanı da ayarlayabilirsem yüksek lisans yapmak istiyorum.
Mesleğinizde keyif aldığınız ve zor bulduğunuz taraflar nelerdir?
Danışman olarak kendi iş takvimimi kendim yapıyor olmak bana çok cazip geliyor. İyisi de, kötüsü de bana ait. Kendi sorumluluğumu taşımak beni mutlu ediyor. Kendimi gerçekleştiriyorum, büyütüyorum.
Danışman olarak birden çok şirketin birebir iş süreçlerine dahil olmak da çok güzel. Profesyonel bir İK’ cı olarak bir şirkette çalışıyorsanız, bir noktadan sonra aynı işletme içinde körlük yaşamak kaçınılmaz oluyor. Motivasyon düşüyor. Danışman olarak motivasyonum hep tavan.
Profesyonel İK’cı olarak şirketinizin size sunduğu bir bütçe ve yapabilirlikler var. Hedeflerinizi şirketin hedefleri doğrutusunda sürdürmek durumunda kalıyorsunuz. Ama danışman olduğunuz zaman şirketler size bir ihtiyaç ile geliyor. Ve o ihtiyacı siz karşılamak için yapabilirliklerinizi masaya koyuyorsunuz. Yani şirketler birincil ihtiyaçları olduğu için danışmana gidiyor. Maalesef üst yönetimlerin büyük çoğunluğu İK ile ilgili acil ihtiyaçları karşılandıktan sonra İK’yı öncelikler listesinden çıkartıyor.
İnsan faktörü ülkemizde aciliyet olduğu zaman önemli ve üstüne para harcanıyor. Para harcamadan İK süreçlerinizi iyileştiremezsiniz, sağlıklı işletemezsiniz. Danışman olarak ben şirketlere aslında normal zamanda yapmaları gerekeni yaptırıyorum. Para harcatıyorum. İnsana yatırım yapmalarını sağlıyorum. Şirketin ihtiyaçları ile danışmanın iş yapabilmek için şirketten olan talepleri karşılıklı karşılanma noktasında buluşuyor. Bu sayede de maksimum faydayı bir İK’cı olarak sağlayabiliyorsunuz.
Bir şirketim var ama ekibim yok. Ben çalıştığım firmaların İK ekipleri ile entegre olmayı seviyorum. O zaman gerçek bilgi ve tecrübe aktarımı gerçekleşiyor. Eğer proje bazlı bir çalışma arkadaşı arayışına girersem bu kişi ya bir mühendis stajyer, ya da yeni mezun oluyor. Y kuşağı ile çalışmayı tercih ediyorum. Onları çok daha meraklı, enerjik, üretken, iletişime açık buluyorum. Onlarla yetki ve sorumluluk devri daha hızlı yaşanıyor. Güçlendirmeye, risk almaya her zaman hazırlar. Girişimci yönleri daha güçlü.
Danışmanlık yapacağınız kişileri neye göre seçiyorsunuz?
Sektör ayrımı yapmıyorum. Ama sanayi ve bilişime yönelik ayrı bir sempatim var. Görüşmede, görüştüğüm yöneticinin İK konusundaki yaklaşımı ve gözlemlenebilen tutumuna bakıyorum. Çünkü üst yönetimin desteği olmadan biz İK’ cılar, tabiri caizse -ağzımızla kuş tutsak- bile hiçbir sonuç alamıyoruz. Yönetici, sistem kurduğumuz zaman arkasında durmuyor, liderliğini yapmıyor, “Bu uygulanacak” demiyor ise personelden de etkin katılım alamıyoruz.
Kendimi net ve şeffaf bir tonla ifade etmeye özen gösteriririm. Çünkü iş hayatı kelimeleri ağızda gevelemeye müsade etmeyecek kadar dinamik. Bu netliği, şeffaflığı kaldırabilmesi gerek karşımdaki üst yöneticinin. Bana karşı da net, şeffaf olunmasını isterim. Çünkü net ve şeffaf bir sistem kurmaya aday şekilde giriyorum kapıdan içeri. Bu asgari müşterekte buluşmamız gerek.
Beni yarı yolda bırakmayacaklarından emin olmam gerekiyor. Üst yönetimin otoritesiyle ve uygulamacı kimliği ile sürece koşulsuz dahil olmasını istiyorum. Projeyi yüreğinde benim hissettiğim kadar hissedebilmeli. Üst yönetim en az benim kadar, hatta benden çok daha fazla İK’cı olabilmeli. Çünkü günün birinde ben gittiğimde kurulan sistemin liderliğini yürütmeye devam edebilmeliler. Bana kalsa bütün tepe ve orta kademe yöneticileri “Yöneticiler İçin İK Sertifika Programı“na sokardım. Ama piyasada sadece yöneticiler için tasarlanmış, geri bildirim yapmayı, koçluk- mentorluğun ne olduğunu, insan yönetimi esaslarını, ik uygulamalarının boyutlarını öğreten böyle bir sertifika programı yok bildiğim kadarıyla. Büyük eksiklik aslen.
Diğer bir önemli konu ise, İK yazılımı. Kesinlikle şirketin İK tarafında, 21.yy standartlarında bir İK yazılımı olmalıdır. Çünkü ben danışmanlık hizmetimi kağıtlara değil, dijital platforma tanıtmak isterim ki, kalıcılığı olsun. Tercihen kağıt üzerinden iş yürütmüyorum. İlkel yöntemlerle çalışmak isteyen şirketlerin bana yaptığı yatırım çöp olur. Başarı odaklı biriyim, işimin çöp olacağını bile bile proje yapmam. Tüccar zihniyetim de yok. Paramı alırım, gerisine karışmam diyemiyorum. Sistemi sürdürülebilir kılmak için ne gerekiyorsa yaparım. Ekip kurarım, eğitirim, ben gittikten sonra sistem yürümeli. Gerekirse ben arada gelir, ayarlama, geliştirme yaparım. Yetki devri ve güçlendirmeye sonuna kadar inanan biriyim. Üstümde hiçbir yük tutmam danışman olarak da. Bilgiyi de tutmam, paylaşırım. Zaten bilgi her gün büyüyor, değişiyor. Bu nedenle şirketler benden uzun soluklu danışmanlık hizmeti almayı tercih ediyor kanımca, sürekli “en yeni”yi ayaklarına götürüyorum, onları güncel tutuyorum.
Bir gününüz nasıl geçiyor?
Ben home-office çalışıyorum. Eğer o gün müşterime gitmem söz konusu değil ise evimden çalışıyorum. Müşterime gitmem gerekiyorsa, onların ofislerinden birinde çalışıyorum.
Son bir buçuk yıldır evde çok az vakit geçiriyorum. Vaktimin %80’ini İETT’deyim. Düzenli kitap/kaynak okuyorum. Eğitimler ve zirveler için sunum hazırlamak da bayağı vaktimi alıyor. Kaynağım İnsan’a yazı üretebilmek de zihnimin bir köşesinde 7×24 bulunur. Sürekli daha verimli nasıl çalışabilirim diye etrafı kurcalama ve metot geliştirme halindeyim.
Her yıl mutlaka bir ay yaz tatili yapıyorum, kızımı deniz kenarına götürüyorum.
Link Bilgisayar’ı duydunuz mu? Düşünceleriniz neler?
Duydum. Köklü bir kuruluş olduğunu biliyorum. Yazılımı incelemediğim için uzmanlık alanımla ilgili ne kadar verimli bilemiyorum.
Yazılım piyasasını takip ettiğim için haberdarım.
Bu röportaj Link Bilgisayar’ın Linkinsankaynaklari.com blogunda yayınlanmıştır.
İpek hanım
Röportajınız kariyer hayatına yeni başlayacaklara hatta devam ediyor olanlara güzel mesajlar içermekte.
Hem anne olmak hemde iş hayatında başarılı olmak zor bir zanaattır.(Burdan hem anne hemde çalışan ailelere selam ve saygılar)
Başarılarınızın ve onca güzel projelerinizin ana kaynağına bakacak olursa ;kutsal aile gücü,her gün yeni bir şeyler öğrenme ve öğrendiklerinizi üretime geçirme isteğiyle beraber,teknolojiyi ve onun aksanlarını doğru zamanda doğru yerde kullanma ile mücadeleci ve kararlılığınız gibi olgular yatmaktadır.
Başarılarınız daim olsun…
Sevgi ve selamlar 🙂
Sevgili Gökhan,
Değerlendirmelerin benim için gerçekten çok önemli. İnsanını söylediklerinden dileyenlerin, okuyanların ne algıladığı çok daha önemli.Senin yazdıkların da beni bu yönde çok aydınlatıyor.
İstikralı katılımcılığın için çok teşekkür ederim.
Rica ederim İpek hanım..:)
Çalışmalarınızı takip etmek paylaşımlarınızı sürekli okumak gerçekten bizi motive ettiği gibi bilinçlenmemizi de sağlıyor.
Biz size teşekkür ederiz …