İpek Aral tarafından yazılmış tüm yazılar

Eğitim Vermek Güzel

Ben eğitim uzmanı değilim. Hatta İnsan Kaynakları mesleğim boyunca eğitim vermek seçeneği karşıma çıktığımda özellikle kabul etmedim. Eğitim vermek, eğitime katılanlarla iletişime girebilmek, onların kendilerini eğitim içinde hissetmelerini sağlamak bambaşka bir beceridir kanımca.

2010 yılın başından beri üniversitelere gençlerle söyleşme gitmekteyim. Onlarla birlikte olmak ve onlarla mesleki bilgimi, tecrübelerimi, anılarımı paylaşmak bambaşka bir keyif doğrusu. 1 Mayıs’da da İnsan Kaynakları; Kıymetli İnsan Programı için Kocaeli Üniversitesi’nde olacağım.

Ancak bu yazımın ana konusu 18 Nisan 2010 Pazar günü günboyu eğitimci sıfatıyla katıldığım Eğitişim Kariyer Enstitüsü 5n İK Sertifika Programı. İki ay önce “Performans Değerlendirme” üzerine oturum konuğu olduğum 5n İK programına “İşe Alım Yöntemleri, Uygulamaları” konusunda günboyu eğitim vermek üzere katılma teklifi geldiğinde tereddütsüz kabul ettim. Benim için önemli bir gelişmeydi, sunumumu özenle hazırladım.

Eğitimin nasıl geçtiğini soracak olursanız, benim için çok iyidi. Sabahtan akşamüstü saat altıya kadar on dört pırıl pırıl genç ile çok hareketli ve interaktif saatler geçirdim. Gün sonunda onların da memnuniyetini hissediyordum ama bugün elime ulaşan Eğitim Değerlendirme Formu sonuçları hislerimde yanılmadığımın kanıtı oldu. ‘Konuşmacı’ olarak 100 üzerinden 99, ‘Eğitim Genel Puanı’ olarak da 100 üzerinden 95’e layık görmüş beni arkadaşlar.

Eğitim Değerlendirme Formunda asıl beni heyecanladıran ve mutlu eden ise katılımcıların eğitim hakkındaki görüşlerini birer cümle ile belirttikleri  son bölümdü, işte cümlelerden birkaçı:

“Eğitmen çok deneyimliydi, güncel örneklerle katılımcıları konuya hakim kıldı, zamanı çok iyi kullandı”

” İpek Hanımı gözümü kırpmadan dinledim çünkü inanılmaz bir enerjisi var, verdiği örnekler ve yaşanmış olayları anlatması ilgimizin dağılmamasını sağlayan bir başka etken oldu”

“Konular çok açıklayıcı, eğitmen pozitif yaklaşımlıydı”

Takdiriniz için çok teşekkürler arkadaşlar 😀

İş Hayatındaki Dostluklar

Resimdeki DERS:
DOSTLAR sizi TEPEYE çekemeyebilir AMA yine de sizin DÜŞMENİZE izin vermeyecek yollar DÜŞÜNÜRLER.

.

İş hayatı menfaatlerin her zaman ön planda olduğu bir platform mudur? İş arkadaşlarının menfaatleri çakıştığı zaman illa ki taraflardan birinin canı yanar mı?

Bu soruları soruyorum ama sanmayın ki doğru cevapları biliyorum. Sadece yazarak düşünüyorum, kendi beyin yollarımda dolaşıyorum.

İş hayatıma başladığımdan beri hani şu “kazık” dediklerimizden ben de yedim. Ama atmadım. Yapıma, ahlak anlayışıma uymuyor. Varsa bir derdim, mümkün olduğunca yüzyüze konuşarak halletmeye çalışırım. Hiç kimse için arkasında durmayacağım söz sarfetmemeye özen gösteririm. Dedikodu yapmam, iş arkadaşlarım hakkında kulağıma gelen dedikodulara prim vermem, gözümle görmediğime, kulağımla duymadığıma inanmam.

İş arkadaşlarımla yürüttüğüm bu çok açık ve net ilişki politikam nedeniyle bazıları için korkulan insan oldum, onlar benden uzak durdular, dururlar. Yanımda olanlar ise benim dostumdur. Onlarla yeri geldiğinde menfaat çakışması nedeniyle tartışsam, gerilsem bile hiçbir zaman üzülmedim, üzdüğümü de zannetmiyorum.

Kısacası iş hayatının insan ilişkileri bakımından özel hayattakinden farklı olduğunu düşünmüyorum. Her zaman ektiğinizi biçiyorsunuz. Bu iş hayatı deyip, iş ilişkilerinizde ahlak dışı – uyanıkça stratejiler geliştiriyorsanız, işleriniz de asla hedeflediğiniz şekilde yürümeyeceğini bilin.

“Devletler kanunla değil, ahlakla daha iyi yönetilir.” Sokrates

İşgücü Temininde Sosyal Medya

Türkiye’de biz İnsan Kaynakları profesyonelleri acaba özellikle ihtiyaç duyduğumuz insan kaynağına ulaşmak konusunda sosyal medyanın gücünün ne kadar farkındayız?  Veya sosyal medyayı işe alım süreçlerimizde maliyet düşürücü bir kaynak olarak kullanmak stratejisini geliştirebiliyor muyuz? İş arayan adayları firmamıza sosyal medya üzerinden ulaşmaları için ne derece yönlendirebiliyor, firmamıza ulaşmalarını sağlayacak mekanizmaları ne derece yaratabiliyor, kullanabiliyoruz?

Ben söyleyeyim … ülkemizde hemen hemen hiç.

Ya dünya, onlar sosyal medyayı İnsan Kaynakları işe alım süreçlerinde verimli kullanabilmek için neler yapıyor? İşte bir örnek:

Üye olduğum ve geçtiğimiz aylarda Kaynağım İnsan üzerinden de tanıttığım Human Resources IQ sitesinden bir mesaj aldım bugün. Mesaj Chicago’da düzenlenecek bir İnsan Kaynakları zirvesi haberini veriyordu. Zirvenin adı “İşgücü Temininde Sosyal Medya

Mesajın içeriği ilgi ile okudum ve okuduklarımı beş madde halinde özetlemenin faydalı olacağını düşündüm. En azından dünyanın öbür ucu işe alım süreçlerinde sosyal medya hakkında neleri tartışıyor takip etmek bizlere zaman içinde ilham kaynağı olabilir.

* İşe alım süreçlerinde kullanılan sosyal medya araçlarının ve stratejilerinin neler olduğu ve hangilerinin firmalara uygun çözüm platfomu olabileceği; Facebook, LinkedIn, Twitter ve diğerleri,
* Kişisel mahremiyet, kabul edilebilir kullanım, tutumlar, vb. konularındaki kaygıları hafifletecek kurumsal sosyal medya politikalarının tasarlanması,
* Kurumların içsel ve dışsal olarak sosyal medya programları nasıl pazarlanır ve yetenekleri kurumlara çekebilmek için sosyal medya nasıl kullanılır?
* Kurumlar sosyal medya İK program yatırımlarının karlılığını üst yönetime nasıl ispatlar?
* Kurumunuzun varlığına dair verilen mesajın istikrarı ve kurumunuzun on line komunitelerdeki reputasyonunun korunma yolları.

Bakalım bizler; Türkiye’deki İnsan Kaynakları profesyonelleri yukarıdaki konuları hararetle ne zaman tartışmaya başlayacağız?

Üretim Yönetiminde Verimlilik Sırları – Atilla Filiz

Mesleğiniz İnsan Kaynakları olunca, bir şirket dahilinde yer alan bütün bölümlerin neler yaptığını, nasıl tasarlanmış iş süreçleri ile verimliliklerini sağladıklarını takip eder, hatta verimlilik adına bölümlere öneriler geliştiriyor hale gelirsiniz. Kısacası eğer İnsan Kaynakları olarak üst yönetimin stratejik iş ortağı olmak istiyorsanız oturduğunuz oda ve mesleki bilginiz haricine  de sıklıkla çıkmanız gerekir. İşte size Üretim bölümünün verimliliğini rahatça takip edebilmeniz, anlayabilmeniz için harika bir kaynak, Atilla Filiz’in Üretim Yönetiminde Verimlilik Sırları

Bana göre Atilla Filiz’in kitabının en güzel tarafı küçük ve orta ölçekli firmalar için sadece Üretim Yönetimi ve süreci değil, üretim ile ilgili diğer bütün süreçleri de ele alması ve okuyucusuna büyük manzarayı sunabilmesi. Yalın Üretimden, 5S’e, Kurumsal Kaynak Planlaması (ERP)den, Lojistik ve Tedarik Zinciri Yönetimine, Risk Yönetiminden, Kısıtlar Teorisine kadar otuzun üstünde konu başlığı okuyucusunu verimlilik üzerine ilham vermek için bekliyor. Kitabı okuyun, verimlilik projeleri için düşünmeye başlayın. 🙂

Kitabın arka kapağındaki açıklamadan bir parça: “II. Dünya savaşı sonrası Japonya´daki büyümenin yüzde 61´i, Batı Avrupa´daki büyümenin yüzde 65´i doğrudan verimlilik artışına bağlıdır. Kalkınma sürecini yakından inceleyen araştırmacılar, gelişmede en önemli rolün emek ya da sermaye gibi fiziksel faktörlerin artışı değil; bilgi, eğitim, Ar-Ge, teknoloji yaparak öğrenme, yönetim gibi fiziksel olmayan ama verimlilik artışını sağlayan yeni faktörler olduğunu saptamışlardır.

Gandi’nin Yedi Sosyal Günahı

Mohandas Karamçad Gandi benim tarihte en takdir ettiğim, hayran olduğum liderlerden biri. Günümüzde uluslararası arenada güç denince akla gelen silah ve şiddet ikilisini ruhsal gücü ve pasif direnişi ile dize getirebilmiş yegane insan. Elbette onun gücünün kaynağı bilgisi, yüksek ahlakı ve kuvvetli inancı. Bu üçünü net hedefi ile harmanlayınca karşımıza efsanenin kendisi çıkıyor.

Bilgi, ahlak ve inanç bir insanın özü. Kişinin özü üzerine olan farkındalık seviyesi ise aslen hayatının çizgisini belirliyor. Gandi kendi yaşam felsefesi ve çizgisi doğrultusunda yedi sosyal günah tespit etmiş. Teker teker, üstüne düşüne düşüne maddeleri okuyorum ve gerçekten dünyadaki bütün problemlerin bu yedi maddede yaşanan eksiklikten kaynaklandığını görüyorum.

İşte Gandi’nin yedi sosyal günahı. Okuyun ve düşünün, acaba siz günlük yaşantınızda ne derece saf kalabildiniz?

1. Çalışmadan zenginlik,
2. Acı çekmeden zevk,
3. İnsanlık olmadan bilim,
4. Karakter olmadan bilgi,
5. Prensipler olmadan politika,
6. Ahlak olmadan ticaret,
7. Özveri olmadan ibadet.

Banu Kerse

SMMM olmak…

1996 yılında üniversiten mezun olduktan sonra kafamda belirlediğim bir meslek yoktu. Ne yapardı ki bir iktisat mezunu? Arkadaş kurbanı olarak girdiğim bu bölümü severek okumamıştım, kafamda da geleceğe dair bir planım yoktu. Ben de diğer arkadaşlarım gibi bilumum banka sınavlarına girdim . Ama istediğim o değildi sanki. Sonuçta kendime göre iş bulamayınca mali müşavirlik stajına başladım. Ben işsiz kalınca mali müşavir oldum.

Mali Müşavirlik mesleği zor ve uzun bir süreç. 4 yıllık lisans mezunları için 2 yıl staj zorunluluğu var. Staj sonrasında 7 dersten sınava giriliyor ve 60 ortalama puanla en fazla 2 yıl içerisinde bu derslerden geçmek gerekiyor. Gerçi şimdi bu süreç farklılıklar göstermiş. Süreç biraz sancılı olduğu için bu mesleği cidden istemek gerekiyor. Mali müşavir olduktan sonra da süreç bitmiyor. Sürekli kanunları takip edip hem işlemini yaptığınız firma açısından hem de devlet açısından doğru olanı yapmanız gerekiyor.

İyi bir muhasebeci danışmanlık yaptığı firmanın istediği karlılıgı ortaya çıkaran, devlet açısından iyi vergi ödeten taraf olmalı. Bu denge çok hassas. Ben mali müşavirlik sınavlarına girerken bir grup protestocu sınava girdiğimiz yerde “asıl vergi kaçakçıları burada” diye bağırmıştı. Anlam verememiştim ama maalesef toplumda bu şekilde algılanıyor ve hak ettiği yeri bulamayan bir meslek grubu olarak gözüküyor.

1997-1999 yıllarında stajımı yaptım. 1999 yılının sonunda sınavlar devam ederken Pamukbank T.A.Ş.’nin açmış olduğu “mali analist uzmanlığı” sınavını kazandım. Staj bitmişti ama ben bankacı olmuştum. Amacım genel müdürlüklerde görev almaktı ama herşey planladığım gibi olmadı. Aşık oldum ve evlendim. Genel Müdürlük hayallerim için uygun bir yerde değildim artık. Eşimin görevi nedeniyle Marmaris’te yaşıyorduk. O yüzden şube bankacılığına devam ettim bir süre. Ama bu benim meslek hayatımda düşündüğüm bir gelecek değildi. Bankadan ayrılmayı kafama yerleştirmeye başlamıştım ancak anne olacağım ayrıntısını düşünmemiştim. Bebeğim 1 yaşındayken bankadan ayrıldım. Çalışan anne olmak çok zor bence. Eşimin işi nedeniyle çoğunlukla yanımızda olmadığını da düşününce kızıma bu haksızlığı yapamazdım. Bankadan ayrılıp kendi mesleğimi yaparsam sanki ona daha çok vakit ayırabilecektim. Öyle de oldu. Ama bu sefer eşimin tayini çıktı. Artık İstanbul’da yaşamak zorundaydık. Evet bu saatten sonra ben mesleğimle ilgili plan yapmak istemedim. Şimdi aile bütçesine katkı amaçlı , az zamanlı ve bağımlı olarak bir şirkette mali danışman ve muhasebe sorumlusu olarak görev yapıyorum.

Bu yazıyı ilk kızım İlkem’e okudum ama “beni bir tane yazmışsın” dediği için bu notu düşmek durumunda kaldım.

Teşekkürler….

Banu Ayşe KERSE
[email protected]

Hayat Projesi Notları

Proje çalışmaları ister profesyonel, ister sosyal hayat olsun insanın kendisini tanıdığı, potansiyelini tarttığı süreçlerdir. Ya hayatın kendisini bir dev proje olarak kabul edersek ne olur? Benim aklıma direkt üç beş soru geliyor örneğin;

– Siz hayat projenizi nasıl kurguladınız? Strateji haritanızı oluşturdunuz mu?

– Hayatınızdaki amaçlarınız, hedefleriniz, başarı ölçütleriniz nelerdir?

– Proje ekibinizde kimler yer alıyor? Ekip üyeleriniz projenizin ve proje içindeki misyonlarının ne derece bilincinde?

– Projenizde gerekli zamanlarda güncellemeler, değişimler yapıyor musunuz?

Son derece mekanik gelen bu sorulara karşıt sorular da geliştiriyorum ardından;

– Nereden bilmiyorsun yarın hayatının sonlanmayacağını. Neden bu kadar hesap, kitap, plan?

– Hayat girdilerinin çoğu benim etki alanım dışında. %100 kontrolüm altında olmayan bir hayatın başarı ölçütlerini ne derece sağlıklı belirleyebilirim ki?

– Proje ekibi denen topluluk 10, 100, 10.000 kişiden oluşabilir. Üstelik birçoğu da benim istemim dışında projede. Proje bilinci kavramı nereye kadar etkin olabilir ki?

Ve böyle gider ‘hayat’ projemin sorgulaması.

Bir insanın başına gelebilecek en zor projedir “hayat”. O nedenle, kanımca işyerinizde dahil olduğunuz veya liderliğini yürüttüğünüz diğer bütün projeler “hayat” projesi ile kıyaslanınca deve de tırnaktır.

Eğer hayat projenizi devam ettirebiliyorsanız zaten zor olanı başarıyorsunuzdur. Bu nedenle lütfen: İşyerlerinizde size sunulan, yapmanız teklif edilen projelerden kaçmayın, onları üstlenmekten, risk almaktan korkmayın. Üstlendiğiniz projeleri titizlikle çalışın, ihmal etmeyin, terminlere uyun ve projenizi bitirmek için illa ki birilerinin sizi uyarmasını, dürtmesini beklemeyin, tembellik yapmayın.

Yukarıda yazdıklarım aslında herkesin çok iyi bildiği ama uygulama aşamasında sıklıkla ihmal ettiği konular. Bugün not düşme ihtiyacı hissettim bir defa daha 🙂

Burak Tolga Özden

“…Sabah saat:05:30 civarıydı. Hava yeni aydınlanmakta, Ekim ayının kışı anımsatan sabah soğuğunu içimde hissetmekteydim. Otobüsten iner inmez Malatya’yı 4 km. uzaktan, sönmemiş sokak lambaları içinde yarı aydınlık bir halde görebiliyordum. Doğduğum şehire bakarken içim biraz garip olmuştu. Her ne kadar Malatyalı olmasam da bu şehir sabahın o soğuğunda içimi tuhaf bir şekilde ısıtmıştı ve kendime diyordum ki Bingöl’e öğretmen olarak atanmasam buraları bekli de hiç görmeyecektim.”

Bu satırlar 2000 yılında öğretmen olarak atandığım Bingöl iline giderken verdiğimiz son moladan arta kalan anlardandı.

Mesleğimin İlk Yılları

İlk satırlarda da yazdığı gibi 1976 yılında Malatya ilinde doğmuşum. Babamın askerliğini burada yapması Malatya’ya değişik bir gözle bakmama sebep olmuştu. Aklımın ermediği bir yaşta da buradan ayrılmıştık.Aslen Nasreddin Hoca’nın torunuyuz yani Akşehir’liyim.Konya’nın bu farklı ilçesinde ilk, orta, lise eğitimimi tamamlayarak Ankara’da Gazi Üniversitesi Fen-Edeb.Fak.Fizik Bölümü’nü bitirdim. Üniversite okurken içimiz dışımız Kuantum Fiziği olmuştu. Artık bir fizikçiydik ya, atomu bile tekrar tekrar parçalara ayırabilirdik.Ama iş öyle değilmiş.Hayat bizi E=m.c^2’nin ispatını yaptığı sıralardan Bingöl ili, Genç ilçesi, Yiğitbaşı-Ayrancık mezrasına tek öğretmenli bir okula attı. 2000 yılı itibariyle burada ki okulun kapanmasından tam 13 yıl geçmişti. Yani 13 yıldır kapalı olan içinde bir sınıf ve lojmanı bulunan bir bina ile karşı kaşıyaydım. Malum terör insanları öldürdüğü gibi eğitimi de öldürmüştü.

Hayatımın Bingöl kısmı tam bir roman desem inanın yalan olmaz. Tam yedi yıl; dağında, ilçelerin de, il merkezin de görevlerle geçen yedi yıl. Bu zaman zarfında unutamadığım bir çok anım var ama bunlardan bazıları Türkiye’nin sadece Ankara ve İstanbul’dan oluşmadığını da insanın suratına çarpıyor.

-2001 krizini 3 gün sonra öğrendim.Çalıştığım mezrada kar fırtınasından dolayı elektrikler kesilmişti.Telefonunum şarjı da bitmişti.Neyse bir kenara 200 Mark atmıştık 🙂

-6 yaşında bir kız çocuğuna uzattığım çikolataya karşılık bana sorduğu soru “Bu nedir?” (Zazaca) oldu. Uzattığım çikolata her çocuğun bildiği,bizlerinde marka olarak aklımıza kazındığı Halley çikolatasıydı.

-Türkçe bilmeyen 9 ilköğretim 1. sınıf çocuğuna önce Türkçe kelimeler,sonra yazmayı öğrettim.

Ve onlarcasını sıralamak mümkün. Asıl olan eğitim adına buralarda görev yapan binlerce öğretmenden biriydim. Yukarıda da söylediğim gibi Türkiye iki şehirden oluşmamaktaydı.

İnternet ve fizikbilim.com’un Kuruluş Öyküsü

İyi, kötü geçen yedi yılın son aylarında geceleri internet merakım “blog yazma ve yeni bir site yaratma” kavramları ile doldu taştı. 2007 yılı Haziran ayında fizik öğretmenliği sadece derste kalmamıştı. www.fizikbilim.com isimli bir siteyi hayata geçirmeme de sebep olmuştu.Bu siteyi kurarken iki şeye dikkat ettim. İlki internet ortamındaki fizik sitelerinin neredeyse hepsi ders bazında yayın yapmasıydı. Diğeri ise fizik kelimesinin sadece Einstein’dan oluşmadığını ve lise de fizik öğretmenimizin dışında hayatın bir çok anında fizik bilimini kullandığımızı gösterebilmekti.

Buradaki en büyük tecrübeyi mesleğimden dolayı yaşamaktaydım. Öğrencilerimden,yaptığım yolculuklarda tanıştığım insanların fizik dersine bakış açıları sitenin temelini oluşturdu. Sonuçta siteyi ilk adımdan alarak Google hedef kelimede ilk sayfaya getirdik. Ama yakın bir zamanda Google bize sürpriz yaparak bizi ilk sayfadan attı. (Teknik bir sorundan dolayı)

Blog ise kişisel olarak yazılar yazdığım bir alan olarak yayın hayatını sürdürmekte www.buraktolga.net

Şu anda 34 yaşındayım. Dünyalar tatlısı 9 aylık bir oğlum ve aynı tatlılıkta bir eşe sahibim. Ayrıca oğlum adına da bir blog tutmaktayım.(www.boratunc.blogspot.com) Fizik öğretmenliğine ve hayatıma Çanakkale’nin Biga ilçesinde devam etmekteyim.

Öğretmen Adaylarına Tavsiyeler

Hayatta önemli olanın yaşadığın tecrübeleri günlerin getirdiği zorluklar karşısında kullanabilmek olduğunu kavramış biri olarak özellikle öğretmenlik mesleğini seçeceklere bir iki önerim olacak.

1-) Ülkenin doğusu batısı fark etmeksizin mesleğinizi yapmaya çalışın.İnsan her yerde insan,televizyon ki özellikle medya olayları farklı açılardan sizlere yansıtmaktadır. Yaşamak, görmek ve insanlarla o havayı solumak lazım.

2-) Çoğu öğretmen adayı görev yapacağı okulun ve öğrencilerin dört dörtlük olmasını ister. Ama bu tür okullarda her öğretmen görev yapar. Tecrübe kazanmak ve ilerleyen yıllarda mesleğe diğer insanlardan farklı açılardan bakabilmek için işe sıfırdan yani bir köy okulundan başlamak gerekliliğine inanmaktayım.

3-) Acı bir gerçek, üniversiteler de öğretilen eğitim sistemlerinin çoğunu Türkiye’nin birçok okulunda uygulayamıyorsunuz. Sebebi o okulda veya şehirden kaynaklanan maddi ve manevi farklılıklardır. Siyaset belki de en çok milli eğitim sistemine bulaşmış durumda. Sınıfa girdiğinizde kendiniz ve sizden bir şeyler bekleyen öğrencilerle başbaşa kalmaktasınız.O andan itibaren siz varsınız. Ağzınızdan çıkan her kelime belkide o insanların hayatını yönlendirecektir.

4-)Meslek olarak bir yerlere gelmeyi ve öğrencilerinizi de belli bir düzeyde tutmayı istiyorsanız günlük olaylardan ve teknolojik gelişmelere uzak kalmayın. Ders kitapları her zaman doğruyu söylememekte. Nasıl ki Dünya’nın Güneş etrafında döndüğünü Galileo’dan 500 yıl önce bulan Uluğ Bey’i hala bizlere öğretilmemesi ve ders kitaplarımızda yazmadığı gibi.

Herkese saygılar ve sevgiler

Burak Tolga ÖZDEN
Fizik Öğretmeni
www.fizikbilim.com
www.buraktolga.net
www.boratunc.blogspot.com