Etiket arşivi: İşe Alım Anıları

Akıl Göreceli

Son zamanlarda beni en şaşırtan mülakatları düşünüyorum. Aklıma hemen bir genç makine mühendisiyle yaşadığım diyalog geliyor.

Kurumsal kimlik ve pozisyonun ağırlığı gereği aradığımız kişiden erkek ise takım elbise, kadın ise dengi resmi kıyafet giymesi beklentimiz var. Ama bazen görüşmeye adaylar her ne kadar üniversite mezunu olsalar ve siz her ne kadar “bunu bilmeli” diye düşünseniz de, çok rahat kıyafetlerle gelebiliyorlar. İşte o gün karşımda böyle rahat, jean pantolonunu giyip gelmiş bir aday oturuyordu.

Genç makina mühendisi ile okulu, stajları, mezuniyeti, beklentileri hakkında konuştuktan sonra kibarca

“Bazı sektörlerde günlük mesaide de serbest kıyafet normal karşılanıyor. Bizim firmamız ise resmi kıyafeti tercih ediyor. Yani sizin şu an görüşmeye geldiğiniz kıyafet bizim standartlarımıza fazla uymuyor”

dedim. Aday

“Ben böyle rahat ettiğim için bu şekilde geldim. Takım elbise giymeyi sevmiyorum”

dedi. Ben iki saniye kadar durup hafifçe güldüm.

“Peki biz sizi işe almak istersek nasıl giyinip geleceksiniz işe?”

Adayın cevabı şaşırtıcı

“Ben bu şekilde rahatım”

İşte böyle zamanlarda kafamdan bir sürü düşünce geçer. Aday çok nitelikli olsa kurumsal kimliği mi onun için esneteceğim? … Hayır … Aday neden şirketin kimlik talebine kafa tutuyor? … Bilmiyorum, olasılıkları detaylandırmayacağım … Bunu bilinçli yapıyor olabilir mi? …. Olabilir, olasılıkları detaylandırmayacağım …. Böylesi iyi bir pozisyonu jean giyeceğim diye tepmek akıllı bir davranış mı? … Akıl bazen göreceli, detayları detaylandırmayacağım …

Evet, akıl bazen gerçekten göreceli …

İşe Alım Üçlemesi 3 – ‘Dükkanı Açamazsın’

tehditİşe Alım Üçlemesi’nin ilk iki yazısı ‘İntihar‘ ve ‘Rüşvet‘in ardından sıra üçüncü anımda; ‘Tehdit‘.

Metropollerde yine pek karşımıza çıkmayacak bir durumdur işe almadığınız bir kişinin gelip sizi “beni işe alacaksın” diyerek tehdit etmesi. Ama kimi zaman aşırı duyarlı, alıngan olabilen Anadolu insanı, olmayan durumları oldurabilmek adına böyle yöntemlere başvurabiliyor.

Migros’da yine Anadolu şehirlerinden birinde mağaza açılışı öncesi. Mülakatlar bitmiş, yüzlerce insanla görüşülmüş. Kadro hazır, eğitimler bitmiş. Açılış gününe bir, iki gün kalmış. Ankara’da ofisteyim. Telefonum çalıyor.

“Migros, ben İpek”

“İnsan Kaynakları mı?”

“Evet, buyrun, ben İpek”

“Ben ….. (şehir)’den arıyorum. Bizim çocukla görüştünüz. İşe alınmadı.”

“Beyefendi, çok yoğun görüşme etabı yaşıyoruz, çok aday var ve kadromuz kısıtlı. Önümüzdeki günlerde açılabilecek kadrolar için başvurabilirsiniz.”

“Benim çocuğumu niye almadınız? Ben oğlumu aldırabilirim istediğim gibi. Belediye Başkanı …….. (isim) , MMM (Parti İsmi) İl Başkanı …… (isim) herkesi yakından tanırım bu şehirde. Beni arattırmayın.”

“Beyefendi, biz şirketimize bu yolla alım yapmıyoruz”

Telefonun diğer ucunda başlayan kaba bağırma …

“Beni zorlamayın, çok kötü olur. Dikkat edin, o dükkanı açtırmam size”

“Beyefendi, bu şekilde bağırarak ve tehdit ederek çocuğunuzu işe aldırmaya çalışmak ne derece doğru?”

Bu burada kalmayacak, göreceksin

Telefon yüzüme kapanıyor.

Evet. Oldukça sıradışı bir telefon görüşmesi olduğunu söylemeliyim. Sık sık yaşadığımız bir durum kesinlikle değil. Ama olayın çok farklı boyutları da olmuyor değil. Örneğin bir akşam üstü Ankara’daki apartmanımın kapısından içeri girmek üzereyken bir ses duyuyorum;

“İpek Hanım …”

Hızla arkamı dönüyorum.

18-19’larında bir genç. Mülakata almıştım.

“Sizin bekliyordum” diyor genç.

Şaşırıyorum …

“Evet” diyorum soran bakışlarla.

Kafamdan bir dolu düşünce geçiyor. Evimi nereden biliyor? Beni mi takip etmiş? Amacı nedir?

“İşe alımlar hakkında konuşacaktım”

“İşe alımlarla ilgili olarak sonuçları telefon veya ofise gelerek öğrenebilirsin.”

“Merak ettim de …”

“Yarın beni ara” diyorum ve apartmandan içeri gidiyorum.

Ne ertesi gün, ne de daha sonra beni aramadı aday. Benimse günlerce işten eve dönüş yolumda huzurum kaçtı. Adeta belayı bekledim. Ama birşey olmadı. O genç neden beni apartmanıma kadar takip etti, iş içinse neden daha sonra aramadı hiç bilmedim, bilemeyeceğim …

İşe Alım Üçlemesi 2 – ‘Ne İstiyorsun Söyle?’

22leadİşe alım Üçlemesi; ‘İntihar – Rüşvet – Tehdit’ dizisinin ilk yazısını birkaç gün önce yazdım. Sıra Üçlemenin Rüşvet ayağında.

Bölgemiz yine Anadolu ve sektör perakendecilik.

İş programımız dahilindeki ismini yazmak istemediğim bir Anadolu şehrinde mağazamızı açma aşamasındaydık. Yoğun mülakat etabından sonra kadroyu kurmuş, eğitimlerini veriyorduk. Ankara ofiste sıradan bir mesai günüydü ve telefonum çaldı.

“Migros, ben İpek”

“İyi günler, ben ……….. (şehir) arıyorum.”

“Buyrun beyefendi”

“Siz benim oğlumu görüşmeye çağırdınız ama işe alınanlar arasında çıkmadı.”

“İyi gençler arasından seçim yapmak bizim için de zor oluyor ancak sınırlı sayıda kadromuz var. Önümüzdeki günlerde açılabilecek kadrolar için tekrar başvurabilir oğlunuz.”

“Ne istiyorsun?”

“Ne mi istiyorum?!”

“Ne istiyorsun söyle?”

Şaşırıyorum. Telefonun diğer ucunun ne demek istediğini anlayamıyorum.

“Kaç para istiyorsun?”

Bu soru sonrasında beynimdeki belirli nöronların uyarılması için üç beş saniye geçmesi gerekiyor. Gayeyi anladığımda donup kalıyorum.

“Ne diyorsunuz siz beyefendi?” diyorum şaşkınlık içinde ama donuk bir sesle.

“Bu işler böyle yürüyormuş”diyor karşı taraf.

“Bu şirkette öyle yürümüyor beyefendi” diyorum sert bir sesle. “Size iyi günler dilerim” Telefonu kapatıyorum.

Ne kadar süre masamda oturdum hatırlamıyorum.

Ardından uzun yıllardır Eğitim bölümünden sorumlu arkadaşıma anlatıyorum olayı. Gülüyor ve bazı bölgesel market zincilerinde bu yolla işe alım yapıldığı söylüyor. Şaşkınlığım iki katına çıkıyor.

Yahu, İnsan Kaynakları’da mı rüşvet alıyor artık? Nasıl çivisi çıkmışlıktır bu?” diyorum ve hayatında ilk defa rüşvet teklifi almış olmak tecrübesi ile birlikte masama kafamı sallaya sallaya dönüyorum.

İnsan Kaynakları profesyonellerinin özenle dikkat etmesi gereken bir kuraldır kimseden “hediye kabul etmemek”, hediyenin muhteviyatı ne olursa olsun.

Eledim, Pişman Değilim !

redBirçok firma mülakat öncesi çağırdığı adaya kurumun başvuru formunu doldurtur. Bu benim de başvurduğum bir uygulamadır. Formda özgeçmiş bilgilerinin istenmesi yanında farklı sorular da yöneltilebilir adaya. Forma girilen içeriğin niteliği yanında formun şekilsel olarak düzgün ve temiz doldurulması önemlidir. Hele benim gibi grafoloji ( yazı üzerinden karakter analizi) üzerine bayağı vakit harcamış biriyseniz adayın el yazısına ulaşmak ayrı kıymetli hale gelir.

Kurumun verdiği başvuru formunun düzgün, temiz, eksiksiz doldurulmasının önemini vurgulamaya çalışıyorum okuduğunuz üzere. Ama bazen öyle durumlar yaşarız ki biz İşe Alımcılar, adayın “amannnnn, offff” diye eline aldığı boş form dolduğunda onun elenmesine neden olabilir. Nasıl mı?

Mühendis arıyorum. İki, üç yıl tecrübe bana yetecek. Yani forma kimsenin destan yazmasına gerek yok. Siz deyin 10, ben diyeyim 8 dakikada rahatça doldurulabilecek bir başvuru formum var tasarladığım.

Aday görüşme odasından içeri girdiğinde el sıkıştık. Onu oturması için yönlendirdim. Her zaman ilk birkaç cümlem adayın olası gerginliğini almak içindir. Elimdeki özgeçmişe veya başvuru formuna bakmam.  Zaten bakıyorum aday da gergin değil. “İyi” diyorum içimden. İki yaprak olan başvuru formunun ikinci sayfasına ulaşmak üzere birinci yaprağı çeviriyorum. İkinci sayfada okul ve tecrübelerine dair kayıtlara ulaşmak çabası içindeyim.

Sayfayı çevirmemle gördüklerime üzülüyorum. Sevecen bakışlarım yerini donuk gülen bakışlara bırakıyor. Adaya soruyorum:

– Okul ve tecrübe bilgileri bölümüne “CV’ye bakın” yazmışsınız. Neden?

Aday cevap veriyor;

– Çünkü o bilgiler CV’imde var. Niye aynı bilgileri yazayım? CV’ime bakabilirsiniz.

Gülüyorum. Görüşmemiz beş, on dakika daha sürüyor. Olumlu olursa benden haber alacağını belirterek adayı kibarca uğurluyorum.

Bu aday elendi. Neden mi?

Eğer bir aday olarak siz daha işverenin sizden ilk talebini böyle geri çevirirseniz, bu olası işe girme durumunuzda da kafanıza uymayan, sizi sıkan her türlü işi yapmayacağınıza, kaytaracağınıza, umursamayacağınıza işarettir.

Aday benim için istediğim emeği sarfetmiyorsa, ben neden onun için emeğimi sarfedeyim ki?

😉