Çalışma ‘engel’i

brain_chemistry-thumb

İpek’in “Engelliler ile çalışmak – I” yazısı FriendFeed‘e düşer düşmez yorum yazanlardan biri oldum. Yoruma yorum derken, hoş da bir sohbet oluştu. Bu noktada İpek’in zarif teklifi ile bir şeyler yazıyorum. IK konusunda pek de söz sahibi değilim. Ancak konudan da çok fazla uzaklaşmamak için bir engelli olarak (diğer deneyim yazılarımdan farklıca) kendi tecrübe ve gözlemlerimle çalışma hayatından, patron ve engelli işçi ilişkisinden bahsedeceğim. Yazı, bir bakıma FriendFeed yorumlarımın daha derli bir hali olacağından, “hep aynı şeyleri yazıyor bu adam da” hissini verebilir. Aldırmayınız.

En amatör, önemsiz denebilecek iş tecrübelerimi de hesaba katarsak, 14-15 yaşımdan beri aktif olarak çalışıyorum. Son 4-5 yıla bir miktar ajans tecrübesi de kattım. 2.5 yıldır ise düzenli bir maaş ile tamamen faal olarak çalışıyorum. Bu süreçte pek çok defa iş aradım, pek çok defa reddedildim ya da bir kaç defa işe alındım. Her biri, “engelli çalışan” ve engelli/engelsiz işveren ilişkisi için de birer tecrübeydi.

Yukarıdaki paragrafta “engelli çalışan” sıfatını kullandım. Fakat olması gereken, yalnızca “çalışan”dı. Zira 10 yıllık tecrübelerim süresince ofise gidemiyor oluşumu yoksayarsak, engelim işime bir an dahi mani olmadı. Pek çok işimin “freelance” sürdüğünü gözetirsek de hiçbir şekilde mani olmadı.

Eğer yapılacak iş ve engel durumu bir biriyle orantılı değilse, hiçbir şey işe mani olmaz. Benim engelimin büyük bölümü bacaklarımla ilgili. Elimi, kolumu, gözümü, “beynimi” kullanabiliyorum. Pedallı bir dikiş makinesi kullanan terzi, A Milli Takımı’nda oynamak isteyen bir futbulcu olmayı düşünmediğim sürece hemen her işi yapabilirim. Diğer tüm engelliler gibi.

Ancak işveren cephesinde -ve toplum genelinde- durum böyle algılanmıyor. Hep bir “sen çalışamazsın”, “işimize yaramaz” düşüncesi hakim. İlginç olansa, bu düşünce var olduğu sürece bireyde yarattığı hissiyat ile doğruluğunu koruyacak. Eminim size de birileri işlerine yaramayacağınızı öğütlerse, işe yaramadığınızı düşünürsünüz. Al sana kısır döngü…

Bu noktada, her şeyden önce işverenlerin fikirlerini değiştirmesi gerekli. Engelli, şişman, uzun, kısa, kel, eğitimsiz… Her birey işini doğru yaptığı sürece, kurum için işe yarardır. Bir iş ilanı verilir. Eğer CV istenilen kriterleri karşılıyor ve görüşme için üst sıraya çıkmışsa, engel ya da kilo gözardı edilmelidir. Çok şanslıyım ki, doğru adamlarla çalıştım ve çalışıyorum. Fakat çok defa da bu şekilde reddedildim.

İşverenlerin tamamen yanlış bir fikir yapısına sahip olduklarını ve hatalı olduklarını dillendirmeye, 3-5 cümle ile anlatmaya çalışsam da; işverenleri haklı çıkaracak durumlar da var. Bu noktada iki temel öğeden bahsedebilirim.

Biri, tamamen iş veren kaynaklı. Bir engelliyi istihdam ederken, yalnızca yasal zorunlulukları gözönünde bulundurmak, “sen bizim işimize yaramazsın ama yasa gerekli kılıyor” deyip işe almak ve hatta “sen işe gelme, çalışma; biz paranı verelim” diyecek kadar ile gitmek ve onur kırıcı olmak ya da önceki paragraflarda da sözettiğim gibi, bireyden bir verim beklemeyip demoralize etmek. Oysa zaten hangi biriniz hiç keyifsizce çalışabilirsiniz ki? Bir engelliye diğerlerinden fazla olmayacak kadar ihtimam göstererek kesinlikle düşünülen işgücü ve para kaybı önlenebilir.

İkincisi ise, tamamen engelli kişi kaynaklı. Bugüne dek çok fazla projede ve bir kaç işte çalıştığımdan bahsettim. Çalışma hayatımda da bir çoğunuz gibi hatalar yaptım. Kimi fark edilmeyecek kadar küçük, kimi proje için çok önemli olacak kadar ya da sadece biraz zaman kaybettirecek kadar küçük hatalar. Bunların sonucunda da yine bir çoğunuz gibi üstlerimce azarlandım, tartıştım. Pek çoğu makul, bazıları dozunu aşıp tehdite varan cinsten şeylerdir. Kiminde hatamı kabul ettim, kiminde hakkımı savundum. Fakat tüm tartışmalar, iş sınırlarında kaldı. Hepsi ilgili işe dairdi.

Fakat görüyorum ki; özel ilgi bekleyen, kimi zaman acındırmaya giden, hata yaptığında bunu engeline bağlayan, “ben engelliyim, hata yapabilirim. patronum bunu gözardı edebimeli” şeklinde düşünen engelliler de çok az değil. Oysa kurum için sorun oluşturan bir durum varsa, olağan iş etiği çerçevesinde gereği yapılmalı aynı zamanda. Bu düşünce, memur olup sırtını devlete yaslama gibi kendini sağlama alma dürtüsü, işveren için hiç de kabul edilir olmamalı. Ben işini doğru yapmayan fakat engelli diye fazlaca ihtimam bekleyen biri ile çalışmak istemezdim.

Bunca yazıyı özetlersek; Engelli kişi kendisinin, patron işçisinin engelli olduğunu unutursa; her iki taraf için de kişi “engelli çalışan” değil, “çalışan” olur. Hatta belki bunca baskının üstüne gelen rahatlama kişiyi “çok çalışan” yapabilir.

Aslında yazı boyu anlattığım bir çok detay, engelli olmayan kişilerle de örtüşüyor. Yazının engelli odaklı olmasının önemi ise şurada: Net bir sayı verilmese dahi, Türkiye’de en azından 10 milyon engelli var. Bunlardan yalnızca bir elini kullanamayacak, biraz topallayacak kadar -nispeten- küçük engellere sahip olanlar dahi, engellenerek “işsizlik engeli” gibi daha büyük engeller kazanıyor. (engellilik sebebiyle işsiz kalmak, ülkedeki işsizlik sorunundan farklıdır.) 10 milyon engelli, aileleriyle birlikte (en azından bir anne/baba/eş ile) neredeyse 30 milyon can demek. Bu neredeyse ülkenin yarı nüfusudur. Çok korkunç..

Sadece, düşüncelerinizin sizi engellemesine izin verip, faklı engeller kazanmayın. Her şey çok daha güzel olacak…

Yazan: Simto Alev

“Çalışma ‘engel’i” üzerine 3 yorum

  1. Çok güzel bir yazı olmuş Simto, tebrik ediyorum. Umarım ilerleyen günlerde, haftalarda ve yıllarda senin de dediğin gibi her şey çok daha güzel olur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir