Şirketlerin insan kaynağı tedarikine devlet bazı kanuni zorunluluklar getirmiştir. Bunlardan en önemlisi engelli ve eski hükümlü çalıştırma zorunluluğudur. 4857 nolu İş Kanunu‘nun 30. maddesi bu zorunluluğu geniş çaplı olarak düzenler. Kanun esas itibariye “İşverenler, elli veya daha fazla işçi çalıştırdıkları özel sektör işyerlerinde yüzde üç özürlü, kamu işyerlerinde ise yüzde dört özürlü ve yüzde iki eski hükümlü işçiyi meslek, beden ve ruhi durumlarına uygun işlerde çalıştırmakla yükümlüdürler.” der.
Eski hükümlü çalıştırmanın zorlukları bir başka yazının konu başlığı olmalı çünkü bu ve bundan sonraki yazım engelli iki iş arkadaşımın çalışma, üretme azmine ayrıldı.
Her yıl sonbahar aylarının klasiğidir Ticaret Meslek Liselerinden gelen muhasebe, bilgi işlem stajyer adayları ile görüşmek. Adaylardan biri geliyor, diğeri gidiyordu ve durum vahimdi. Liselilerden birçoğu daha dört temel matematik işlemini yapamaz seviyedeydi. Bir taraftan anlaşmalı olduğumuz iki lisenin sorumlu muavini ile telefonda görüşüyor, yakınıyor, bana iyi adaylar göndermesi konusunda titizleniyor, diğer taraftan odadan çıkan yetersiz gençleri gülerek uğurluyordum.
Derken odamın kapısında bir adam ve kız çocuğu belirdi. Adam çekingen biçimde elinde kızının başvuru formunu tutuyordu. “Buyrun” dedim. “Ama sadece kızınızı alacağım görüşmeye, siz dışarıda bekleyeceksiniz lütfen”. Adam mahcup bir şekilde güldü ve geri çekildi kızının odaya girmesi için. Odaya gözleri pırıl pırıl parlayan ufak tefek genç bir kız girdi.
“Merhaba, gel lütfen” dedim. Bana doğru ilerlemeye başladığında yürümesindeki yoğun aksamayı farkettim.
Karşıma oturdu.
Ben konuşmaya başlamadan “Muavinimiz beni göndermek istemedi, beni istemeyeceğinizi söyledi ama ben ısrar ettim” dedi ürkekçe.
Güldüm hafifçe ve “seni niye istemeyecek mişim?” diye sordum.
“Sakat olduğum için” dedi sanki kötü birşey yapmış da azar bekleyen çocuk korkaklığıyla.”Beni okula da almak istememişti, boşu boşu okuma, kimse sana iş vermez demişti”.
“Ne saçma !” dedim sesimi coşkuyla yükselterek. “Senin muhasebe notun kaç bakayım?”
“Beş”
“Matematikle aran nasıl ?”
“İyi”
ve görüşmemiz bu tonla devam etti. Onu ve babasını benden haber beklemelerini söyleyerek uğurladım.
Akabinde ne oldu? İsmini iznini almadığım için vermek istemediğim tatlı kızı grup şirketlerinden en çok iş öğrenebileceği bir tanesine stajyer olarak yerleştirdim. Ama asıl güzel haberi şirkette bir yılı doldurduğunda amirinden aldım. Amiri onun yüksek performansından o kadar memnun kalmıştı ki, onu kadroya almaya karar vermişti.
Tatlı kızım ile yemekhane her karşılaşmamızda onun günden güne ne kadar değiştiğini, kendisine güveninin iyice arttığını, neşelendiğini farkettim. Eğer eğitimini de devam ettirirse onu çok daha iyi pozisyonlarda görebileceğimi biliyorum çünkü gerekli çalışma, üretme isteği, başarma hırsı var bu insanda. Engelli olması kendi zihninde problem yaratmadıkça, ürettiği işinde tam tersine belki de ana verimlilik kaynağı. Yeter ki, kendine güvensin.
Son kelimelerimi “engelli olduğun için sana kimse iş vermez” söylemini geliştiren ve okula bile almak istemeyen müdür muavini gibiler için yazıyorum:
“Sizin gibilerin beyninizdeki engeller, engellilerin bedenlerindekinden kat kat daha büyük ve onların hayat adına asıl engelleri sizlersiniz. Toplam nüfusun % 10’unun engelli olduğu ülkemizde sizlerin acilen rehabilite edilmeniz, eğitilmeniz, bilinçlendirilmeniz toplumsal sağlık adına çok kilit bir konudur ”
.
Konu ile ilgili diğer yazılar :
Çalışma ‘engel’i – Simto Alev
Engelle-n-mek – Efsa
“Engelliler ile çalışmak – I” üzerine 2 yorum