Fleishman-Hillard Internal Communications tarafından hazırlanan bu başarılı, bilgilendirici presentasyon Amerika’nın en başarılı markalarının çalışanlarına yönelik hayata geçirdiği yedi sosyal medya trendini anlatıyor. Prezantasyonun içeriğini dikkatle takip ederseniz, sosyal medya işgücü liderlerinin nasıl dinamik topluluklar yaratıp ve yönettiklerini, digital marka elçileri olan çalışanları nasıl serbest bıraktıklarını, onları marka adına işbirliğine teşvik ettiklerini ve bu yolla da iş hedeflerine ulaştıklarını öğrenebilirsiniz.
.
Sosyal medya çalışan iletişimi doğasını değiştiriyor.
Facebook‘un 300 milyon, Twitter‘ın 55 milyon, Linkedin‘in 50 milyon üyesi var.
Amerika’da halen çalışanların çoğu yüzyüze ilişkileri tercih ediyor olmasına rağmen iş bağlantısı kuranların %79 sosyal medyayı kullanıyor. Çalışanların % 75’i sosyal medyayı kullanıyor. İşverenlerin %70’i işyerinde sosyal medya kullanımına teşvik ediyor. İşverenlerin %50’si çalışanlarının herhangi bir moderasyon olmaksızın kurumsal sosyal ağ sitelerinde özgürce konuşasına izin veriyor.
Çalışanların sosyal medya ile olan kaynaşması iş sonuçlarına bilgi paylaşımı, işbirliktelikleri, problem çözmede hız ve kalite, iş memnuniyeti ve karlılık olarak yansıdığı görülmekte.
7 Sosyal Medya Trendi:
– Mobil uygulamalar (mesajlaşma, video ve görüntü paylaşımı, vs)
– Görsel, sosyal katılıma imkan veren etkinlikler (görsel toplantılar, vs.)
– Sosyal Öğrenme (sosyal, işbirlikçi açık eğitim platformları)
– Sosyal portallar (bütün çalışanların üye olduğu, içsel ağ, topluluklar oluşturan özel portallar ve Ning gibi dış kaynaklı topluluk portalları, vs.)
– Ön sahanın digitalleşmesi (Uluslararası yapılarda çalışanların paylaşım networkleri, çok dilli ağ uygulamaları, vs)
– Kalabalık kaynaklı inovasyon (ağ üzerinden inovasyon seansları, sosyal beyin fırtınası platformları, blogları, karma katılımlı oyunlar, simulasyonlar, vs )
– Birer dijital elçi olarak çalışanlar(çalışanların açtığı bloglar, videolar, twitter elçiler, vs.)
.
Sözün özü, sosyal medya uygulamaları arasında kurumsal bazda herkesin bedenine uyan ortak bir giysi yok, her kurum yapabilirliklerini, kültürünü, insan kaynağını incelemeli, hedeflerini saptamalı ve ardından kendi sosyal medya aracını geliştirmek yoluna hızla gitmelidir.
Ülkemizdeki uygulamalara geldiğimizde güzel bir cümle kurmak istiyorum ama az sayıda kurumsal blog veya XING gibi sosyal ağların şirket topluluklarına sunduğu çözümler dışında aklıma kurumsal sosyal medya girişimi gelmiyor. Ben bu yoksunluğu konu üzerine uzmanlaşmış profesyonellerin yokluğuna bağlıyorum aslında. Bir de elbet sosyal medya kullanımı yoğunlukla içerik üretimini gerektiriyor. İçerik üretmek konusunda ne kurumlar, ne de işgücünün kendisi heyecanlı değil. Bireysel gelişimleri adına sosyal medyayı kullanmak kavramından bile birçok profesyonel çok uzak. Uzak kalmayı da ya tembellik, ya da üşengeçliklerinden tercih ediyorlar. Diğer taraftan sosyal medyada marka için işgücü ile işbirliği yapmak sadece tepeden aşağı değil, aşağıdan yukarı çıkan da bir talep olmalı kanımca.
Ülkemizde sosyal medyanın keşfinin markaların farklı platformlarda marka adı altında hesap açmaktan farklı boyutları olduğunu, işgücünün de bu sürece katılması gerektiğini kurumlar ne zaman farkedecek, onu işin uzmanı olmadığım için bilemiyorum
😉
Ben de uzun zamandır, çalıştığım şirket için sosyal medyayı nasıl kullanabiliriz, bizim gibi bir şirkete nasıl fayda sağlar diye düşünüyordum. Düşüncelerime şekil vermesi açısından gayet faydalı bir yazı oldu. Ellerinize sağlık İpek Hanım.
Faydalı olabildimse ne mutlu bana 🙂