İpek Aral tarafından yazılmış tüm yazılar

Bütün Sevgili Öğretmenlerime …

1-E Şubesi 1-E Şubesi

24 Kasım Öğretmenler Günü.

Hayatım boyunca beni bilgi ve vizyon süzgecinden geçiren bütün öğretmenlerimi çok net hatırlıyorum. Zorluklar içinde hem öğrencilerini, hem de kendilerini yoktan varetmeye çalışan binlercesini ise minnetle düşünüyorum. İyi ki varsınız sevgili öğretmenler 🙂

Öğretmenliğin mesleki olarak taşıdığı büyük misyon tartışılmaz. Bu misyonu başarı ile taşıyabilmek için öğretmen olmak isteyenlerin bence çok düşünmesi lazım. Belki şu aşağıdaki birkaç soruyu kendilerine yönelterek bu seçimin kendileri için doğru olup olmadığını anlayabilirler;

Kendinizi zamanın ihtiyaçları doğrultusunda sürekli geliştirebilecek, güncelleyebilecek misiniz?

– Bir öğretmen olarak vizyonunuz, kısa, orta, uzun vadeli hedefleriniz neler?

– Aynı müfredatı yıllarca vermek değil de, ders zenginleştirmek, öğrenmeyi öğrencilere sevdirmek adına neler yapacaksınız?

– Eğitim sistemimizdeki ezberci zihniyeti kırabilecek misiniz?

– Öğrencileri sistemli düşündürebilecek, onları birer düşünce üreticisi haline getirebilecek misiniz?

– Eğitimdeki bütçesizlik, kaynak veya donanım yetersizliği problemleri ile nasıl mücadele edeceksiniz?

– Düşük öğretmen ücretleri ile yılmadan yaşayabilecek misiniz?

– Eğitimde fark yaratmak adına hiç projeniz, araştırmalarınız var mı?

– Bütün sıkıntılar ve zorluklara karşı kendi kendinizi motive edebilme beceriniz var mı?

– Öğrencilerinizi insana, çevreye, olaylara duyarlı bireyler olarak yetiştirebilecek misiniz?

– Optimist misiniz?

– Sabırlı mısınız?

– Çocuklara birey olmayı öğretebilecek misiniz? Onların kişiliklerine saygı gösterecek misiniz?

– Çocukları bütün haylazlıklarına, kabalıklarına rağmen hep sevebilecek misiniz?

– Tembel öğrencilere yönelik nasıl bir tavır geliştireceksiniz?

– Kimi zaman çocuklardan daha problemli olan ebeveynlerle işbirliğinizi nasıl geliştireceksiniz?

Bu soruları hayatıma giren iyi veya kötü öğretmenlerimi düşünerek ürettim. Her mesleğin çok iyisi olduğu gibi, öğretmenlerin de yetersizleri var. Ama çocukların, gençlerin, ebeveynlerin, kızım Yaprak’la benim ihtiyacımız olan “iyi öğretmenler”.

Öğretmenler gününü bütün içtenliğimle ve mevcut öğretmenler ile öğretmen adaylarından yukarıdaki sorulara kendi cevaplarını sonuç odaklı, tatminkar verebilmeleri dileğimle kutluyorum.

.

Not: Yukarıdaki fotoğraflar T.E.D. Ankara Koleji 1978-79 1-E Şubeme aittir. Sınıf Öğretmenimiz Nezihe Özer.

İşgücü Odaklı Yedi Sosyal Medya Trendi

Fleishman-Hillard Internal Communications tarafından hazırlanan bu başarılı, bilgilendirici presentasyon Amerika’nın en başarılı markalarının çalışanlarına yönelik hayata geçirdiği yedi sosyal medya trendini anlatıyor. Prezantasyonun içeriğini dikkatle takip ederseniz, sosyal medya işgücü liderlerinin nasıl dinamik topluluklar yaratıp ve yönettiklerini, digital marka elçileri olan çalışanları nasıl serbest bıraktıklarını, onları marka adına işbirliğine teşvik ettiklerini ve bu yolla da iş hedeflerine ulaştıklarını öğrenebilirsiniz.

.

Sosyal medya çalışan iletişimi doğasını değiştiriyor.

Facebook‘un 300 milyon, Twitter‘ın 55 milyon, Linkedin‘in 50 milyon üyesi var.

Amerika’da halen çalışanların çoğu yüzyüze ilişkileri tercih ediyor olmasına rağmen iş bağlantısı kuranların %79 sosyal medyayı kullanıyor. Çalışanların % 75’i sosyal medyayı kullanıyor. İşverenlerin %70’i işyerinde sosyal medya kullanımına teşvik ediyor. İşverenlerin %50’si çalışanlarının herhangi bir moderasyon olmaksızın kurumsal sosyal ağ sitelerinde özgürce konuşasına izin veriyor.

Çalışanların sosyal medya ile olan kaynaşması iş sonuçlarına bilgi paylaşımı, işbirliktelikleri, problem çözmede hız ve kalite, iş memnuniyeti ve karlılık  olarak yansıdığı görülmekte.

7 Sosyal Medya Trendi:

– Mobil uygulamalar (mesajlaşma, video ve görüntü paylaşımı, vs)

– Görsel, sosyal katılıma imkan veren etkinlikler (görsel toplantılar, vs.)

– Sosyal Öğrenme (sosyal, işbirlikçi açık eğitim platformları)

– Sosyal portallar (bütün çalışanların üye olduğu, içsel ağ, topluluklar oluşturan özel portallar ve Ning gibi dış kaynaklı topluluk portalları, vs.)

– Ön sahanın digitalleşmesi (Uluslararası yapılarda çalışanların paylaşım networkleri, çok dilli ağ uygulamaları, vs)

– Kalabalık kaynaklı inovasyon (ağ üzerinden inovasyon seansları,  sosyal beyin fırtınası platformları, blogları, karma katılımlı oyunlar, simulasyonlar, vs )

– Birer dijital elçi olarak çalışanlar(çalışanların açtığı bloglar, videolar, twitter elçiler, vs.)

.

Sözün özü, sosyal medya uygulamaları arasında kurumsal bazda herkesin bedenine uyan ortak bir giysi yok, her kurum yapabilirliklerini, kültürünü, insan kaynağını incelemeli, hedeflerini saptamalı ve ardından kendi sosyal medya aracını geliştirmek yoluna hızla gitmelidir.

Ülkemizdeki uygulamalara geldiğimizde güzel bir cümle kurmak istiyorum ama az sayıda kurumsal blog veya XING gibi sosyal ağların şirket topluluklarına sunduğu çözümler dışında aklıma kurumsal sosyal medya girişimi gelmiyor. Ben bu yoksunluğu konu üzerine uzmanlaşmış profesyonellerin yokluğuna bağlıyorum aslında. Bir de elbet sosyal medya kullanımı yoğunlukla içerik üretimini gerektiriyor. İçerik üretmek konusunda ne kurumlar, ne de işgücünün kendisi heyecanlı değil. Bireysel gelişimleri adına sosyal medyayı kullanmak kavramından bile birçok profesyonel çok uzak. Uzak kalmayı da ya tembellik, ya da üşengeçliklerinden tercih ediyorlar. Diğer taraftan sosyal medyada marka için işgücü ile işbirliği yapmak sadece tepeden aşağı değil, aşağıdan yukarı çıkan da bir talep olmalı kanımca.

Ülkemizde sosyal medyanın keşfinin markaların farklı platformlarda marka adı altında hesap açmaktan farklı boyutları olduğunu, işgücünün de bu sürece katılması gerektiğini kurumlar ne zaman farkedecek, onu işin uzmanı olmadığım için bilemiyorum

😉

Dünyadaki En ‘İyi’ Tehlikeli İşler

İnsan Kaynakları hakkında pazar eğlencesi bulmak için internette dolanırken çok hoşuma giden bir başlıkla karşılaştım; “Dünyadaki En İyi Tehlikeli İşler“. Bir iş hem iyi, hem de tehlikeli elbette olabilir. Bu meslekler arasında bir sıralama yapmak da güzel bir fikir. Aslında bu yazı aklıma ‘Memleketimden Meslek Manzaraları‘ başlığı altında, bizdeki çok orijinal iş kolları hakkında çalışma yapmak fikrini getirdi. Eğer aradığım nitelikte görseller toparayabilirsem bu fikrimi hayata geçirmek istiyorum.

🙂

Lafı çok uzamadan işte size dünyadaki en iyi tehlikeli işlerin listesi:

en iyi tehlikeli işler 1.si

1 . Astranot
1961’de başlatılan uzaya insanlı uçuşlar tarihinde bugüne kadar 24 Amerikalı astronot hayatını yitirdi. Bunlardan 10 tanesi çıkışta, 6 tanesi uçuş esnasında ve yedi tanesi de dönüşte hayatlarını yitirdiler. 1971’de üç Sovyet kozmonot araçlarındaki oksijen sızıntısı nedeniyle boğularak hayatlarını kaybetti. Herhangi bir yaratık bulmamış olmamıza rağmen, bir de şu uzaya büyük patlama için çıkmak hikayesi var tabii …

.

en iyi tehlikeli işler 2.si2. Biogüvenlik Seviyesi 4 Olan Laboratuvar Araştırmacıları
BSL-4 laboravuvarları dünya üzerindeki ölümcül hastalıklarla uğraşır. 2004 yılında bir Rus bilim insanı Ebola virüslu iğneyi yanlışlıkla kendisine enjekte edince öldü. Bu kayıp, Maryland Fort Detrick’deki Amerikan ordusuna ait BSL-4 laboratuvarında aynı hatayı yapan ve ‘kurtarılan’ Amerikalı bilim insanından sadece birkaç ay sonra yaşanmıştı.

en iyi tehlikeli işler 3.sü3. Kasırga Avcısı
Amerikan Hava Kuvvetlerinin 53. Hava Keşif filosu metoroloji şeytanına meydan okuyan takım üyelerinden  oluşuyor. WC-130ları fırtınanın basınç merkezini ve rüzgar hızını saptayabilmek için 3050 metre yükseklikte, kasırganın gözüne uçuruyorlar. Elbette bazıları biraz hava koşullarına kapılabiliyor. Onlar yerde bile güvende değiller — Katrina kasırgası filonun anaüsünü yoketmişti.

en iyi tehlikeli işler 4.sü4. Sınır Tanımayan Doktorlar Mobil Tekno  Laboratuvarı
Uyku hastalığı için kan testi yapmak  — insana sivri sineklerden geçerek kalp yetmezliği, beyin şişmesi, uykusuzluk veya aniden uyku haline girme gibi etkileri olan bulaşıcı, uğraşması başlıbaşına tehlikeli bir hastalık. Şimdi böyle bir hastalıkla Sudan Darfur’da mobil bir tekno laboratuvarda uğraştığınızı hayal edin …

en iyi tehlikeli işler 5.si5. İtiş Sistemleri Mühendisi
Görülüyor ki, yerde füze denemesi yapanların patlama konusunda fazla da endişelenmeleri gerekmiyor. Kroyojenik oksijen ve basıncı 300 psi olan gazlarla çalışmak durumunda kaldığınızda, soğuk yanığı veya diğer travmatik kazalarla başınıza gelebilecek yaralanmaları, hasarları düşünemeyecek kadar meşgul oluyorsunuz …

en iyi tehlikeli işler 6.sı6. Yüksek Lisans Öğrencisi
Fen bilimlerinde eğer ne yaptığınızı bilmiyorsanız en sıradan iş bile teklikeli hale gelir. Dünya etrafında çeşitli laboratuvarlarda çalışan yüksek lisans öğrencileri sürekli “işi batırma” tehlikesi ile karşı karşıyadır. 2004 yılında, bir Tesas A&M Üniversitesi öğrencisi laboratuvarda temizlik yaparken elindeki kimyasal dolu kavanozu düşürmüş, yaşanan patlamada ciddi anlamda yanarak yaralanmıştır.

en iyi tehlikeli işer 7.si 7. Yanardağ Uzmanı
Aktif bir yanardağdan gelen küller Pompei gibi bir şehri tümüyle kaplayabilir. Yanardağların içindeki şeytanı görmek için helikopterlerle içine giren birçok yanardağ uzmanının neden dönemediğine şaşırmamalı. 1991’de üç uzman Japonya’da Unzen dağında yaşamlarını yitirdi. 2001 yılında bir tanesi 3330 metreden kraterin içine düştü. 2005’de dört Filipinli uzman yanardağ yüzeyini araştırırken yaşadıkları helikopter kazasında vefat ettiler.

en iyi tehlikeli işler 8.si8. Biyolog
Hayvanlar üzerine araştırmalar sıklıkla alerjik reaksyonlara neden olur. Isırılmak, tırmıklanmak veya salgılara maruz kalmak ölümcül olabilir. Örneğin, yakalanmış macaque maymunlarının %70’i hepatit b virusu taşıdığı saptanmıştır. 1977’de, 22 yaşında bir araştırmacı maymundan gözüne bulaşan biyolojik madde nedeniyle kurtarılamamıştır.

İllüstrasyonlar:Thomas Fuchs
Kaynak:Wired.com

Engin Akıncı

Eğlence Ciddi İştir …

Müziğe ilgim lise çağımda başladı

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye bölümünü bitirdim. 1989 yılında uluslararası denetim ve danışmanlık şirketinde çalışmaya başladım. Finans piyasasını tanımamı sağlayan çok iyi bir iş olmasına rağmen benim yapmak istediğim iş değildi. Hayatımda başarmak istediğim başka hayaller olduğunu inanıyordum. Kanada’nın Manitoba eyaletindeki University of Winnipeg de bir yıl gösteri sanatları, iki yıl da radyo ve televizyon yayıncılığı eğitimi aldım.

Sony Müzik hayatımın fırsatıydı

1994 yılında Türkiye’ye dönerek o dönemde yeni kurulan TGRT’de dış haberler sorumlusu olarak çalışamaya başladım. Türkiye’yle ilgili haberler yaparak CNN’e haber gönderiyor, haftanın 6 günü çalışıyordum Geriye kalan tek izin günümde de Hür FM’de radyo programı yapıyordum. Askerliğimi bitirdikten sonra Cine5’te çalıştım bu sırada Sony Müzik’in pazarlama müdürü pozisyonuna başvurdum, dört görüşme sonunda işi aldım.

Latin müzik modasını başlattık

Sony Müzik’de hangi alanlarda büyük ticari fırsatlar var bunları belirledik, büyük albümler için ayrıntılı planlar hazırladık. 1998 yılından itibaren diğer müzik firmalarının fark etmediklerini yakalayarak, Türkiye’de Latin müzik furyasını başlattık. Yürüttüğümüz başarılı pazarlama stratejileri sayesinde Ricky Martin, Jennifer Lopez, Marc Anthony, Shakira, Gloria Estefan, Marc Anthony gibi sanatçıların albümleri Türkiye’de yok satmaya başladı. 1998 Türkiye güzellik yarışmasında Ricky Martin sahne aldığında rating rekoru kırdı, her iki televizyondan iki tanesi Ricky Martin’i izliyormuş bu da çok büyük bir başarı. Ricky Martin önemli Türk sanatçıların ulaşamayacağı satış rakamlarına ulaştı.

Sertab Erener’in Eurovision başarısı için 1.5 yıl çalıştık

Sertab Erener’in Eurovision hazırlığı için çalışmalarımız yaklaşık 1.5 yıl sürdü. Şuana kadar en keyif alarak yaptığım iş Sertab Erener’in Eurovision sürecini yürütmekti. Sonunda ulaştığımız birincilik benim için çok önemliydi, çünkü ortada 1.5 yıllık emeğimiz vardı. Sertab Erener’in albümü Amerika ve Japonya dahil 33 ülkede yayınlandı. Ricky Martin ve Shakira ile yakalanan tiraj başarısı çok keyifliydi. Şuanda da kurumsal, büyük ve çalışmayı seven şirketlerimize başarılı organizasyonlar düzenlemek çok büyük keyif veriyor. Çok profesyonel insanlarla keyifli işler yapabilmek ve alınan alkışlar beni çok mutlu ediyor. 1989 yılından beri çalışıyorum bir gün bile evden işe giderken sıkılmadım bence bu çok büyük avantaj.

Korsan müzik, müzik sektörünün hızını kesti

İnternetin yaygınlaşması beraber korsan müzik hız kazandı ve tüm dünyada müzik piyasasında satışlar ve karlar düşmeye başladı. Yurt dışında müzik şirketleri birbirleriyle birleşmeye başladılar. Sony- BMG birleşmesi sonucunda Sony’den ayrıldım. İstediğim gibi bir iş bulamayacağımı anlayınca 2006 yılında Zoom Kurumsal’ı kurdum, kurumsal iletişim, etkinlik yönetimi , eğlence ve içerik danışmanlığı yapmaya başladım. Mevcut ilişkilerimizi kullanarak yurtdışındaki birçok müzik, sanat ve dans topluluğunun Türkiye ajanslığını biz aldık. Önemli kurumsal müşterilerimizin özel geceleri, lansmanları, konferansları gibi organizasyonlara her türlü eğlence içeriğini çok önemli sanatçıları Türkiye’ye biz getiriyoruz. İş Sanat, Altın Portakal, Mercedes Benz’in 40. yılı, NTV televizyonunun 10.yılı  gibi organizasyonların sanatçılarını biz ayarladık, kısa zamanda başarı kazandık.

Eğlence sektörü ciddi bir iş

Eğlence deyince herkese bu iş çok basit geliyor. Oysaki çok iyi planlama, organizasyon, gerektiren ciddi bir iş. Dünyanın en çok tanınan önemli sanatçılarıyla çalışıyorsunuz, hepsi profesyonel. Global sanatçıların hem menajerleri hem de ajansları var, bizim işimiz menajerler ve ajanslarla bağlantıya geçmek. Türkiye’ye çağırdığınızda zaten tedirgin yaklaşıyorlar. Bizim işimizi iyi yapmamız sanatçılara güven veriyor Büyük sanatçıların ve toplulukların programları yaklaşık bir sene öncesinden belirleniyor. Bu sanatçıları veya toplulukları isteyip 15 gün sonra burada olmalarını beklemek hiç profesyonel değil.  Biz organizasyon kültürünü ve gerekenleri çalıştığımız insanlara anlatmaya çalışıyoruz. Türk sanatçılarla çalışmak global sanatçılara göre daha kolay. Türk sanatçılarla konser ayarlamak için menajerleriyle veya ajanslarıyla herkes görüşebilir, özel projeler istendiği zaman biz devreye giriyoruz.

Pixman aşkım

Yeni bir pazarlama ve reklam platformu olan Pixman’ın Türkiye’ye henüz gelmediğini gördüm, hemen devreye girerek Pixman’ı Türkiye’ye getirmeye karar verdim. Mayıs 2007’den beri Zoom Kurumsal dışında Pixman’la da müşterilerimize hizmet veriyoruz. Amacımız farklı olmak ve herkesi şaşırtmak. Pixman; reklamcılık ve pazarlama dünyasına bambaşka bir bakış açısı getiren teknolojinin insan faktörü ve yüzyüze etkileşimle harmanlandığı yepyeni bir mecra. Küçük bir sırt çantasına monte edilmiş bir bilgisayar sistemi, ses elde etmenizi sağlayan ses konsolları, özel imalat ve parlak Lcd ekranlar ve şarj bölümünden oluşan yepyeni bir multimedya diyebiliriz Pixman için. Marka elçileri diye tanımladığımız taşıyıcı arkadaşlarımız lansmanı yapılacak ürüne göre giydirildikten sonra, sistemi sırtına geçiriyor. Ekran tam olarak pixman’ların başının üstünde kalıyor. İstenilen tanıtım veya reklam bu sisteme yükleniyor, isteğe bağlı her türlü branding yapıldıktan sonra görüntü ekranda akmaya başlıyor. Örneğin; müşterinin isteğine göre Pixman’lere playstation veya nintendo gibi oyun konsollari baglanabiliyor ve hedef kitleye farklı advergaming aktiviteleri sunulabiliniyor. Ya da kablosuz internet bağlantısının olduğu bir yerde, Pixman bir bankanın gezgin internet şubesine dönüşebiliyor. Yaratıcılığa son derece açık çok farklı bir mecra. Reklamcılığın ve pazarlama iletişiminin geleceği Pixman’de yatıyor diyebiliriz.

Engin Akıncı

Bugün Cevizlibağ Metrobüs Durağındaydık

bi' dakika bakar mısınız?bi' dakika bakar mısınız?Metrobüse gidiş denemesiMetrobüs Cevizlibağ durağı bi' dakika bakar mısınız?Simto ile röportaj

Bugün “Bi Bakar mısınız?” etkinliği için saat 13:00’de Cevizlibağ Metrobüs durağında buluştuk. Etkinliğin amacı sayısı 8,5 milyonu aşan engelli vatandaşımızın gündelik hayatta karşılaştıkları zorluklara kamuoyunun dikkatini çekmekti.

Bilindiği üzere metrobüs İstanbul yaşantısına girdiği andan itibaren hızla çok önemli bir toplu taşıma aracı haline geldi. Ancak İstanbul’da yaşayıp, sayısı milyonları bulan engelli vatandaşlarımız gündelik hayatlarını kolaylaştırabilecek, zenginleştirebilecek bu aracı kullanmak imkanına maalesef sahip değiller. Biz de bugün yaptığımız etkinlikte bu imkansızlığa vurgu yapmak istedik. Etkinliğe katılan sağduyulu sanatçılardan biri Tan Sağtürk’tü. Medyanın da yoğun ilgi gösterdiği etkinlik süresince tekerlekli sandalyedeki engelli katılımcılardan Filiz Gülci üst geçidin yüksek merdivenlerinden yukarı taşındı, ardından durağa indirildi. Ancak bırakın metrobüse ulaşmayı, tekerlekli sandalye ile bankodan geçmek bile neredeyse imkansızdı. Dİğer tarafta ise Simto Alev kameralara karşı kendisine yöneltilen sorulara cevap verdi.

Sözün özü “gelişmiş, modern belediyecilik” söylemleri ile yola çıkan, seçim alan politikacıların sıfır puan ile sınıfta kaldığı birgün yaşadık bugün Cevizlibağ’da.

Etkinlikler devam edecek, “Bi Bakar Mısınız?” ı lütfen takip ediniz. 🙂

4121322853_e05a98e5864122098572_a42cab769f

“Bir Dakika Bakar Mısınız? Ben Buradan Çıkamadım” etkinlik çıkartmaları engelliler için hareketliliği engelleyen her yere yapıştırıldı !

Bi’ Bakar Mısınız?

Proje Hakkında

Projenin Tanımı :

Özürlüler Vakfı adına yürütülen, internet kullanıcılarının gönüllülük esasına dayanarak katılım sağladığı, online ve offfline bölümlerden oluşan, geleneksel medya ve ünlüler tarafından da desteklenen, bütünleşik bir iletişim ve etkinlik çalışması.

Bi’bakar mısınız ?

Hiç düşündünüz mü 20 adet tekerlekli sandalyeli ve görme özürlü bir araya gelip İstanbul içinde bir yerden bir yere gitmek istese ne olur ?

Biz düşündük ve dedik ki, 20 tane tekerlekli sandalyeli ve görme özürlü arkadaşımızla birlikte metro, otobüs veya metrobüs kullanarak gezintiye çıkalım.

Bu kent bizim için olduğu kadar, özürlüler için de insanca yaşama hakkı sunabiliyor mu bir görelim. Yaşadıklarımızı sosyal medya ve geleneksel medyada anlatalım. Çektiğimiz görüntüleri ve anılarımızı insanlarla paylaşalım. Nüfusumuzun %12.29’unu oluşturan özürlülerimizin yerel ve genel yönetimler tarafından ne kadar umursandığını, nelerin doğru nelerin yanlış olduğunu birlikte saptayalım ve özürlülerin karşı karşıya olduğu ayrımcılık konusunda kamu bilinci oluşturalım.

Projenin Amacı :

Toplumsal yaşamda özürlülerin ulaşım ve benzeri alanlarda maruz kaldıkları ayrımcılık ve karışı karşıya oldukları zorluklar hakkında çalışmalar yaparak farkındalık yaratmak.

Özürlü insanların hayatlarını kolaylaştıracak yöntemler üretme konusunda kamuoyu oluşturmak.

Mecralar :

1.Sosyal Ağlar
2.Kampanya Blogu
3.Etkinlikler
4.Geleneksel Medya

Proje Özeti :

Belirli periyotlarla Tekerlekli Sandalye’de yaşanlar, Görme ve İşitme Engelliler ile birlikte; Özürlüler Vakfı önderliğinde sosyal medya kullanıcılarının ve tanınmış simaların da katılımıyla, ses getirecek sokak etkinlikleri gerçekleştirmesi esasına dayanır.

Etkinlikler İstanbul sınırları içerisinde üç ayrı bölge ve civarında yapışır: Kadıköy, Beşiktaş ve Bakırköy.
İsteyen herkes blogumuzu takip ederek etkinlikler hakkında bilgi sahibi olabilir ve bize katılabilir.

.

İlk Etkinlik: 21 Kasım Cevizlibağ Metrobüs Etkinliği

Etkinliklerimizden ilki, Metrobüs’te yaşanan sıkıntılara dikkat çekmek için yapılacaktır. Metrobüs hatları içerisinde yalnızca belirli duraklarda özürlüler için ulaşım imkanı sağlanmakta, fakat tüm duraklarda bu imkan sağlanmamaktadır.

Hal böyle olunca; metrobüs kullanarak bir yerden bir yere gitmek isteyen tekerlekli sandalyeli, dönüp dolaşıp ancak bindiği durakta yada alakasız bir durakta inebilmektedir.

İlk hedefimiz bu ayrımcılığa dikkat çekmek için metrobüs kullanarak gezintiye çıkmak olacaktır!

Program
Etkinlik Yeri: Cevizlibağ Metrobüs Durağı
Buluşma Saati: 13.00 (Cevizlibağ Metrobüs Durağı)
Etkinlik Saati: 13.30 – 15.30
Güzergah: Metrobüs Hattı

Notlar
•   Sorularınız için 02122638828  numaralı telefonu arayarak detaylı bilgi alabilirsiniz.

Nasıl Bir Etkinlik Olacak?
Hiç düşündünüz mü 20 adet tekerlekli sandalyeli ve görme özürlü bir araya gelip, bir Cevizlibağ’dan metro ile Mecidiyeköy’e gitse ne olur ? Biz düşündük ve dedik ki bir deneyelim. Tekerlekli sandalyeli ve görme özürlü arkadaşımızla birlikte metrobüs kullanarak bir gezi yapalım.

Biz bir yerden bir yere gitmeye, metrobüse binmeye, kendimize yer bulmaya çalışırken neler yaşanacak bir düşünün.Metrobüs belki duracak, belki basıp gidecek…  İnsanlar işine gücüne geç kalacak ve daha neler neler….

Elbette fotoğraf makinalarımız, kameraman arkadaşlarımız, basın ve o gün orada bizimle bulunacak olan ünlüler de bütün olan biteni kayıt altına alacak. Biz de tüm yaşananları daha sonra hem bu blogda hem de erişebildiğimiz tüm mecralarda paylaşacağız.

.

Ben orada olacağım, herkesi katılmaya davet ediyorum 😀

Bi’ Bakar Mısınız? Blog

Facebook Etkinlik Duyurusu

Facebook Bi’ Bakar Mısınız? Fan Sayfası


Hayatım Bir A4 Üzerinde

Uzaya yolculuk

“Uzaya kendi bütçen ile çıkıyorsun”

Bundan on bir yıl kadar önce girdiğim ‘Zihin Haritaları’ eğitimde eğitmenimiz bizden elimize boş bir A4 sayfa ve kalem almamızı istemiş, ardından da A4 sayfayı ortasından dört eşit parçaya bölmemizi söylemişti. Bu dört eşit parçayı saat yönünde isimlendirdik;

1. parça hayatımızın 0-1 yıllık dönemini

2. parça hayatımızın 2-5 yıllık dönemini

3. parça hayatımızın 5-10 yıllık dönemini

4. parça hayatımızın 10 yıl ve ilerisini sembolize ediyordu.

Sonrasında eğitmen bizden hayatımızı, hedeflerimizi, özlemlerimizi, hayallerimizi düşünmemizi talep etti. Amacımız kafamızdan geçenleri önümüzdeki dört eşit parçaya bölünmüş A4 sayfa üzerine ister yazarak, ister resimleyerek aktarmaktı.

1. parça yani 0-1 yıl kolay oldu. İş ve hayat hedefleri, hayalleri bir nefes ötedeydi nede olsa. 2. parça nispeten düşündürdü. Alternatifler, bilinmezler arttı. 3. parçaya geldiğimde bayağı bir durdum ben ne istiyorum gibisinden. Hem akılcı, hem de hayalci olmak lazımdı; bir ayak yerde, bir ayak havada. 4. parçaya geldiğimde ise iki ayağımı da yerden kaldırdım ve uçtum.

Aradan 11 yıl geçti ve ben o A4 sayfayı hiç atmadım. Kağıt sarardı, ben yaşlandım. Ama o gün eğitimde sayfa üzerine işlediklerimi hep takip ettim, hiç unutmadım.  Şimdi eminim merak ediyorsunuz hedeflerimi gerçekleştirdim mi, hayallerime kavuştum mu? … ufak tefek zamansal sapmalarla çoğuna evet. Bir tek 10 yıl üzeri için “uzaya gitmek” hayalimi bir füze içine kendimi çizerek göstermiştim, ona halen pek bir uzak gibiyim.  😀

Haydi, şimdi hep beraber (ben de dahil olmak üzere) elimize boş bir A4 alalım ve başlayalım yazmaya, resmetmeye. (ben resimler yapıyorum) Gelecek adına atılan ilk önemli adım onu biraz daha sistematik düşünmekten başka birşey değildir. Bu egzersiz de zihnimize gerekli talimatları vermenin en eğlenceli yolllarından biri herhalde.

Benim 10. yıl ve üstü bölümümde yine ‘füze içinde uzaya giden ben‘ olacak, kimbilir? …

😉

Şirket Karnesi Uygulamasına Geçmek

bsc

Stratejik önceliklerin düzenlenmesinin ancak bu önceliklerin ölçümlenerek olabileceğini daha önce belirtmiştim. Bu nedenle stratejik planlama ile stratejilerin ölçümlenmesi bir elmanın iki yarısı gibidir.

Şirket Karnesi (Balance Scorecard) özetle bir şirketin misyon bazlı başarı ve değerlerini geliştirebilmek için, öncelikli süreç ve girdilerinin vs. (bütçe) geri bildirim halkalarını sadece ölçümlemek değil, yeri geldiğinde de yeniden ayarlamalar yapmak amacıyla birleştirmesidir.  Başarılı bir kurumun stratejik yönetiminin dört ayrı çeşit geri bildirim halkası vardır.  Bunlar:

  1. Stratejik önceliklerin performansının geri bildirimi (Stratejik geri bildirim)
  2. İç operasyonel performansın geri bildirimi (Operasyonel geri bildirim)
  3. Ölçümleme değerlerinin geri bildirimi (Ölçümleme geri bildirimi)
  4. Ölçümleme metodlarının tasarımsal geri bildirim (Metodoloji geri bildirimi)

Bu liste bir organizasyonun stratejik yönetimini değerlendirebilmek için gerekli parametreleri detaylandırmak değil, tanımlamak için oluşturulmuştur. Pratikte, ilk uygulamada tahminlere dayanan sabitlenmiş strateji, ölçüm değerleri ve ölçümleme metodlarını kullanmak başarılı sonuç verecektir. Sözkonusu tahminler iş üstünde yaşanan vaklara dayandırılabilir. Ancak bunlar sadece öngörüdür, bu öngörüler üzerine başlangıçta katı ve hızlı gerçekleştirilecek stratejiler üretilmemelidir. Eğer böyle yapılırsa zaten ölçümleme yapmaya gerek kalmaz, organizasyon kendisine direkt katı hedefler koyabilir. Gelecekte karşılaşacağımız iş vakalarını belirginleştirmek adına aslen çok fazla kontrol dışı değişken olacağı unutulmamalıdır.

Başlangıç Soruları:

Şirket Karnesinin ilk tasarımı aşamasında her stratejik önceliğe aşağıdaki sorular yöneltilmelidir:

Düzenleme Soruları:

Bu aktivite ile adreslenmek istenen stratejik hedef nedir?

Organizasyonel misyon ile nasıl bir bağlantısı vardır?

Bu stratejik önceliğin sonuçlarını nasıl geliştireceğine dair bir yol veya strateji haritası belirlenmiş midir?

Temel Sorular:

Mevcut performans düzeyi nedir? Biliyor muyuz?

Performansa yönelik herhangi bir veri toplayıp, depoluyor muyuz?

Elimizde bulunan verideki istatistiksel parametreler nelerdir? Tesadüfi değişken miktarı ne kadardır?

Maliyet ve Risk Üzerine Sorular:

Operasyonun mevcut masrafı ne kadardır?

Önceliğimizi gerçekleştirirsek maliyetler ne kadar artacak?

Masrafların artabilme riski nedir?

Bu öncelik için harcanan para eldeki kaynakların en iyi kullanım yolu mudur, daha iyi bir yerde kullanılabilir mi?

Önceliğin başarısız olması riski nedir? Bu değerlendirme planlamaya dahil midir?

Müşteri ve Hissedarlar Üzerine Sorular:

Bu öncelikle bağlantısı olan bütün birimleri listelediniz mi?

Bu öncelikten direkt faydayı hangi tipte müsteri/hissedarlar görecek?

Kim direkt yararlanacak?

Belirlenmiş öncelik bütün müşterilerin memnuniyetini yükseltmenin en iyi yolu mudur? Veya daha iyi bir yol var mıdır?

Bu önceliğin müşterilere faydalı olduğunu nereden bileceğiz?

Ölçümleme Üzerine Sorular:

Faydayı göstermek için hangi ölçümleme kullanılacaktır?

Bu ölçümleme en iyisi midir? Nereden biliyoruz?

Ne kadar ölçümleme takip edilecek? Eğer sayı yüksekse, takip için nasıl bir sistem planlıyorsunuz?

Bu ölçümlemeler başka organizasyonlarca benchmark edilebilecek şekilde standardize edildi mi?

Ölçümleme Metodolojisine Yönelik Sorular:

Ölçümlemeler nasıl ölçülecek? Hangi sıklıkla veri toplanacak ve hangi method kullanılacak?

Ölçümlemeleri yapmanın en iyi yolu bu mudur? Nereden biliyoruz?

Sonuç Odaklı Sorular:

Sadece bu önceliğin sonuçlarda bir farklılığa katkısı olduğunu nasıl gösterebiliriz?

Değişimin ne kadarı kendiliğinden gerçekleşebilirdi?

.

Kaynak: Balancescorecard.org

Ölçemediğinizi Yönetemezsiniz

ölçmekStratejik İnsan Kaynakları Planlaması, bir şirketin mevcut vizyon, misyon, stratejik plan ve hedeflerini hayata geçirebilecek tecrübe, yetkinlik, becerideki insan kaynağının, uygun pozisyonda, uygun maliyette ve uygun zamanda istihdam edilmesidir. Her ne kadar günümüz ekonomik dalgalanmaları özellikle orta ve uzun vadeli Stratejik İnsan Kaynakları Planlamasını güçleştirse de, bir şirket hedeflerine ulaşma yolunda insan kaynakları alımlarındaki hareketliliğini son dakika kararlarına bırakmamalıdır.

Stratejik İnsan Kaynakları Planlamasının verimliliğini işleyişe dahil ettiğiniz insan kaynağının performansını ölçebilerek takip edebiliriz. Böyle bir ölçümleme yapabilmek için de şirketin stratejik iş planlarının, hedeflerinin ölçümlenebilir yani sonuç veya süreç odaklı olması gerekir.

Peki, sonuç odaklı olmakla süreç odaklı olmak arasındaki fark nedir?

Sonuç odaklı olmak ismi üstünde sonuca bakmaktır, örneğin yıllık satışları %5 arttırmaktır. Süreç odaklı olmak sonuca giden ara yolların ölçümlenebilmesidir. Örneğin yıl sonu itibariyle üç yeni ürünün piyasaya sürülmesi. Ürün gamına eklenen üç yeni ürün nihayetinde satışların arttırılmasına, yani %5’lik hedeflenen satış artış oranına hizmet eder. Şirket kendisine eş zamanlı hem sonuç, hem süreç odaklı hedefler koyar.

Şirketler eğer stratejik iş planlarını, hedeflerini ölçümlenemez şekilde oluştururlarsa insan kaynakları planlamasının verimliliğini de ölçemezler. Örneğin “müşteri hizmetlerinin geliştirilmesi” veya “nitelikli işgücünün istihdam edilmesi” gibi yuvarlak ifadeler ne şirket performansının, ne de insan kaynağı performansının ölçümlenmesine hizmet etmez.

Şirket stratejik planları performansının ölçümlenebilmesi, dolayısıyla çalışanların performansının ölçümlenebilmesine yönelik dünyaca kabul gören sistem Şirket Karnesidir (Balance Score Card). Stratejik bir iş kararı olarak uygulamaya alınan Şirket Karnesinde, bir şirketin 20-25 arası değişebilen sayıdaki başarı ölçütleri o şirketin üst yönetimi tarafından dikkatle belirlenir. Bu ölçütlerin 4 ana konu başlığı vardır:

– Finansal hedefler
– Müşteri bazlı hedefler
– İç süreç hedefleri
– Büyüme/öğrenme hedefleri

Bu ana başlıkların altını şirket kendi stratejik planları çerçevesinde doldurur. Örneğin müşteri memnuniyetinin %6 arttırılması gibi bir hedef koyar. Bunu nasıl ölçer? Periyodik olarak yaptığı anketler, vs gibi bölümsel alt uygulamalarla. İnsan Kaynakları bölümleri de bu çerçevede çalışan memnuniyetinin ölçümlenmesi, adam/saat eğitim değerleri, hedef tutturulma oranları gibi şirketin karnesine destek verecek alt hedefleri kendisi için belirler. Ölçmediğinizi yönetemezsiniz mantığının altında stratejik iş kararlarının doğruluğunun onanması mantığı vardır.

İnsan Kaynağınız nerede koşacağını bildiği zaman çalışmaları çok daha verimli, motivasyonları da yüksek olur.

🙂