5. Dünya Gençlik Kongresi / 31 Temmuz-13 Ağustos 2010


5. Dünya Gençlik Kongresi Uluslararası Barış Çocuğu ve E-Gençlik Derneği organizatörlüğünde ve T.C. Milli Eğitim Bakanlığı destekleriyle, 31 Temmuz – 13 Ağustos 2010 tarihleri arasında Avrupa Kültür Başkenti olan İstanbul’da düzenlenecektir. Önceki 4 kongre Havai, Fas, İskoçya ve Kanada’da gerçekleşmiştir. Şimdi, imece teması ile, delegeler atölye çalışmalarına ve çeşitli kültürel aktiviteye dünya üzerindeki bütün ırklara ve uluslara sürdürülebilir mutluluğu getirecek olan açlığı tarih yapmak, barışı, insan haklarını, demokrasiyi, güveni ve gönüllülüğü sağlamak için katılıp çalışmalar yapacaklar.

Kongreye katılan 1000 delege aktivist, eğitmen, sanatçı, girişimci ve gazeteci olmak üzere 5 gruba ayrılacaklar. Kültürel zenginlik içindeki eşsiz bir ortamda çalışırken aynı zamanda delegeler kongreye katılan akademisyenlerle, gelişim uzmanlarıyla, politikacılarla, bürokratlarla, diplomatlarla, sanatçılarla ve deneyimli gazetecilerle tanışıp fakir alış-verişi yapma şansına sahip olacaklar.

Bu kongreye ev sahipliği yapmak Türkiye için kültürünü tanıtmak ve 2 hafta boyunca dünyanın kalbi olmak açısından çok büyük önem teşkil etmektedir.

*

19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun

🙂

İyi Polis, Kötü Polis

İki tip yönetici düşünün;

Biri her zaman sevecen, güleryüzlü, hemen hemen her isteğe “evet” diyen, hiçbir talebi reddetmeyen, bütün kadronun çok sevdiği, pamuk şeker. Diğeri ise nadiren gülen, hemen hemen her isteğe “hayır” deyip, talebi reddeden, insanların gördüklerinde yol değiştirdiği, hatta korktuğu, nemrut yanardağı.

Her iki tip yönetici ile çalıştım.

Hangisi tercih edilir, faydalı?

Hiçbirisi.

Neden?

İş hayatında hiçbir zaman her isteğe “evet” veya “hayır” denmez. Hiçbir insan sürekli güleryüzlü veya sürekli somurtkan olamaz. İkisi de sahtedir, içten değildir. Her iki aşırı uç da iş süreçlerinin verimliliğini düşürür, gelişimini engeller. Sürekli “evet” diyen bir yönetici, olumlamasının ardından vaadini gerçekleştiremediğinde lider olarak güvenilirliğini kaybeder. Sürekli hayır diyen yönetici ekibin motivasyonunu ve üretkenliğini kısa sürede sıfırlar.

Elbette her yöneticinin davranışsal yetkinlikleri birbirinden çok farklı. Genel karakter olarak olumlu yaradılışta olanlar yanında olumsuzlar da var. Ama yönetici konumuna oturan kişinin zaten asıl becerisi kendi yetkinliklerini iş süreçlerinin verimliliği doğrultusunda kontrol ve disipline edebilmesinde yatar.  Ne demişler:

Kontrolsüz güç ‘güç’ değildir.

😀

Yerin 540 Metre Altında 30 Can Var !!

Dün haber bültenlerine Zonguldak Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun Gelik Beldesi’ndeki Karadon Müessese Müdürlüğü’ne ait taş kömürü madeninde yaşanan grizü patlamasında 30 işçinin yerin 540 metre altında kaldığı haberi düştü. İçim buruldu, tenim acısı, gözlerim yaşardı. 540 metre altında kalmış 30 işçiye bugün de ulaşılamadı.

Bana göre Gelik’teki patlama şu an Türkiye’nin ana gündemi olmalıydı, siyasetin gölgesinde kaldı. Kaset, başkan, parti derken birçok kişi kazayı belki duymadı, dinlemedi.

Yetkililerin söylediği herhangi bir iş güvenliği zaafiyeti olmadığı. Son kontrol Ekim 2009’da yapılmış. Taşaron firmanın çalıştırıldığı maden ocaklarında zaafiyet olmadığına inanmak bana bir parça saflık gibi geliyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer patlamayı ve gelişim sürecini şöyle aktarmış: “Patlama grizudan kaynaklandı. Tam tespit yapıldı, 30 arkadaşımız aşağıda. 30 kişiye ulaşılmaya çalışılıyor. Saat 13.28’de kaza meydana gelmiş. Kaza meydana gelişiyle ilgili henüz elimizde bilgi yok. Saat 12.59’da ölçüm yapılmış. Otomatik ölçüm cihazlarında gaz oranı normal görünüyor. Saat 13.03’te aşağıda galeri açarken dinamit patlatılıyor. Dinamit patlatıldıktan sonra ölçüm yapılıyor. Metan gazı oranı yüksek çıkıyor. Çalışma bırakılıyor. Elektrik kesiliyor ve bekleniliyor. 13.24’-te tekrar ölçüm yapılıyor. Değerler normal çıkıyor. Ama 13.28’de patlama oluyor.

Ben halen bekliyorum ümitle, bir nefes çıkar diye … ümitlerimin boş çıkacağını bile bile 🙁

20.05.2010 – 30 Madenciyi kaybettik. Allah rahmet eylesin. Ailelerine sabır diliyorum. Bu trajedinin sorumlusu “kader” değil, işin başında oturanlardır, hükümettir, işletmedir. Sorumluların, nedenlerinin net olarak bulunup gerekenlerin yapılması istiyorum.

Öğretim Mi, Öğrenim Mi?

Geçen hafta iş görüşmesinde beğendiğim makina mühendisi adaylardan birinin Amerika Birleşik Devletleri’nde sistem mühendisliği üzerine katıldığı yüksek lisans programı için yaptığı net analiz çok hoşuma gitti. Adayım şöyle dedi:

Ben Türkiye’de bütün mühendislik eğitimim boyunca veya öncesinde hep öğretmen, profesör bana ne verecek diye bekledim. Bir şeyler vermediğinde eleştirdim, sinirlendim. Oraya gittiğimde ise sudan çıkmış balığa döndüm ilk zamanlarda. Bırakın profesörün birşey vermesini, o oturduğu yerden sürekli “benim için ne yaptınız?” diye soruyordu. Kendimi bir anda korkunç bir araştırma, inceleme, değerlendirme, geliştirme, sorgulama süreci içinde buldum. Türkiye’de bir projeyi uflaya puflaya çıkartırken, orada bir yıl içinde dört yıllık lisans programında yapmadığım kadar çok iş çıkardım”

Evet, orta öğretim hayatımızda bize temel sosyal ve fen bilimleri öğretiliyor. Peki ya üniversitede?  Türkiye’de üniversitelerde bizler hangi sürece giriyoruz veya girmeliyiz? Öğretim mi, öğrenim mi? Ben söyleyeyim, görünüşteki ismi yüksek öğrenim ama ezberci zihniyetin bir yansıması olarak realitede yaşadığımız öğretim.

Üzücü ama gerçek.

🙁


Kaynağım İnsan Hürriyet İK’da

16 Mayıs Pazar sabahım ayrı keyifli başladı.

Geçen haftasonu gerçekleşen 2010 Blog Ödülleri Ödül Töreni’nde Zeynep Mengi ile yaptığımız röportajı Hürriyet İK ekinde görünce yüzüme kocaman bir gülümseme yerleşti. İlk üçte yer aldığım haberi gelince ve ilk üçte kimlerin olduğunu öğrendiğimde de çok sevinmiştim. Geliştrend’in yazarlarındandım, Chatterbox’da da İK yazım yer alıyor. Aynı durum sevgili Ömer Ekinci için de geçerli. Kaynağım İnsan Profesyoneller bölümünde Ömer’in profiline ulaşabilirsiniz. Aslında biz bogcular tatlı rekabet içinde birbirimizi besliyoruz, destek oluyoruz. Bu ekip çalışması anlayışını seviyorum.

Benim en büyük dileğim Türkiye’deki iş blogları sayısının artması ve profesyonellerin meslekleri üzerine yazı da üretir hale gelmesi, bilgi ve tecrübelerini paylaşmaları. Bilgi paylaşarak büyüyor. Yazarken ve sonrasında aldığım iyi, kötü tepkiler bana o kadar çok yeni pencere açtı ki, mesleki gelişimimde aldığım blog açma stratejik kararının yerindeliğinin onanması olarak algılıyorum aldığım ikincilik ödülünü de. Sosyal medyayı aktif olarak kullanmak gerek bireysel gelişim, gerek iş süreçlerini geliştirmek, gerekse PR açısından çok faydalı, dengi başka bir enstrüman şu an için ben bilmiyorum.

Fotoğraftan rahat okunmadığını düşünerek Hürriyet İK ekinde yer alan röportajın derlenmiş metnini eklemek yerinde olacak 😀

İpek Aral Kişioğlu: Kaynağım İnsan 9 Ekim 2009’da açıldı. 2005’den beri blog yazıyorum, 2006’dan beri de İK alanında yazılar yazıyordum ama kişisel blogumda yer alıyordu. Kaynağım İnsan’a bu içeriği taşıdım. Ömer Ekinci Geliştrend.com için bana yazı yazmamı teklif edince ilk defa sistemli bir şekilde İK yazısı yazma fikri belirdi kafamda. Türkiye’de elle tutulur bir İK blogu olmadığını farkettim. Yabancı blogları araştırdım ve sonrasında yazmaya bşaladım. Yazdıkça farklı kategoriler ekledik. Son olarak iş ilanları bölümünü ekledik. 30’un üstünde kategori var. İçerik üretmeyi bir disipline koydum. Kaynağıminsan’a başlarken kendime bir hedef koydum ve her gün en az 1 yazı gireceğim dedim. En çok ziyaretçi profesyoneller, mülakat ve görev tanımı konularındaki yazılara geliyor. Üniversite öğrencileri ve iş arayanlar ziyaret ediyor en çok. Günlik 300-500 arası ziyaretçimiz var.”

Küresel İstihdam Sorunu

ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) Yayınları’na ait, Ajit K.Ghose, Nomaan Majid, Cristoph Ernst tarafından hazırlanan “Küresel İstihdam Sorunu” Türkçe’ye Ömer Faruk Çolak trafından çevirilerek, Efil Yayınevi tarafından Mart 2010 da kazandırıldı. Kitap en özet hali ile dünya isdihdam sorununu analiz ediyor.

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, Orta ve Doğu Avrupa ve Bağımsız Devletler Topluluğu üzerinde yoğunlaşan kitap dokuz ana bölümden oluşuyor:

1. Giriş
2. Dünya İşgücünün Yapısı ve Gelişimi
3. Eşit Olmayan Bir Dünyada Küreselleşme
4. Gelişmekte Olan Ülkelerde Üretken İstihdam
5. Gelişmekte Olan Ülkelerde İstihdam – Yoksulluk Kesişimi
6. Gelişmiş ülkelerde Kalıcı İstihdam Sorunları
7. Doğu ve Orta Avrupa Ülkelerinde İş Krizi ve Sistematik Geçiş
8. Bağımsız Devletler Topluluğunda İstihdam Eğilimleri
9 Özet

Kitapta kullanılan bilgilerde, üzerine çalışılan ülkelerden gelen veri akışındaki çeşitli yetersizliklerden dolayı bazı sınırlamalar mevcut olduğu belirlitmiş. Ancak bu sınırlamalrı aşmak için bazı metodolojik yeniliklere başvurulduğu eklenmiş.

…. İkili bir ekonomik yapının görüldüğü gelişmekte olan ülkelerde, sorun kendisini yüksek işsizlikte değil, kendi işinde çalışma ve ücretli geçici istihdam şeklinde göstermektedir. Çoğunlukla aşırı derecede düşük verimsizliğin söz konusu olduğu kendi işinde çalışma ve ücretli geçici istihdam, işgücünün kayıtlı alan dışında bir iş bulmak zorunda olan büyük bölümünden oluşmaktadır. ….”

İstihdam ve issizlik Türkiye’nin en büyük yapısal problemlerinden. Problemlere global perspektiften yaklaşabilmek, neden-sonuç ilişkisini daha sağlıklı kurup, verilen tavsiyeleri büyük manzaradan değerlendirebilmek istiyorsanız bu kitabı almanızı tavsiye ederim.

Bi’ Bakar Mısınız? – Taksim Etkinliği

Bİ’ BAKAR MISINIZ?

Ülkemizde yaşayan 8.5 milyon Özürlü vatandaşın yaşadığı zorluklara senede sadece birkaç gün dikkat çekilmesi sizce ne kadar doğru?

Bi’ Bakar mısınız? ekibi olarak bu soruyu herkese sormak için 15 Mayıs Cumartesi günü saat 14:00’de Taksim Galatasaray Lisesi Önünde buluşacağız ve Bİ’ BAKAR MISINIZ ? diyerek farkında olan olmayan herkese aynı soruyu soracağız…

Yaklaşık 100 kişilik bir grup ile beraber Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi önünde toplandıktan sonra AKUT ekibinin yapacağı tırmanış sonrasında açılacak dev pankart ile Bİ BAKAR MISINIZ? diyerek sadece 3 Aralık Dünya Özürlüler Gününde ve 10 – 16 Mayıs Sakatlar haftasında hatırlanan Özürlü vatandaşlarımızın başta erişimde takıldıkları engellere protest bir duruşla karşı olduğumuzu göstereceğiz…

Özürlü vatandaşlarımızla yapacağımız bu etkinlikte sizleri de aramızda görmekten büyük onur duyarız..

Bİ BAKAR MISINIZ? Ekibi.

Program

Tarih             :  15 Mayıs – Cumartesi

Etkinlik Yeri     :  Taksim – Galatasaray Lisesi Önü Buluşma noktası – Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisine  yürüyüş.  AKUT pankart asımı.

Buluşma Saati   : 14:00 (Galatasaray Lisesi önünde buluşma )

Etkinlik Saati   : 14:30  – 15:30 ( Yürüyüş ve AKUT pankart asımı )

İletişim: Özürlüler Vakfı / +90 212 240 65 31

Yiğit Kalafatoğlu: 0542 258 47 35

Hürriyet Gazetesi Kampüs Eki Röportajı

İnsan Kaynakları konusunda ülkemizde yanlış algılar var. Bu kavramı bir de sizin anlatmanızı rica edebilir miyim?

İnsan Kaynakları bölümü en özet hali ile bir kurumdaki mevcut veya kuruma girmeye aday insan kaynağının beklenti ve ihtiyaçlarını karşılamakla sorumludur. Belirttiğim ihtiyaç ve beklentileri karşılamak süreci ‘işe alım’ fonksiyonu ile başlıyor. Yanlış demesek bile eksik algı kanımca bizim işimizin işe alımla başlayıp, bittiği düşüncesi. Oysa ki, eğer İnsan Kaynaklarını bir binaya benzetirsek ‘işe alım’ sadece giriş katı. Bir çalışan kadroya girdiği andan itibaren binanın diğer katlarına çıkıyor ve katlar arasında dolaşmaya başlıyor.

Üniversite öğrencilerinin mezun oldukları bölümle alakalı iş bulmaları gün geçtikçe zorlaşıyor. Bu açıdan öğrencilere neler tavsiye edersiniz?

Eğer gençler okudukları bölümle ilgili bir işte çalışmak istiyorlarsa, okul yılları süresince para kazanmak kaygısı taşımadan mümkün oldukça fazla sayıda staj yapmalılar. Diğer taraftan günümüzde internet ve teknoloji gençlere büyük imkanlar sunuyor. Öğrenci olarak eğitimini aldıkları konular üzerine bir blog açarak mesleki yazı üretimine girmeleri iş arayış süreçlerinde onlara artı puan kazandıracaktır. Üçüncü olarak, özgeçmişlerde gençlerin okul hayatları boyunca yer aldıkları sosyal sorumluluk projeleri, sosyal aktiviteler onların davranışsal yetkinliklerinin analizinde bizlere önemli kaynakça oluşturuyor ve adayları birbirinden farklılaştırıyor. Eğitim altyapısı ile denk iki özgeçmişte sosyal duyarlılıkları fazla olan aday otomatik olarak ön plana çıkıyor. Son olarak vurgulamak istediğim konu ise yabancı dil bilgisi. Kariyer başlangıcını sağlam atmak istiyorsa bir genç, İngilizceyi anlıyor, yazıyor ve konuşabiliyor olması gerekiyor. Bunun altrnatifi yok, olmazsa olmaz.

Sizce öğrenciler 3 ya da 4. Sınıfta çalışmaya ya da staj yapmaya başlamalılar mı?

Bence staj konusu artık ‘yapılmalı mı?’ diye bile sorulmamalı. İş hayatı bir rekabet arenası. Arenada fark yaratarak ancak iyi işe girilebiliyor. “Ben seni neden işe alayım?” sorusunun altını doldurabilmek için her bilinçli genç yaz tatilinin en az bir ayını mutlaka staj yaparak geçirmeli, iş hayatının atmosferinin içine girmeli, gözlemler yapmalı. Üstelik bir çok firma artık stajyerleri kadrolu çalışan gibi değerlendiriyor. Stajyerler o kısa süre içinde bile çok önemli tecrübeler yaşayabiliyorlar.

Okurken çalışmanın öğrencilere en büyük katkısı neler oluyor?

Tabii ki iş hayatı ve işleyiş süreçleri ile tanışmak en büyük katkı. Kurumsal yapı nedir, iş ve hiyerarşik ilişkiler, süreçler nasıl yürür, kurum içinde neler yapılır, neler yapılamaz, bunları görür, yaşar öğrenciler.

Öğrenciler okudukları bölümle ilgili olsun olmasın geleceklerini planlama yolunda ne yapabilirler?

Kaynak araştırmak, okumak, toplamak konusunda kendilerini disipline etmeliler. Bilgi 21. yüzyıldaki bireyin kendisine yapabileceği en büyük yatırım. Bir profesyonel ne kadar çok uzmanlık alanında bilgiliyse o kadar kıymetli. Uzmanlık alanına paralel konularda kendisini ne kadar geliştiriyorsa iki katı daha kıymetli. Kısacası gençler bilgiye sahip olma, ona ulaşma, depolama, güncelleme konularında çalışkan olacaklar.

Günümüzde iş hayatı, bilim ve teknoloji, insan ihtiyaç ve beklentileri çok hızlı değişiyor. Bugün doğru, yeterli olan, bir ay sonra yanlış-eksik hale dönüşebiliyor. Bu değişimin bilincinde olmak ve kendilerini sürekli geliştirmek, güncellmek, esnek olmak zorundalar.

Öğrenciler bir yandan okurken derslerini aksatmayacak şekilde çalışmak istediklerinde ne tür işleri tercih etmeliler?

Kenilerine yarı zamanlı işler bulabililer. Kasiyer veya tezgahtar olarak çalışmak verilen hizmetin dışında çalışılan kurum yapısını, iş ilişkilerini incelemek adına bir fırsat. Teknik konularda eğitim görenler uzmanlık alanlarındaki firmalarda yarı zamanlı iş yarayışına girebililer. Artık bir çok firma yarı zamanlı çalışmak isteyen gençlere kapılarını açıyor. Firmaların bu konudaki tek beklentisi istikrar.

Gençlere iş hayatıyla ilgili en büyük tavsiyeniz ne olur?

İşsizliğin ve rekabetin yoğun olduğu iş piyasasında gençlerin ve bütün profesyonellerin başarıya ulaşmak yolunda çok çalışmaları ve fark yaratmaları gerekiyor. Herkesin iş hayatına çıkış noktası ve ilerleme sürecindeki konsantrasyonları çok çalışmak üzerine olmalı, para kazanmak merkezli yaklaşım beklentiler karşılanmayınca özellikle gençlerin kısa sürede motivasyon düşüklüğüne ve işte verimsizliğe neden oluyor. Günümüzde çok çalışmadan, fark yaratmadan hayallerdeki kadar çok para kazanmak hemen hemen imkansız, bu gerçeği başta gençlerin bilmesi gerek.

Nihan Bora’nın yaptığı bu röportaj Hürriyet Kampüs ekinde 4 Mayıs 2010 tarihinde yayınlanmıştır.

Deniz İlbaylı

Merhaba. Ben bir makina mühendisiyim. Bunu ben seçtim. Şanslıyım, çünkü bana ait olan özellikleri sonuna kadar kullanabildiğim, o özellikleri geliştirebildiğim bir mesleğin içerisindeyim. Bana göre mutluluk,  insanın sevdiği iş ile uğraşarak, hayatını sürekli daha ileriye götürmesinde gizli. Mutlaka zorlanmalı insan, meydan okunmalı. Bir şeyler çok kolaysa ve sürekli aynı şekilde tekrar ediyorsa, insan ruhu o noktadan itibaren yaşlanmaya, ölmeye başlıyor. Bu yüzden insanın her zaman çok büyük hedefleri olmalı ve çok çalışmalı.

İnsan daha doğmadan, mesleği belirlenmiş olarak dünyaya geliyor aslında. Ben buna inanırım. Bu yüzden belki de aborijinler, bebekleri dünyaya geldiğinde ona hemen bir isim vermek yerine, bu dünyaya hangi üstün yetenekle geldikleri ortaya çıkana kadar bekliyorlardı. Bazısının güzel resim yaptığını anladıklarında ona, güzel resim yapan anlamında bir isim veriyorlardı. İsimleri onların kendilerini yansıtan bir parçaları oluyordu. İşte ben de çok küçük yaşlardan itibaren alet ve makinalara düşkün biri olarak büyüdüm. Rüyama robotlar girerdi, onlarla oynardım. Evde bir alet bozulsa diye dua ederdim ki benim oyuncağım olsun. Çok kereler, bozulmuş elektirikli bir aleti prize takıp, elimle orasını burasını inceleyip, nasıl çarpılmadığımı hayretle düşünürüm. Bir aborijin ailesinin çocuğu olsaydım bana ne isim takacaklarını merak ederim hep. Ah evet! Aslında benim en göze çarpan özelliklerimden biri de merakımdır. Sanırım bana, merak eden anlamına gelen bir şeyler derlerdi. Ama iyi haber, merakım sadece işimle ve ilgi duyduğum alanlarla sınırlı. İleride bir baba olduğumda çocuğumu bu anlayışla , yani bir aborijin gibi, büyütmek istiyorum. Ona sadece rehberlik etmek için ve içinde bir yerlerde gizli olan o bilgeliği bulana kadar yanında var olacağım. Zaten bu noktadan sonra o kendi yolunda emin adımlarla ilerleyecektir.

Bir makina mühendisi oldum ama bu bir anda olmadı tabii. Ben buna çekildim. Çünkü insan hayatta neye niyet eder, ne ile yaşarsa hayatında bu yönde bir çekim gücü oluşturduğuna inanıyorum. İnsan bunun farkında olduğunda ise, ne düşündüğüne , ne istediğine daha bir dikkat eder oluyor hayatta. Daha sonra işletme alanında yüksek lisans yapmak istedim ve çekim gücü yine benim için çalıştırılarak, bana MBA yapma fırsatını verdi.

Şimdi bir proje mühendisi olarak talaşlı imalatın kalbi sayılacak bir sektörde çok yoğun bir şekilde, 6 yıldır çalışıyorum.  Üretimi çok seviyorum. Otomotiv, havacılık, ağır sanayi, kalıpçılık, gibi bir çok sektörden , çok detaylı iş parçaları üzerinde projeler yapıyoruz. Nasıl daha hızlı (daha kısa sürede, daha çok sayıda), daha ekonomik, daha güvenli işleriz diye düşünüyoruz. Teknoloji bizim alanımızda da çok hızlı ilerliyor ve biz bu hızla kendimizi geliştirmeye, dünyadaki gelişmelerden haberdar olmaya çalışıyoruz. Bilgisayar destekli makinalar, donanımlar, CAD/CAM yöntemleri ile en doğru tasarımı, en doğru işlemeyle birleştirmek  bizim işimiz. Fikstürleri anlamak ve tasarlamak, işlenen malzemeleri tüm detayları ile bilmek, kesici takımların ve tutucu sistemlerinin özelliklerine hakim olmak bizim işimiz. Teknik resim, mühendislik dünyasında konuşulan yabancı bir dil gibidir. Bu yüzden bu dili çok iyi düzeyde bilmek de bizim işimizin önemli bir parçası. Bir teknik resme baktığınızda o parça beyninizde canlanmalı, istediğiniz gibi görebilmelisiniz bu üç boyutlu ayrıntıları. Ayrıca sürekli gelişen imalat yöntemlerini çok iyi takip etmek ve tezgahları (CNC işleme merkezleri, CNC torna ve frezeler vb. ) birer dostunuz gibi tanımanız da gerekiyor. İşte tüm bunlar bir puzzle parçası ise, bu parçaları en doğru şekilde bir araya getirmek de bizim işimiz. Tek bir parça bile yanlış olmamak zorunda, doğru resmin ortaya çıkması için. En azından daha doğrusunu bulana kadar.

Bu hem bilim, hem de sanat. Hem yüksek matematik var, hem de bir resmi okuyabilmek, görebilmek. Hem sol beyin var, hem de sağ beyni kullanmak var. Bazen ince bir ipin üzerinde yürür gibi dikkatli olmak zorunda kalıyorsunuz ama aynı zamanda da bir yere yetişircesine koşmanız da gerekiyor. Çok sevmezseniz asla yapamayacağınız bir meslek bu. Meraklı biri olmalısınız, hem de çok! Teknolojiyi , matematiği, fiziği, kimyayı kısaca mühendislik kavramlarını çok sevmeli ve yatkın olmalısınız.

Gençlere buradan seslenmek de istiyorum.  Bu kadar işsizliğe rağmen üretim alanları halen yeni yeni adayları bekliyor. Sizleri bekliyor. Çok çalışmaya, üretimi artırmaya gelin. Zamanınızı boş işlerle uğraşmak yerine kitaplar okuyarak, düşünerek, kendinizi olmak istediğiniz yere hazırlayarak geçirin. Fark yaratan biri olun, diğerlerinden daha üstün özelliklerle donatın kendinizi, çevrenizdekiler bir dil biliyorsa siz ikinciyi öğrenin. Çünkü burası aynı zamanda meydan okuyucu bir yer. Burada hatalara gösterilen tolerans diğer yerlerdekine nazaran daha dar. Buna hazırlıklı olarak gelin. Cesaretle,  tuttuğunu koparan, ne istediğini bilen, her düştüğünde yeniden ve daha güçlü ayağa kalkan biri olarak gelin. Geldiğiniz zaman göreceksiniz ki, burada alacağınız başarılar size tarif edilemez tatlar tattıracak.

Son olarak, İpek Hanım’a bana bu fırsatı verdiği için çok teşekkür ederim. Amacım sadece, insanın sevdiği işi yapmasının gücünü, önemini ve heyecanını aktarmaktı.  Umarım bir parça da olsa başarmışımdır.

Deniz İlbayli

http://www.denizilbayli.com/

Kaynağım İnsan İkinci Oldu !

2010 Blog Ödülleri dün sahiplerini buldu. Kaynağım İnsan Garanti İş Dünyası Blogları kategori ikincisi oldu 🙂

Bu hafta BÖ’de çok hareketliydi. İlk başta Çarşamba günü Kaynağım İnsan’ın ilk beşe girdiğini eşim İlhan’dan öğrendim. Sonrasında Perşembe akşamüstü yeni bir mesaj geldi : “kaynagiminsan.com isimli blogunuzla Garanti İş Dünyası Blogları Kategorisi’nde dereceye girenlerden biri de siz oldunuz! 🙂 Tebrikler!

İlk üçe girmek beni gerçekten çok mutlu etti. İşin güzel tarafı ilk üçe giren diğer iki blogu yakından tanımam. Ömer Ekinci’nin Geliştrend‘i benim yazarları arasında yer aldığım ve Kaynağım İnsan’ı açarken bana itici güç olan blog. ChatterboxTr ise Afşın Avcı’nın yine mesleki yazımı yayınladığı, yakından takip ettiğim iş blogu. Kısacası ödül sahipleri açıklanırken içimde bütün bloglara yönelik bir benimsemişlik vardı.

Ömer Ekinci ile sonuçların açıklanmasından bir gün önce sohbet ederken bana “Birinci olmazsan üzülür müsün?” diye sormuştu. Ben de “Şu an ilk üçe kaldığım için çok mutluyum, o sırada ne hissederim bilmiyorum” demiştim. Kaynağım İnsan’nın ikinci olduğunu duyduğumda ise içinde bir küçük “cız” hissi uyandı. Sanırım ben gerçekten birincilik bekliyordum. Bu yıl olmadı.

Kategori birincimiz, yazarları arasında yer aldığım Geliştrend’in sahibi sevgili Ömer Ekinci ve üçüncü olan ChatterboxTr’ın sahibi sevgili Afşın Avcı’yı buradan kutluyorum.

Bana oy veren bütün Kaynağım İnsan takipçilerine, değerlendirmeleri ile değerli juri üyelerine, BÖ organizasyonunda emeği geçen herkese ve en önemlisi Kaynağım İnsan’nın teknik süreçlerini yürüten Urbsz ekibine teşekkür ediyorum. 😀

Şimdi gözüm, aklım Altın Örümcek Web Ödülleri‘nde. Kaynağım İnsan ‘En İyi Blog’ ve ‘En İyi İK Sitesi’ kategorilerinde aday adayı. Halen ön elemeler devam ediyor. Altın Örümcek daha kapalı bir organizasyon olduğu için rakiplerimin kimler olduğu hakkında hiç bir fikrim yok … ön eleme sonuçlarını bekliyorum …

Fotoğraf: Yicit