İnternet açısından yaşadığımız karagünlerde, içimizi açan bir kampanyaya Twitter üzerinde rastgeldik[1]. Karagünlerin bir nedeni, hükümetin interneti engellemek için ortaya koyduğu kanun ise, diğer nedeni “bilinçsiz internet kullanıcıları”. Öyle ki, bugün internet hızlarımız dünyanın ortalamasının (en hızlısının değil), 3’de birinde duruyor, fiyat pahalı, fiber yatırım yapılamıyor, kalite düşük ama bunun farkında olan ve şikayet eden, kampanya yapan bilinçli kullanıcı sayısı çok az. İnternet kanununun yeni maddeleri konusunda tepki gösteren sayısı da aynı şekilde fazla değil. Bu açıdan IK Bloggerlarının kampanyasına Twitter üzerinde rastgeldiğimizde heyecan duyduk. “Hala bir umut var demek ki” dedik.
Bu bloggerları ve kampanyalarını turk-internet.com okuyucularına da tanıtmak istiyoruz. Kimbilir belki onların heyecanı ve farkındalığı, başkalarını da harekete geçirir.
Sorularımıza sözcü olarak seçtikleri İpek Aral cevap verdi. Ancak bu cevabı verirken de bizden süre istediler ve grup olarak cevaplandıracaklarını bildirdiler. Bu nokta çok ilginç; malum pek çok meslektaş arasında rekabet olur ama bu grup birbiri ile yardımlaşan ve arka planda koordineli çalışan bir grup. İpek Aral ile +1 TV’nunda Tuluhan Tekelioğlu’nun Gece Masası programında yüzyüze karşılaşma olanağımız oldu[1]. Kendisi “bilgili”, “kelimeleri dikkatli seçen”, “akıllı” bir hanım. Zaten“Kaynağım İnsan” adresindeki blogunu tıklarsanız yazılarından sizler de bunu göreceksiniz. Sorularımıza verdikleri cevaplar ise şu şekilde :
turk-internet.com : IK Bloggerları ne demek? Sizler kimlersiniz? Nasıl bir yapılanmasınız?
İpek Aral : Biz mesleğimiz olan insan kaynakları üzerine internette içerik yani yazı, video, görsel üretip kişisel web sitelerinden yayınlayan bağımsız bireyleriz. Yazdığımız, çizdiğimiz için kendimiz ve okuyucumuz hariç kimseye hesap vermeyiz, kimseden talimat almayız.
Türkiye’de son beş yıl içinde pek çok İK blogu açıldı, şu an bizim takibimizde olan 100 İK blogu var. İnternet Özgürdür hareketi içinde ise 30 İK blog yazarı bulunuyor. Bu 30 İK blog yazarı İnternet Hareketi öncesinde de sık sık farklı nedenlerle bir araya gelen blog yazarlarıdır. Dolayısıyla İnternet Özgürdür Hareketi için birlik olmak belki de en zorlanmadığımız konu oldu.
İK blog yazarları olarak nasıl bağımsızsak aramızda da bir hiyerarşi yok. Hepimizin farklı güçlü olduğunu yetkinlikler var. Durumsal liderlik söz konusu. Birimiz çok iyi yaklaşımlarımızı ifade ederek sözcü olurken, bir diğerimiz iletişime odaklanıyor, öteki çeviriler peşinde koşarken, bir diğeri sosyal ağ hesaplarımız takip ediyor. Hepimizin ortak yaptığı faaliyet ise içerik üretmek.
turk-internet.com : Yeni internet maddeleri konusunda neler düşünüyorsunuz?
İpek Aral : Yeni internet yasasının içeriği, toplumun faydası değil, birkaç kişinin kendi hayatlarına dair kaygıları ile şekillendirilmiş. Hele ki, ikinci yasa tasarısı öncesinde durum korkunçtu. Bir adam bilgisayar başına oturacak ve keyfi site kapatacak, sayfa engelleyecek. Bu yasayı yapanlara çağrımız da zaten bir uyarı aslında; hukuksuzluk Türkiye’de gelenek halini alırsa, gün gelip o hukuksuzluğun onların başını yiyeceğini düşünemeyecek kadar dar görüşlü davranıyorlar.
Bu internet yasası birkaç dar vizyonlu, yaşı ileri, internetin nimetlerinin içinde bulunmayan, internetle nefes almayan insanın başımıza sardığı bir bela. Bizlerin internet hareketlerinin takip edilmesi demek, bir sure sonra hepimizin kategorize edilerek fişlenmesi anlamına geliyor. Kişisel verilere erişmek adına ikinci yasada getirilen mahkeme kararı ile ulaşılabilir yaklaşımı güven uyandırmıyor. Milyonlarca lira rüşvet almış insanların şu an özgür sokaklarda dolaşıyor olması, hukuken neyin uygun, neyin uygunsuz olduğu konusuda bugünün Türkiye’sinde kafaları karıştırıyor.
Ayrıca ikinci yasa tasarısı halen sitelerin kapatılmasında TİB Başkanına “özel hayat” karinesi altında büyük yetki veriyor. “özel hayat” toplumun faydası için göz önüne çıkıyorsa çıkmalı. Devletin yetkilerini üstünde taşıyan bir kişinin rüşvet aldığına dair bir içeriği ben okumak, dinlemek, izlemek hakkına vatandaş olarak sahibim. Bunu TİB Başkanı “özel hayat” diyerek engelleyemez, bu toplumun zararınadır. Bu yasada niyetin ne olduğu çok belli.
turk-internet.com : Kampanyanızı açmaya nasil karar verdiniz?
İpek Aral : Aslında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yasayı onayından önce harekete geçtik. Bizlerin üretme, bilgiye erişme özgürlüğümüze el uzatılması insanların 21. yüzyıl standartlarında gelişiminin engellenmesi demek. Böyle bir yasağın etkileri uzun vadede çok yıkıcıdır. Bu nedenle birinci yasa henüz imzalanmamışken mevcut olan e-posta havuzuna ben bir mesaj attım ve “birşeyler yapmalıyız” dedim. Hemen cevaplar geldi ve ilk aksiyon olarak hareket için bir görsel hazırlayalım dedik. Kendimize bir süre verdik görseli netleştirmek için. Derken biz görselimizi netleyemeden 18 Şubat 2014 tarihinde Gül yasaya onay verdi. Duraksadık, ne yapalım diye düşündük ve “yola devam” dedik. Halen yolda yürümeye devam ediyoruz edeceğiz.
İpek Aral : İnternet Özgürdür Kampanyamızı başlangıçta 7 gün üzerinden planladık. Stratejik Hareket Planımızı oluşturduktan sonra ilk adım olarak çok basit bir kampanya görseli belirledik. Sonrasında çok dilli yayına başlayınca böyle basit ve net bir görselle yola çıkmanın faydasını fazlasıyla gördük.
İkinci adım olarak insan kaynakları uzmanları olarak “insan yetkinlikleri ve Türkiye’nin geleceği odaklı” manifestomuzu kaleme aldık. Görselle birlikte manifestomuzu sosyal ağlarda döndürmeye başladık. Bizimle ilk ilgilenen turkinternet.com oldu. Teşekkür ederiz.
Stratejik olarak attımız dördüncü adım, internetozgurdur.com domainimizi satın almak ve blogumuzu 4. gün itibariyle açmak oldu.
Blogumuz açılır açılmaz manifestomuzu çok dilli yayınlayarak dünyadaki insanlara da mesajımızı iletmek bir diğer önemli kararımızdı.Şu an İnternet Özgürdür blogumuzda 12 dilde manifestomuzu okuyabilirsiniz. Çevirileri yaparken dünya ile işbirliği yaptık. Her dili, o dilin yerlisi çevirdi. Urduca, Hintçe, Farsça, İspanyolca, İtalyanca, Rusça, Portekizce ve diğerleri . Hedefimiz 15 dil. Halen bu yönde çalışıyoruz.
Bizler ne hukukçuyıuz, ne de bilişim teknolojileri uzmanı. Ama blogumuzda bu yönde içerik olması bilgi arayanlara cevap verebilmek açısından çok önemliydi. Avukat Şebnem Ahi, Yazılım Geliştirici Soykan Özçelik bize destek verdiler. Hukuki içeriği hızla İngilizceye çevirdik ve dünya İK’cılarına, basın kuruluşlarına ve medya mensublarına servis ettik.
Sürpriz gelişme olarak Türkiye Korsan Partisi ile bağlantı geliştirdik. Onlar ile ilginç bir yazışma etabımız oldu. Sanırım onların da hiç beklemediği bir çıkıştı İK’cıların sergilediği.. Bizimle yıllardır Türkiye’de varolan internet sansürüne dair oluşturdukları içerik havuzunu paylaştılar. Bu havuz şu anda “Sansür Yazıları” başlığı altında blogumuzda yayındadır. Çok kıymetli yazılar yer alıyor havuzda, meraklısına bakmasını tavsiye ederiz.
Ayrıca hareket içindeki bütün İK’cılar her gün internet yasası hakkındaki düşünce duygularını blogda yayınladıkları yazıları ile Türkçe ve İngilizce paylaşıyorlar.
Hareketin kimler tarafından gerçekleştirildiğini merak edenler blogumuzdaki “BİZ” yazısına bakabilirler.
turk-internet.com : 7 günün sonunda kampanyanız bitmiş mi olacak? Ondan sonra ne yapacaksınız?
İpek Aral : Başlangıçta kampanyayı daha derli toplu hareket edebilmek için 7 gün olarak öngörmüştük. Ancak kampanya sonunda bir harekete dönüştü bizler için ve direnişimize uzun soluklu devam etmeye karar verdik. Bu çalışmaya çok etkin katılan arkadaşlarımız var, içerikleri yayan arkadaşlarımız var. Hepimiz gündelik hayatlarında mesaiye giren insanlarız. Ama bu yol uzun soluklu ve bütün hayatımızı etkileyecek bir öneme sahip. Bu nedenle fikir ve içerik üretmeye, yerli ve yabancı kanallara yayılmaya,, özgürlük mesajımızı iletmeye devam edeceğiz. Hayat mesaimize yeni bir unsur ekledik; “İnternet Özgürdür” diyoruz ve o özgür olana kadar çok çalışmaya devam edeceğiz. Birilerini çok ama çok rahatsız edeceğiz.
Üretimde, tasarımda, iletişimde, ofis ve okul ortamlarında teknoloji ile buluşamadığımız zamanlarda bunalıyoruz, ilkellikten yakınıyoruz.
Teknolojinin iş süreçlerimize kattığı verimlilik artık tartışılmaz. İnternet teknolojilerinin bilgiye erişim ve paylaşımda getirdiği kolaylık da bir bardak suyu kana kana içmek kadar hayatlarımızın vazgeçilmezi.
Peki, manzara bu kadar net iken, önümüze konulan yeni internet yasasının içeriğinde biz neyi tartışıyoruz?
Söyleyeyim;
Gücü elinde bulunduran iktidarın, ‘paçasını kurtarma çabası‘ ile şekillenen dar vizyonunu ve çöpe atılan Türkiye’nin aydınlık geleceğini.
Bu dar vizyon öyle ki, aşağıda sıraladığım ve yazı dizimin ilerleyen bölümlerinde tek tek ele almaya çalışacağım 21. yüzyıl yetkinlikleri ile taban tabana zıt;
1. Açık İletişim
2. İşbirliği
3. Girişimcilik
4. Yenilikçilik
5. Çeşitlilik
6. Sürekli Gelişim
7. Katılımcılık
Bu yazı dizisini yeni internet yasasına karşı çıkan bir TC vatandaşı değil, bir insan kaynakları uzmanı olarak yazıyorum. İşim, insanları anlamak, analiz etmek, onların sistemli gelişimini sağlamak. İnsanların iş hayatlarındaki gelişim ve memnuniyeti sağlayacak her türlü unsuru bulmak, tanımlamak, korumak, sürdürülebilir kılmak benim ana sorumluluğum.
Şimdi ise büyük bir savaş içindeyim. Çünkü sorumlu olduğum insanın parlak geleceğine büyük bir saldırı var. Ülkemiz, bir avuç insanın şahsi menfaatleri için internet teknolojileri kullanımı ve bilgiye erişim dünya standartlarının gerisine itildi.
Tepki vermek, yapılanların nelere neden olacağı üzerine farkındalık yaratmak için hiçbir zaman geç değil. Yazı dizimin 2. bölümünde “Açık İletişim” kavramını ve yeni internet yasasının açık iletişim yetkinliğini nasıl yok ettiği üzerine bilgimi ve görüşlerimi çok yönlü şekilde paylaşacağım.
Temel hak ve özgürlüklerimize sahip çıkmalıyız. İfade ve bilgiye erişim özgürlüğümüzün elimizden alınması aslında geleceğimizin bizlerden gasp edilmesidir.
Biz İK blog yazarları olarak ürettiğimiz içeriklerle inandığımız doğruların sonuna kadar arkasında duracağız. Her ne kadar 26 Şubat 2014 Çarşamba günü İnternet Yasası ile ilgili düzeltmeler TBMM’den torba yasada geçse bile sansürcü yaklaşım halen devam etmektedir.
Yazılarınızın yayınlanması için ne İK’cı, ne de blogunuzun olması gerekmiyor. Değer yaratmak ve “karşıyım” demek için biz platformu herkes için hazırladık. Manifestomuzu okuyarak, yazılarımızı sosyal ağlar da paylaşarak sansürcü yaklaşımlar hakkkında farkındalığı arttırabiliriz.
İnsan kaynakları bloggerları 18 Şubat 2014 Salı günü ‘İnternet Özgürdür Kampyanyası‘na başladı. Hızlı karar aldık, görselimizi hazırladık, manifestomuzu yazdık ve sosyal ağlarda döndürmeye başladık.
Manifestomuzu hızla uluslararası bir çalışma ile 9 dile çıkarttık ve yayınladık. (Türkçe, İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Protekizce, Farsça, Rusça), 3’ü yeni dil de yolda (Arapça, Çince, Hintçe).
Internet is our common area where we intellectually interact.
Watching Turkey gradually go back in terms of fundamental rights and liberties in 21st century’s collaborative, innovative and rapidly developing World has been a matter of severe concern for Human Resources Bloggers.
With full unity, we say “No” to Internet Regulation complying with neither Turkish constitution nor international norms. We are against all kinds of government favored interventions aimed at our common area and limiting human rights and liberties.
We will abide, to the fullest extent, by our desire to adopt the vision as to internet usage internalized by new generations, to trust each other and to proceed to the future with freedom by clinging to benefits of digital world.
İnternet, birbirimize akıllarımızla dokunduğumuz ortak alanımız.
21. yüzyılın işbirlikçi, yenilikçi, hızla gelişen dünyasında Türkiye’nin insan temel hak ve özgürlüklerinin kullanımında adım adım geriye gitmekte olduğunu görmek biz İnsan Kaynakları Bloggerlarını şiddetle endişelendirmektedir.
Gerek Anayasamız, gerekse uluslararası normlara aykırı içeriğe sahip olan İnternet Yasası’na karşı tek nefes olup “Hayır” diyoruz. Ortak alanımıza devlet eliyle yapılacak insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı her türlü müdahaleye #karşıyız.
İnterneti kullanma konusunda yeni nesillerin vizyonuna sahip olmak, birbirimize güvenmek, geleceğe dijital dünyanın faydalarına sarılarak özgür şekilde ilerlemek arzumuzun sonuna kadar arkasında duracağız.
Türkiye’de yeni internet yasası onaylandı ve yürürlüğe girdi. Yasa ifade özgürlüğü ve kişisel verilerin korunması bakımından hukuki sakıncalar içeriyor. Ayrıca internet ekosistemini olumsuz etkileyeceği dile getiriliyor. Getirilen düzenlemeler ise şöyle:
1. Bir internet sitesinde özel hayatın gizliliği ihlal edilirse, doğrudan 4 saat içinde erişim engelleme kararı verilebilecek. Bu kararı mahkemeden önce -devlete bağlı olarak çalışan bir idari kurum olan- Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) verecek ve ardından mahkemeye gidilerek bu karar kesinleştirilecek.
2. Özel hayatın ihlal olduğu gecikmesinde sakınca olan durumlarda, Kurum Başkanı erişim engelleme emri verebilecek. Bu karardan sonra mahkemeye gitmek gerekmeyecek. Yani Başkan emri ile site kapatılabilecek. Diğer yandan özel hayatın gizliliği ihlal edilen durumların ve acil durumların ne olduğu kanunda tanımlanmış değil. Ayrıca yayınlanmasında kamu yararı olan haller de kanunla korunmuş değil.
3. Bir internet sitesinde kişilik hakkı ihlalinde; artık uyar kaldır sistemine başvurmak gerekmeden, Mahkemeden 24 saatte erişim engelleme kararı alınabilecek. Hakim sitenin bir sayfasını ya da gerekli görürse tümünü kapatma yetkisine sahip. Kişilik hakkı ihlal edilenin cevap hakkı da kaldırıldı.
4. Kişilik hakkı ihlali sebebiyle bir site hakkında erişim engelleme kararı verildiğinde, önceden alınmış aynı kararla, yeniden mahkemeye başvurmadan, aynı mahiyetteki başka siteleri de kapattırmak mümkün. Bunun için Birlik yetkilendirildi.
5. Yeni yasa ile getirilen URL engelleme, sitenin sadece bir sayfasını engelleyeceği için olumlu gibi algılanıyor. Ancak bu sistem için kullanıcıların görüntülemek istediği tüm web adreslerinin bir süzgeçten geçmesi gerekir. Bu sistem hem interneti yavaşlatabilir, hem de kişilerin internetteki her hareketinin takip edilmesine sebebiyet verebilir.
6. Tüm erişim sağlayıcılar, kurulacak Erişim Sağlayıcıları Birliği’ne üye olmak zorundalar. Aksi halde faaliyet göstermek yasak. Ayrıca bu birlik üyesi erişim sağlayıcılar, gönderilen erişim engelleme kararlarını uygulamak zorunda. TİB tarafından talep edilen tüm bilgi, belge ve kayıtları da teslim etmekle yükümlüler. Aksi halde ceza uygulanacak.
7. Birlik üyesi tüm erişim sağlayıcılar, URL bazlı engelleme ve alternatif erişim yöntemlerini engellemek için gerekli altyapıyı kurmak zorunda. Yani DNS değiştirmek ve VPN kullanmak da işe yaramayabilir. Ayrıca kanunen masrafı kendilerine ait olmak zorunda, bu altyapılar oldukça pahalıdır ve kullanıcılara yansıyacaktır.
8. Yer sağlayıcılar için getirilen düzenlemeyle, trafik bilgisini saklama zorunluluğu artık 6 ay değil. Minimum 1 yıldan 2 yıla kadar uzatıldı. Eskiden bu verileri sadece belli bir soruşturmaya ilişkin olarak mahkeme talep edebilirdi. Yeni yasa ile TİB talep ettiğinde, yer sağlayıcı bu verileri tümden teslim etmekle yükümlü.
Bu yasa Türkiye’de şuan onaylandı ve yürürlüğe girdi. Ancak sakıncalar tepki topladı ve hükümet yeniden teklif sundu. İkinci teklif henüz yasalaşmadı. Bu sefer de ‘mahkeme kararı olmadan TİB verileri isteyemeyecek, ancak siber güvenlik riski varsa bu verileri talep edebilir’ şeklinde bir madde görüşülüyor. Fakat ikinci teklif de sakıncaları gidermiyor. Çünkü bakış açısına göre internetteki her ihlal siber güvenlik tehdidi kapsamında sayılabilir.
Kaldı ki bu yasanın tümüyle iptali gerekir çünkü ifade özgürlüğüne ve kişisel verilerin gizliliğine aykırıdır. Ayrıca kişilerin haber alma özgürlüğüne ve bilgiye erişme hakkına da devlet eliyle kısıtlama getirmektedir. Tüm bu haklar temel hak ve özgürlüklerdendir ve kısıtlanması hem Anayasa’ya Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne de aykırıdır.
Şebnem Ahi
Avukat
*
FREE INTERNET MANIFESTATION
Internet is our common area where we intellectually interact.
Watching Turkey gradually go back in terms of fundamental rights and liberties in 21st century’s collaborative, innovative and rapidly developing World has been a matter of severe concern for Human Resources Bloggers.
With full unity, we say “No” to Internet Regulation complying with neither Turkish constitution nor international norms. We are against all kinds of government favored interventions aimed at our common area and limiting human rights and liberties.
We will abide, to the fullest extent, by our desire to adopt the vision as to internet usage internalized by new generations, to trust each other and to proceed to the future with freedom by clinging to benefits of digital world.
The new Internet bill has been approved and come into force. In terms of freedom of speech and data protection, the new law comprises some legal inconvenience. Besides, it has been emphasised that the new law will affect the internet ecosystem in a negative fashion. The amendment of the new legislation is as follows:
1. Once the privacy of an individual is violated on a site, the access to that site will be cut off directly within 4 hours. This decision will be given by the Telecommunication Directorate (TIB), which is a state institution, prior to a court order and this decision will be solidified by a court order after taking the action.
2. In the cases of disability of delay on an individual’s privacy violation, the director will be able to order for blocking. There will be no need to take the case to the court after this decision. In other words a web site will be blocked by the director. On the other hand, neither what the situations that violate the privacy, nor what the emergency situations are have been clearly defined. Yet, the cases which are for common good to be published are not protected by law.
3. If a website violates an individual’s privacy, without any application to ‘notice and take down system’, a court order will be given within 24 hours to block the access. The judge has the authority to partially block or if necessary, entirely block a web page. The right of reply of the person whose rights have been violated has also been abolished.
4. Once the decision is made to block the access to a web site due to violation of personel rights, it is possible to have other web sites that have the similar content blocked without any court order. The directorate has been authorised to do this.
5. The URL blockage, which has been brought by the new legislation, is also being misinterpreted since it only blocks only a single page. However, for this system, all the URLs that the users would like to view should be filtered. This system might both slow the internet speed down and result in monitoring the individuals’ activities on the Net.
6. All Internet service providers (ISPs) are now obliged to be the members of the Union of Service Providers which will be established soon. Also, the member providers will have to enforce the orders sent by the Union. They are also responsible of supplying any necessary information, documentation and records that can be demanded by TIB. Failure in doing so will lead to them being penalised.
7. All member ISPs are obliged to form a necessary infrastructure for URL-based blocking and blocking of alternative access methods. This means that changing DNS or using a VPN might not work. Also, by law, ISPs are responsible for the costs of these systems. Since the infrastructure is pricy, it will eventually affect the end users.
8. With the new legislation for hosting providers, the obligation to store the Internet traffic is no longer 6 months. It has been extended to minimum 1 year to 2 years. In the past, only the judiciary had the right to demand the data for certain investigations. With the new law, anytime TIB asks for it, the hosting provider is obliged to hand it in.
This legislation has just been approved and come into force in Turkey. However the inconvenience has attracted the public attention and the government has proposed a new bill. The second bill has not become law. This time the article ‘without any court ruling TIB cannot ask for the data, however this in not the case if there is a cyber risk’ is being discussed. The second proposal does not bring a solution to the inconvenience. With this viewpoint any violation can be counted as a cyber security threat.
Besides, the repeal of this legislation is vital since it is against freedom of speech and privacy of personal data. Furthermore, it brings restriction to people’s freedom of information and their right to reach information. All these rights are among basic rights and freedom; restriction of these rights are against the Turkish Constitution and European Convention of Human Rights.
İnternet, birbirimize akıllarımızla dokunduğumuz ortak alanımız.
21. yüzyılın işbirlikçi, yenilikçi, hızla gelişen dünyasında Türkiye’nin insan temel hak ve özgürlüklerinin kullanımında adım adım geriye gitmekte olduğunu görmek biz İnsan Kaynakları Bloggerlarını şiddetle endişelendirmektedir.
Gerek Anayasamız, gerekse uluslararası normlara aykırı içeriğe sahip olan İnternet Yasası’na karşı tek nefes olup “Hayır” diyoruz. Ortak alanımıza devlet eliyle yapılacak insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı her türlü müdahaleye #karşıyız.
İnterneti kullanma konusunda yeni nesillerin vizyonuna sahip olmak, birbirimize güvenmek, geleceğe dijital dünyanın faydalarına sarılarak özgür şekilde ilerlemek arzumuzun sonuna kadar arkasında duracağız.
Yetenek yönetimi, bir avuç insana, çok özel uygulamalar geliştirdiğimiz, İK’nın en pahalı süreci. Hakkını tam anlamıyla vererek yapıyorum diyen ülkemizde kaç şirket/topluluk çıkar, bilemiyorum.
Ben, yetenek yönetimi ve “yeteneklileri” çok önemseyerek şimdilik bir kenara itiyorum ve size net bir teklifle geliyorum. Haydi, hep beraber şu aşağıda sıraladığım yedi maddeyi şirketlerimizde bütün çalışanlar için hayata geçirelim. Bakın, kısa süre sonra “yetenekli çalışan” tanımınız nasıl değişip, dönüşecek, sayısı jet hızıyla artacak:
1. Bütün çalışanların kişisel farkındalıklarını geliştirelim, (güçlü, gelişime açık yönlerim, ne yapmak istiyorum/istemiyorum, gelecekten ve şirketten ne bekliyorum, hayatımı ne anlamlı kılıyor?)
2. Çalışanları direktifler vererek yönetmeyi bırakıp, onları işler hakkında sorular sorarak yönlendirelim, (koçluk becerilerine sahip yöneticiler)
3. Bütün çalışanların bilgi, tecrübe, kariyer gelişimini sağlamak için yöneticilere mentorluk becerileri kazandıralım, (özellikle orta kademe yöneticilerin ülkemizde şiddetli şekilde çok yönlü -strateji, iş ve insan yönetimi- üzerine gelişmeye ihtiyacı bulunmaktadır. İK bütün iş süreçlerinde ana problemi bu kademe ile yaşamaktadır)
4. Bütün çalışanları yenilikçi düşünce süreçlerine, fikir fırtınalarına, projelere, rotasyona dahil edelim, (açık inovasyon, çok yönlü gelişim)
5. Şirketlerimizde esnek çalışma modelleri geliştirelim, (artık insanları nasıl çalıştıracağımızı düşünmek yerine, onlara nasıl çalışmak istediklerini sormalı, alternatifler sunmalı ve sonrasında onlara bu konuda da koçluk/mentorluk desteği vermeliyiz.)
6. Kurum içinde açık iletişim kültürünü oluşturalım, (bu konuda üst ve orta kademe yöneticilerin yeni kuşakları kapalı iletişim yöntemleri kullanarak kendilerine benzetmeye çalışmaları akıntıya kürek çekmektir çünkü artık teknoloji gibi bir gerçeklik var)
7. Altına yedeğini yetiştiremeyen insanları/yöneticileri terfi ettirmeyelim. (gerçek lider, altında lider(ler) yetiştirebilendir)
Gelelim işin en can alıcı noktasına; kim hayata geçirecek bu yedi maddeyi, kimler verecek kararı ?
Keşke İnsan Kaynakları bölümleri tek başına ayağa kalksa ve yapıyorum diyebilse. Ama diyemez, çünkü bu yedi maddenin sahibi, bu kültürel değişimi yaratacak, sürdürülebilirliğini sağlayacak olanlar şirketlerin patronları, yönetim kurulları, CEO’ları, genel müdürleri, üst ve orta kademe yöneticileridir, aynen yetenek yönetiminde olduğu gibi. İnsan Kaynakları ancak böyle blog yazıları ile insan yönetimi adına patrona/tepe yönetime vizyon sunmaya, vizyon açmaya çalışır.
Yukarıda yazdığım yedi madde bir şirkette hayatta değilse, o şirketteki yetenek yönetimi süreçleri hakkında da konuşmayı ben biraz gereksiz buluyorum.
Dünyanın en güçlü kadınların biri olarak kabul edilen Facebook’un COO’su (genel müdür) Sheryl Sandberg’i iş dünyasındaki kadınlar üzerine yaptığım konuşmalarda hep örnek olarak veriyorum. Dolayısıyla Sandberg’in Türkiye’de piyasaya sürülecek “Lean In – Sınırlarını Zorla” kitabının lansmanına katılmak ve konuşmasını dinlemek üzere davet aldığımda ne kadar mutlu olduğumu, heyecanlandığımı tahmin edebilirsiniz.
Sandberg konuşmasını kitabının giriş bölümünü kavrar şekilde yapılandırmıştı. Çok enerjik ve akıcıydı. Egodan arınmış, ‘kendisine’ yakın duruşu, dinleyicisine dokunma becerisi etkileyiciydi. Onu dinlemeye gelmiş bir salon dolusu insanın da benimle aynı fikirde olduğundan eminim.
Konuşma sonunda maalesef kitabını imzalatacak kadar ortamda kalamadım ama eseri hemen okuma listemin önüne aldım.
‘Lean In – Sınırlarını Zorla’, iyi eğitimli, hırslı ve çalışkan, liderlik yolunda ilerlemek, “masaya oturmak isteyen” bir kadına iş hayatının yaşattığı içsel ve dışsal zorlukları bütün çıplaklığı ile ortaya seriyor. Sherly Sandberg kitabında kadınların ‘kötü kaderine’ değil, kadının iş hayatında kendini konumlandıramamasına, bunun girdilerine ve çözüm önerilerine odaklanıyor.
Kitapta benim en çok beğendiğim noktalardan biri, Sandberg’in iletmeye çalıştığı bütün mesajları bilimselleştirmesi oldu. Onlarca araştırma sonucu, örnek ve istatistikler ile desteklenmiş yaşanmışlıkları okuduğunuzda, Facebook’un başında oturan bu kadının nasıl COO olabildiğini siz de gün gibi anlıyorsunuz.
Sandberg, başarılı ve hırslı bir kadın profili ile hem erkek, hem de diğer kadınlar tarafından “sevilmeyen” insan olmaktan bahsediyor. Eş ve anne kimliklerini taşırken iş hayatında yaşadığı zorlukları, çözüm arayışlarını içtenlikle paylaşıyor. İçinden hiç eksik olmayan “birşeyleri yeterince iyi yapamamak” sıkıntısını ise zihninizde “aynen öyle” onaylaması ile okuyorsunuz.
Kitapta beni en çok etkileyen diğer bir başlık ise, kadınların kariyer yolunda kendilerine bir danışman/mentor bulmak sürecindeki tutumlarının analizi oldu. Sandberg’in konuyu ele alışındaki profesyonellik ilham verici, yönlendirici, çok akılcı. İlgili bölümü okurken “çaktırmadan” size de mentorluk desteği verdiğini farkedip gülümsüyorsunuz.
Sandberg’in iş hayatı Mc Kinsey, ABD Devleti, Google, Facebook gibi devlerde, dünyaca tanınan çok güçlü, başarılı profesyoneller/patronlarla geçmiş, geçiyor. Onun günlük iş hayatına dair paylaştıkları vasıtasıyla bu organizasyonlarda, bu kalitedeki profesyonel ve patronlarla iş, ilişki ve iletişim süreçlerinin nasıl yürüdüğünü satır aralarından takip edebiliyorsunuz. Takdir ediyor, hatta özeniyorsunuz.
Kanımca bu kitabı bütün kadın, bütün erkekler, bütün üniversite öğrencileri okumalı. Lean In – Sınırlarını Zorla sayesinde bazıları yol üstüne, bazıları yola çıkmadan iş hayatı adına akıllarında pek çok pencere açabilirler.
Sherly Sandberg, Lean In kitabı ile kadınların iş hayatındaki konumu tanımlama misyonu adeta üstlenmiş durumda. Kadınların birbirlerini bulup, ekipler kurmaları ve güçlenmelerini hedefleyen Lean In hareketinin web sitesini incelemenizi de tavsiye ederim.