Geçtiğimiz sene bir araştırma yapılmıştı. Araştırmanın sonucuna göre engellilerin %65’i tanımadıkları insanların alaycı sözlerine ve davranışlarına, %42,7’lik kesim ise kamu görevlilerin kötü davranışlarına maruz kaldıkları açıklandı.
İnsanlar bunu duyunca tabii ki doğal ve banal olarak “ah..vah..yazık..günah” gibi tepkiler göstermekten öteye gitmediler. Bunu en iyi ben bilirim çünkü ben İŞİTME ENGELLİ bir insanım. Kimlerden ne gibi laflar işittiğimi ne gibi davranışlara maruz kaldığımı iyi bilirim.
5 senedir iş hayatının içindeyim. İlk 3 sene bana çok iyi ve saygılı davranan büyük bir şirketle çalıştım. Birkaç kendini bilmez dengesiz dışında hiç bir kötü muamele görmedim. Benim ilk deneyimim ve engelli olarak iş hayatında ayakları sağlam basma görevimdi. Bunun altından kalkabildim.
Çalıştığım son şirketten ise raporladığım amir dahil, çalıştığım takımdan tutun İK’ya kadar hepsinden önyargılı davranışlar gördüm. Hayatımda ilk defa “mobbing”in gerçeğiyle yüzleştim. Başta hani olur ya işe başladığınız zaman çalıştığın takımı, ortamı, şirketin işleyişini anlama aşamasındasındır. Daha ilk günden başlayan yanlış anlaşılmalar karşısında yılmadım, sabrettim. Bu insanların dediklerine göre “ilk defa benim gibi biriyle-engelli-çalıştıkları için nasıl davranacaklarını bilememelerinden” kaynaklıydı. Gel zaman git zaman sözlerinin sadece “boş laf” tan ibaret olduğunu davranışlarıyla gösterdiler. Ben her ne kadar işe zamanında gelip işimi yapıp, daha fazlasını öğrenip, takıma yardımcı olup, mesai vaktinde zamanında çıksam da bu yaptıklarım onlara yanlış geldiğini hakaretlerle, bağırış çağırışlarla, korkutma yöntemleriyle, cezalandırmalarla gösterdiler.
Sonuç bu beni yıldıracağına ilk işim bana karşı önyargılı davranan İK’ya şikayet etmek değil Çalışma ve Sosyal Güvenliğe şikayet etmek olmuştur. Şikayetimde bana yazılmış olan chat yazışmalarını, maillerini, yapılan davranışlarının günlüğünü tuttuğumu belirttim. 1 sayfalık şikayet mektubum etkili bir sonuç alarak şirket ile anlaşmalı olarak tüm bağlarımı kopardım.
Engelsiz insanların yaşadıkları mobbing sorunlarının aynısının 2 katını yaşayan engelliler yanlış yönlendirilme ve bilinçlendirilmeme sonucu nasıl bir yol izleyeceğini bilmiyorlar. Gerek ebeveynlerinin ve çevrenin yardımcı olamamalarından dolayı uğradıkları haksızlıklar karşısında ya hayata küsüyorlar ya da psikolojik travmalar yaşıyorlar.
Türkiye’de bu konuda ne yazık ki bilinçlendirme ve öğretiler verecek kurum ya da kişiler yok. Engellilerle ilgili kurumların tek yaptığı iş yerlerinde engelli istihdamı sağlamak ve engelli indirimleri sağlamak v.s. olmamalı.. Engellilerin sosyal sorumlukların arttırılmasına, işyerinde ayakları sağlam basmaları sağlamasına gibi projeler ve ücretsiz toplantılar arttırılmalı..
Bir diğer yanlış ise engellilerlerin sadece engellilerin bulunduğu ortam ile değil engelsiz insanların bulunduğu ortama da uyum sağlayabilmeli.. Engelsiz toplumun da engelli toplumunu kabul etmeyi öğrenirlerse bunun dengede olabileceğinin en güzel örneği olacaktır.
Dün ‘Bi’ Bakar mısınız? ‘ projesinin ikinci etkinliği için Mecidiyeköy Metrobüs Durağı’ndaydık. Birinci etkinliğe kıyasla katılımda ciddi artış vardı. Elliye yakın engelli vatandaşımız (onun üstünde tekerlekli sandalyede katılımcı ile) eylemde hazır bulundu. Basın da geçen etkinlikteki kadar olmasa da kameraları ile olan biteni takip etti. Radikal Gazetesi bugün etkinliği anasayfasıdan duyurdu.
Dün yaşadıklarımızın iki ana değerlendirme açısı var kanımca. Birincisi halkın tahammülsüzlüğü, saygısızlığı, ilkelliği. İkincisi ise Büyükşehir Belediyesinin ‘MODERN’ belediyecilik anlayışı.
Kendi canı yandığında ‘devlet nerede, kim sesimizi duyacak’ diye kendini yerden yere atan insanımız, sıkıntısını 5 dakikalık eylemi ile anlatmaya çalışan engellilere aşağıdaki tepkileri verdi:
“Burada ne işiniz var, sokağa niye çıkıyorsunuz!”
“Gerizekalılar”
“Gidin eyleminizi başka yerde yapın”
Polis “Eylemi bitirin!”
Eylemi bitirip kalabalıktan çıkmaya çalışan engelliler ezilme tehlikesi yaşayınca polislerin verdiği tepki ise “Siz yaptınız, niye yardım edeyim?” oldu.
Şimdi soruyorum:
İnsanlarımızı engelli hakları konusunda bilinçlendirmek için ne yapmalıyız? Özsaygısı olmayan insan ancak diğerine karşı bu derece tahammülsüz, vahşice davranır. Kendisini onun yerine koyamaz, empati kuramaz. Toplumumuza özsaygısını kazandırmak için ne yapmalıyız?
Sizin MODERN belediyecilik anlayışınızı kavramakta zorluk çekiyorum. Acaba son model araçları getirip, yola sürmekle bitiyor mu olay? … Vah benim zavallı İstanbulluma !!!
Sayın Topbaş, sizi bir tekerlekli sandalyeye oturtsak ve metrobüse herhangi bir duraktan binmenizi istesek … kurduğunuz ‘modern’ sistemden çok eminseniz, bu teklifimi eminim reddetmezsiniz, değil mi?
1998 yılında İnsan Kaynakları sektörüne adım atan ve halen İnsan Kaynakları ve Stratejik Yönetim Danışmanlığı yapan İpek Aral Kişioğlu ile, deneyimlerinden yola çıkarak ik profesyonelleri ve yöneticilerin engelli çalışanlara yaklaşımları, engellilerin iş gücü piyasasından neden etkin olmadıkları gibi bir çok önemli konuda sohbet ettik.
Engelli istihdamında suçlu aramak yerine, sorumluluk almanın, mücadele etmenin ve başarı için beklemeden, mutlaka harekete geçmenin daha önemli olduğunu vurgulayan Kişioğlu, hem işverenlerin hem de engellilerin sorumluluk almaları gerektiğini belirtiyor.
Sizi tanıyabilir miyiz?
1972 Ankara doğumluyum. TED Ankara Koleji ve Mülkiye mezunuyum. 1997 yılından beri İstanbul’da yaşıyorum ve çalışıyorum. Bir dönem iş nedeniyle Ankara’ya döndüm ancak mesleki gelişimim açısından İstanbul’da olmam gerektiğine karar verdim.
İK sektöründe ilk ne zaman çalışmaya başladınız?
1998 yılında OBEY Yönetim Danışmanlık’da Türkiye’nin ilk yönetim danışmanı Oktay Bora Yağız ile başladım.
Personel seçimlerinizde en çok nelere dikkat ederdiniz? Ve neden?
Herşeyden önce şirketin, bölümün ihtiyaçlarını analiz ederim. Bu analiz görev tanımı, yetkinlikler, şirketin/bölümün hedefleri bazlı olur. Sonrasında ise ilan veya farklı kanallardan gelen adayların tecrübe, nitelik ve yetkinliklerinin şirket ihtiyaçları ile örtüşüp örtüşmediğini incelerim, en uygun adayı bulmaya gayret ederim. Bir diğer çok önemli konu bağlı olunacak bölüm yöneticisinin karakteri ve beklentileridir. Kimi zaman ‘iyi’ adaylar bölüm yöneticisinin karakterine uymadığı için pozisyona ‘uygun’ olamayabiliyor maalesef.
Engelli adaylara gelecek olursak çalıştığınız firmalarda engelli aday alımlarınız gündeme gelince nasıl kararlar alınırdı? Ve departman yetkililerinin engelli aday alınacağını öğrendikleri zaman yaklaşımları nasıl olurdu?
Engelli adayların işe alımlarında İnsan Kaynakları bölümlerinin konu üzerindeki genel politikalarının şirketin genel tavrında ağırlığı vardır. İnsan Kaynakları bölümleri engelli adayların işe alımında üst kademe yöneticileri ikna etmekle yükümlüdür. Zaten emin olun, hiçbir iyi yönetici engellilerin istihdamında pürüz çıkarmaz. Benim sorumluluğumdaki şirketlerde bugüne kadar engelli adayların nitelikleri ve yetkinlikleri pozisyona uyduğu sürece işe alımlarında hiçbir problem çıkmamıştır.
İpek hanım zaman zaman firma yöneticileri ekiplerinde engelli aday görmek istememek gibi önyargılara sahip oluyorlar. Sizce neden? Ve hiç böyle bir durumla karşılaştınız mı?
Belirttiğim gibi ben İnsan Kaynakları bölümü olarak engelli istihdamındaki net olumlu tavrımı her zaman baştan ortaya koyarım ve yöneticileri mutlaka ikna ederim.
Ancak engelli adayların istihdamına meslekdaşlarımdan kaynaklı birkaç gözlemimi aktarabilirim. Birincisi yöneticiler iş performansından emin olamadıkları için risk almak istemiyorlar. İkincisi neden ise engelli çalışanların bölüme, şirkete entegrasyonunda problem çıkma ihtimali. Belki de bütün toplumda olan bir kaygı bu. Engellilerin çok hassas, hemen üzülen, darılan bireyler olabileceği kanısı hakim. Şirket çalışanlarının onlara nasıl davranmaları gerektiğini bilmemeleri, ürkmeleri “şimdi ne gerek var ortamı karıştırmaya” gibi bir düşüncenin hakim olmasına neden oluyor. Üçüncüsü ise sektörel kaygılar. Hizmet sektöründe eğer müşteri önündeyseniz dış görüntü çok önemli oluyor. Görsel olarak mükemmeliyeti yakalamaya çalışan bir sektörde engellilerin müşteri önünde bulunması tercih edilmiyor.
İşverenlerin zaman zaman engelli adaylara karşı oldukça sert ve kabul edilemez tutumları/yaklaşımları olduğunu gözlemliyor ya da duyuyoruz. Sıklıkla ayrımcılık ve mobbing yapılabiliyor sizce neden?
Bahsettiğiniz tarzda bir durum bir defa yaşadım. Olayda davranışsal problemleri olan bir çalışan arkadaşımız, işteki olumsuzluklardan hareketle diğer iş arkadaşının fiziksel engeli ile sinirle karışık bir tonda alay ediyordu. Ancak bu davranış bozukluluğunu kuruma mal etmemek lazım. Aniden gelişen bir olayda yaşananlar kişiseldir. Çirkin söylemleri geliştiren kişi derhal sert bir şekilde uyarılmıştır. Kanımca birçok benzer durumda da engelli çalışanlara yaşatılanlar o esnada muhattap olunan bireylerin karakter zayıflığıdır. Her şirkette patron ve üst kademe yöneticiler dahil yüzlerce çeşit insan bulunuyor, yüz kişinin yüzü de davranışsal olarak çok akıllı, çok olgundur maalesef diyemiyoruz.
Engelli adayları tanışma ya da iş görüşmesine çağırmadan önce kriter belirlerken ve değerlendirirken neleri ön planda tutarsınız?
Birincisi size çok önemli bir tespitimi belirteyim. Engelli aday başvurusu çok az alıyorum. Dolayısıyla çok sık engelli adaylarla görüşme yapma imkanım olmuyor. Kendi kendime de hep soruyorum “neden” diye. Pratiğe gelince, olası bir beyaz yaka iş görüşmesinde engelli aday ile engelsiz adayın zihinsel üretimi konusunda bir ayırım yapmıyorum. Eğer görüşme işçi pozisyonu için ise engelli adayın fiziksel engel yüzdesinin işin minimum gereklerini karşılayıp karşılayamayacağına bakıyorum.
İşverenler nedense engelli adayları hep basit, vasıfsız ve gözlerden uzak tutacak pozisyonlarda görevlendirirler neden?
Ben buna katılmıyorum. Bahsettiğiniz durum hizmet sektöründe müşteri ile yüzyüze iletişime geçen çalışanlar için geçerli olabilen bir durum sadece çünkü bu sektörde engelsiz çalışanların bile fiziksel görüntüsüne müşteriye hoş görünebilmek adına müdahale ediliyor. Bu aşamada da müşteri önünde mükemmeliyeti arayan firma engelli çalışanı sahneye sürmek istemiyor, onu sahne arkasında çalıştırmayı tercih ediyor. Ama bu tercih engelsiz çalışanlara yönelikte de yapılır.
Bir önceki soruma katılmadınız. Bu arada engellilerin diğer çalışanlar gibi kariyer yapma hakkı olmasına rağmen ülkemizde bu konuda engellileri üst kademelerde göremeyiz? Ya da fırsat eşitliği sunulmaz. Peki bu yaklaşımdan kurtulmak için hem işverenlere hem de engellilere düşen görevler neler?
Ben açıkçası size bu konuda da katılamayacağım. Size engelli aday başvurusu ne kadar az aldığımı belirtmiştim. Buradan hareketle daha işe bile başvurmayan yani savaşa bile girmeyen engelli arkadaşlarımızın “bizi üst pozisyonlara getirmiyorlar” gibi bir yaklaşımda bulunmalarını gerçekçi bulmuyorum. Kendisini yetiştirmeyen, nitelik katmayan engelli adaylar büyük rekabet yaşanan iş piyasasında elbette varolamazlar. Benim iş görüşmesi yaptığım engelli adaylardan biri Bilgi İşlem Müdürlüğü pozisyonuna yönelikti. Bu adayımın niteliği arayışıma uymasına rağmen adayın maaş beklentisi çok yüksekti. Pozisyondaki müdürden sık sık seyahat etmesini isteyecektik. Adayım tekerlekli sandalyedeydi ve ciddi bir hareket kısıtı bulunuyordu. İşte bu adayım üniversite bitirmiş, teknik donanımı üst seviyede biriydi, ben onu beğenmeme rağmen iki önemli nedenden dolayı işe alamadım. Ama biliyorum ki, o nitelikleri ile sadece ofis çalışması yapılan ve maddi beklentisini karşılayabilecek bir işyerine rahatlıkla işe girmiştir. Beklentilerinizi karşıladığı aşmada siz adaya engelli olarak bakmıyorsunuz. “Uydu” veya “uymadı” diyorsunuz.
Engelli adaylarla iş görüşmeleri sırasında ve çalışken yaşadığınız, unutamadığınız anılarınız var mı?
Tabii ki var. Ve hepsinin ana fikiri “insan yeter ki istesin, engeller vız gelir” cümlesi üzerine kuruludur. Engelli arkadaşlardan benim tek isteğim kendilerine güvenmeleri, ne istediklerini kafalarında netleştirmeleri ve bu yolda çaba sarfetmeleri, kendilerine nitelik katmaları. Ben “sen orada çalışamazsın, seni işe almazlar” diye olumsuz söylemlerle iş görüşmesine gönderilen ve yüksek oranda fiziksel engelli birçok adayımı gözlerindeki ve konuşmasındaki çalışma azmini görerek, duyarak da işe aldım. Hepsi de başarıyla ve azimleri ile bütün şirkete örnek olarak çalıştılar, halen de çalışıyorlar.
İş dünyasında engellilere ücret politikasında ne yazık ki eşit davranılmadığını gözlüyoruz. Bu konuda engellilerden ciddi anlamda şikayet alıyoruz. İşverenlerin bu tutumundan vazgeçmeleri için neler söyleyebilirsiniz.
Bu gibi uygulamaları olan firmalarla bana göre savaşmak gerekir. Yani yazılı dilekçe devletteki ilgili kuruma şikayet etmek. Engelliler kendi haklarını aramak yoluna mutlaka girebilmelidir. Bu hızlı dünyada hepimiz kendi haklarımızın peşine düşmeliyiz yoksa kimse bir diğeri için enerji sarfetmeye çok meraklı değil. Devletin bu konuda ciddi yaptırımlar getirmesi ve denetimlerini arttırması gerektiğini düşünüyorum. Birkaç tane büyük ceza verilse ve iş müfettişleri işlerini daha disiplinli/idealist yapsalar işverenler de kendilerine çeki düzen verir.
Sizce özel sektörün engelli aday açığı olmasına rağmen engelli çalıştırmayıp ceza ödemesi ya da 50 çalışan yerine 48 çalışan sınırında kalarak yeni şirketler açmaları gibi yaklaşımlarının altında yatan gerçekler neler?
İşverenlerin engelli çalıştırmak istememelerinden ziyade ben işverenin bu limite girip çalıştıracak uygun engelli bulamamaları faktöründen bahsetmek istiyorum. Belirttiğim gibi beyaz yaka kadrolar için çok az engelli aday özgeçmişi geliyor önümüze. Mavi yaka dediğimiz işçi kadrolarda ise fiziksel emek ağırlıklı oluyor. İşverenin minimum seviyedeki fiziksel emek ihtiyaçlarını karşılayacak engelli aday inanın çok az geliyor işverenin karşısına. Birçok işveren uygun engelli çalışan bulamadıkları için ceza almamak için dediğiniz uygulamalara başvuruyor. Ben israrla engellilerimizin işgücü piyasasına girmekte çok da istekli olmadıklarını düşünüyorum. Ya aileleri ve yakın çevrelerinin geliştiridiği negatif söylemler “yapamazsın, başaramazsın, seni almazlar”, ya kendilerine olan güven eksikliği, ya da nitelik olarak kendilerini geliştirmemeleri, bir çeşit kurban psikolojisi onları aktif ve akresif şekilde iş aramaktan alıkoyuyor. Bu arada işverenin elindeki iş imkanlarını beğenmeyen engelli adaylardan da bahsetmiyorum. Ben biraz da engellilerin iş arama, iş bulma, işte kalma konusunda kendilerini sorgulamalarını istiyorum açıkçası. İş piyasası bir mücadele, rekabet arenası, herkes için.
‘Doğru personel devamlılık ve verimliliği getirir’ sözünden yola çıkarsak bir firmanın karlılığının arttırılmasında doğru personel alımı ve yönetiminde İK çok önemli bir rol oynar. Konuyu buradan düşünecek olursak %3 engelli çalıştıran firmalarında engelli adayların tüm SSK primlerini devlet karşılar ve ayrıca %3’ün aşılması durumunda da devlet yine her engelli adayın %50 oranında SSK primini hazine tarafından karşılar. Bu durum işverenler için çok önemli bir katkıdır. Ancak neden bu ayrıcalık işverenler tarafından doğru yönetilmez?
Engelli aday başvurusu bu kadar az olursa elbet yönetilemez. Ben engelli adaylara iş piyasasına, arayışına aktif olarak girmelerini, kendilerinin niteliksel gelişimlerine önem vermelerini, engelli ailelerin iş arama aşamasında güven kırıcı olmaktan ziyade motive edici olmalarını rica ediyorum. Engelli olmak hayal kurmaya engel değildir. Hayal kursunlar çalışmak adına ve hayallerini gerçekleştirmek için köşelerinde oturup beklemesinler, harekete geçsinler, imkanlarını zorlasınlar. Eğer etrafımızda başarılı, kendini yetiştirmiş, geliştirmiş engelliler görebiliyorsak, demek ki yapılabiliyor anlamına gelir. Başarılılar ne yaptı da başardı, araştırsınlar, ilham alsınlar. Yılmasınlar. Engelsiz milyonlarca işsiz varken, gerçekçi baksınlar dünyaya. İşlerinin zor olduğunu bilsinler. Zor ama imkansız değil.
Diğer ülkelerde 15 ya da 20 gibi çalışan sayısına ulaşan işletmelerde %6 ve hatta %8 gibi yüksek oranlarda engelli çalıştırma zorunluluğu var. Ülkemizde ise bu oran 50 çalışana ulaşan her işletmeye %3 engelli çalıştırma zorunluluğu getirmektedir. Sizce özel sektör ve kamuda engelli adayların aktif olarak iş hayatına katılabilmelerini sağlayacak daha kalıcı çözümler için neler yapılmalı?
Kesinlikle. Bizim ülkemizde İnsan Hakları uygulamaları çok geri seviyede. Bu seviyeyi üste çekmek için engelli vatandaşlarımızın da organize olarak tepki vermeleri, haklarını aramaları lazım. Büyük metropoller ve bütün Türkiye’de geniş katılımlı, eş zamanlı bir Engelliler Mitingi düzenlense, binlerce insan sokaklara dökülüp yürüse, konuşmalar yapılsa, devlet ile oy peşine düşen siyasiler üzerlerinde bu konuda ciddi baskı hissetseler, eminim bir fark yaratılır. Ayrıca dünyadaki engelli kuruluşları ile işbirliği yapılsa, bilgi ve tecrübe alışverişine girilse, kullanılan mücadele yöntemleri ve global anlamda ses duyurmak açısından büyük gelişimler sağlanabilir. Engelli ailelerine de büyük iş düşüyor. Engelli çocuklarını “yapamazsın, başaramazsın” gibi söylemlerle veya kaygılarla gerçek hayattan uzaklaştırmasınlar, onları eğitim hayatlarını tamamlamaları için zorlasınlar, gelişim ve mücadelerine destek versinler.
Şimdi de Engelsizkariyer.com’a gelecek olursak ilk ne zaman duydunuz? Ve düşünceleriniz neler?
Sosyal medya kanalı ile tanıştığım engelli bir arkadaşım sayesinde öğrendim. Ben bir sohbet esnasında “neden sadece engelli adaylara yönelik bir iş ilanı sitesi yok” diye sormuştum. Simto Alev bana “Var, Engelsiz Kariyer” diyerek sitenizin bilgisini ve adresini vermişti.
Son olarak Engelsizkariyer.com aracılığı ile herkese vermek istediğiniz mesaj var mı?
Var, hem de bir değil, birden çok önemli mesajım var;
“Zaten bize iş vermiyorlar” gibi bir önyargı ile baştan kendilerini demotive etmesinler.
Eğitimlerini mümkün mertebe tamamlasınlar.
Entellektüel gelişimlerine özen göstersinler.
Ofis ortamlarında bulunabilecekleri konularda uzmanlaşmak üzere, örneğin muhasebe, personel, satınalma, idari işler, insan kaynakları, lojistik, kendilerine yatırım yapsınlar, kitap alıp okusunlar, kurslara gitsinler.
Farklı ortamlarda (internet, gazete) çıkan iş ilanlarına yılmadan, korkmadan, ‘beni almazlar’ önyargısından sıyrılarak başvursunlar, hiçbir zaman entellektüel sermaye olarak kendilerini engelsiz adaylardan farklı görmesinler. Bu bir alışveriş, aday kendini farklı/yetersiz görürse, işe alacak kişi de farklı görür, öyle davranır.
Çok büyük rekabetin yaşandığı iş piyasasına girmeye çalıştıklarının bilincinde olsunlar, aşırı iş seçicilik lüksü artık kimsenin yok.
Engelli vatandaşların yeni bir düzenlemeyle kamudaki istihdamı kadro sınırlamasının dışında bırakıldı.
Bu kapsamda 2010 yılı içinde kamuya toplam 38.192 engelli memur alınabilecek.
4857 nolu İş Kanunu 30. maddesi gereğince dolu kadro sayılarının yüzde 3’ü oranında engelli çalıştırmak zorunda bulunan, ancak kadro sınırlamasına takılan kamu kurum ve kuruluşları, 2010 yılı içerisinde engelli kontenjanlarının tamamını doldurabilecek. Bu da yeni yılda 38.192 engelli vatandaş kamuda işe yerleştirilecek anlamına geliyor.
Bugün “Bi Bakar mısınız?” etkinliği için saat 13:00’de Cevizlibağ Metrobüs durağında buluştuk. Etkinliğin amacı sayısı 8,5 milyonu aşan engelli vatandaşımızın gündelik hayatta karşılaştıkları zorluklara kamuoyunun dikkatini çekmekti.
Bilindiği üzere metrobüs İstanbul yaşantısına girdiği andan itibaren hızla çok önemli bir toplu taşıma aracı haline geldi. Ancak İstanbul’da yaşayıp, sayısı milyonları bulan engelli vatandaşlarımız gündelik hayatlarını kolaylaştırabilecek, zenginleştirebilecek bu aracı kullanmak imkanına maalesef sahip değiller. Biz de bugün yaptığımız etkinlikte bu imkansızlığa vurgu yapmak istedik. Etkinliğe katılan sağduyulu sanatçılardan biri Tan Sağtürk’tü. Medyanın da yoğun ilgi gösterdiği etkinlik süresince tekerlekli sandalyedeki engelli katılımcılardan Filiz Gülci üst geçidin yüksek merdivenlerinden yukarı taşındı, ardından durağa indirildi. Ancak bırakın metrobüse ulaşmayı, tekerlekli sandalye ile bankodan geçmek bile neredeyse imkansızdı. Dİğer tarafta ise Simto Alev kameralara karşı kendisine yöneltilen sorulara cevap verdi.
Sözün özü “gelişmiş, modern belediyecilik” söylemleri ile yola çıkan, seçim alan politikacıların sıfır puan ile sınıfta kaldığı birgün yaşadık bugün Cevizlibağ’da.
Özürlüler Vakfı adına yürütülen, internet kullanıcılarının gönüllülük esasına dayanarak katılım sağladığı, online ve offfline bölümlerden oluşan, geleneksel medya ve ünlüler tarafından da desteklenen, bütünleşik bir iletişim ve etkinlik çalışması.
Hiç düşündünüz mü 20 adet tekerlekli sandalyeli ve görme özürlü bir araya gelip İstanbul içinde bir yerden bir yere gitmek istese ne olur ?
Biz düşündük ve dedik ki, 20 tane tekerlekli sandalyeli ve görme özürlü arkadaşımızla birlikte metro, otobüs veya metrobüs kullanarak gezintiye çıkalım.
Bu kent bizim için olduğu kadar, özürlüler için de insanca yaşama hakkı sunabiliyor mu bir görelim. Yaşadıklarımızı sosyal medya ve geleneksel medyada anlatalım. Çektiğimiz görüntüleri ve anılarımızı insanlarla paylaşalım. Nüfusumuzun %12.29’unu oluşturan özürlülerimizin yerel ve genel yönetimler tarafından ne kadar umursandığını, nelerin doğru nelerin yanlış olduğunu birlikte saptayalım ve özürlülerin karşı karşıya olduğu ayrımcılık konusunda kamu bilinci oluşturalım.
Projenin Amacı :
Toplumsal yaşamda özürlülerin ulaşım ve benzeri alanlarda maruz kaldıkları ayrımcılık ve karışı karşıya oldukları zorluklar hakkında çalışmalar yaparak farkındalık yaratmak.
Özürlü insanların hayatlarını kolaylaştıracak yöntemler üretme konusunda kamuoyu oluşturmak.
Belirli periyotlarla Tekerlekli Sandalye’de yaşanlar, Görme ve İşitme Engelliler ile birlikte; Özürlüler Vakfı önderliğinde sosyal medya kullanıcılarının ve tanınmış simaların da katılımıyla, ses getirecek sokak etkinlikleri gerçekleştirmesi esasına dayanır.
Etkinlikler İstanbul sınırları içerisinde üç ayrı bölge ve civarında yapışır: Kadıköy, Beşiktaş ve Bakırköy.
İsteyen herkes blogumuzu takip ederek etkinlikler hakkında bilgi sahibi olabilir ve bize katılabilir.
.
İlk Etkinlik: 21 Kasım Cevizlibağ Metrobüs Etkinliği
Etkinliklerimizden ilki, Metrobüs’te yaşanan sıkıntılara dikkat çekmek için yapılacaktır. Metrobüs hatları içerisinde yalnızca belirli duraklarda özürlüler için ulaşım imkanı sağlanmakta, fakat tüm duraklarda bu imkan sağlanmamaktadır.
Hal böyle olunca; metrobüs kullanarak bir yerden bir yere gitmek isteyen tekerlekli sandalyeli, dönüp dolaşıp ancak bindiği durakta yada alakasız bir durakta inebilmektedir.
İlk hedefimiz bu ayrımcılığa dikkat çekmek için metrobüs kullanarak gezintiye çıkmak olacaktır!
Program
Etkinlik Yeri: Cevizlibağ Metrobüs Durağı
Buluşma Saati: 13.00 (Cevizlibağ Metrobüs Durağı)
Etkinlik Saati: 13.30 – 15.30
Güzergah: Metrobüs Hattı
Notlar
• Sorularınız için 02122638828 numaralı telefonu arayarak detaylı bilgi alabilirsiniz.
Nasıl Bir Etkinlik Olacak?
Hiç düşündünüz mü 20 adet tekerlekli sandalyeli ve görme özürlü bir araya gelip, bir Cevizlibağ’dan metro ile Mecidiyeköy’e gitse ne olur ? Biz düşündük ve dedik ki bir deneyelim. Tekerlekli sandalyeli ve görme özürlü arkadaşımızla birlikte metrobüs kullanarak bir gezi yapalım.
Biz bir yerden bir yere gitmeye, metrobüse binmeye, kendimize yer bulmaya çalışırken neler yaşanacak bir düşünün.Metrobüs belki duracak, belki basıp gidecek… İnsanlar işine gücüne geç kalacak ve daha neler neler….
Elbette fotoğraf makinalarımız, kameraman arkadaşlarımız, basın ve o gün orada bizimle bulunacak olan ünlüler de bütün olan biteni kayıt altına alacak. Biz de tüm yaşananları daha sonra hem bu blogda hem de erişebildiğimiz tüm mecralarda paylaşacağız.
.
Ben orada olacağım, herkesi katılmaya davet ediyorum 😀
Türkiye nüfusunun %10’unun Engelli olduğunu ve Engellilerimizin istihdam edilmelerine yönelik 4857 nolu İş Kanunu 30. maddenin içeriğinden önceki yazımda bahsetmiştim.
Hatta Engellerin istihdamına yönelik özel bir web sitesi olması gerekliliği üzerine de bir yazı yazmaya kararım vardı. Ama sevgili Simto Alev böyle bir web sitesinin varlığından beni haberdar etti. Engelsiz Kariyer çok önemli ancak işgücü piyasasında henüz duyulmamış bir girişim. Duyanlar duymayanları lütfen haberdar etsin 🙂
Geçen haftanın Hürriyet İK’sında ise Adecco Fransa’nın Engelliler için özel ajans haberi ilgimi çekti, ‘darısı Türkiye’ye’ dedim.
Engelliler ile çalışmak birçok vakada insana büyük hayat dersleri verebilecek nitelikte. Engelimiz olmadığında sahip olduklarımızın kıymetini maalesef bilmiyoruz ve kendimizi adeta israf ediyoruz hem fiziksel, hem de psikolojik bakımdan. Çoğu zamanda önemli hayat dersleri hiç beklemediğiniz anlarda karşınıza çıkıyor. En azımdan benimki böyle olmuştu.
Fabrikaya toplu işçi alımı yapıyordum. Erkek ve kadın aday etapları ayrıydı. Ne yalan söyleyeyim, kadın adaylarla görüşmek her zaman daha keyiflidir çünkü görüşmeye tertemiz, özenli gelirler. Aynı özen erkek adaylarda nadiren vardır.
Görüşme programımda beş yüzün üstünde aday vardı ve günde 60-70 civarı ile ancak tanışabiliyordum. Seri ilerleyen görüşmelerde gün bitişine doğru bende de yorgunluk belirtileri başlıyordu. Bahsedeceğim engelli aday ile görüşme etabının sonunda, yani artık başımdaki ağrı gözlerime vurduğu sırada tanıştım.
Kapıdan içeri koltuk değneği ile tek bacağı olmayan güzel yüzlü, maskulen tavırlı zayıfça bir kız girdi. Kaba ve abartılı üslüpla “Oturabilir miyim?” diye sordu. Böyle zamanlarda aklıma bir sürü espri gelir ama aday kaldıramayabilir diye ağzımı açmam. İçimden “Lütfen dövme beni” dedim elimle oturmasını işaret ederken.
İsmini iznini almadığım için kullanamayacağım aday daha benim konuşmamı beklemeden gayet sert bir tavırla “Benim bacağım olmayabilir ama her işi yapabilirim” diyerek söze başladı. Sonrasında doğuştan engelli olduğunu, İzmit depreminde ailesinin birçok ferdini kaybettiğini öğrendim. Onu babası kurtarmıştı, karşı dairedeki amcası ve kuzenleri hayatlarını kaybederken. Şimdi ise çalışmak istiyordu ve hareket kısıtından dolayı evi civardaki arayışı olumsuz sonuçlanmıştı. Bizim fabrikanın açılacağını duyunca hemen başvurmaya karar vermişti ama etrafındakiler ona “orası büyük fabrika, seni almazlar” demişlerdi. O kendisine ve başarabileceğine inanıyordu. Ona ‘okumak zorunda değilsin’ demişlerdi, o liseyi bitirmişti.
Ona olası tek çalışma yerinin paketleme olabileceğini ve orada da ayakta durması gerekeceğini söyledim. Normal bir insan bile 8-10 saat ayakta kalmakta zorlanırken bunu nasıl başaracağını sordum. Yüzü düştü, gözlerindeki meydan okuyan bakış yok oldu ve “Yapabilirim” dedi sadece.
Elimdeki başvuru formuna baktım uzun uzun, daldım gittim. Onu düşledim paketlemede. Kolileri indirip kaldırırken, bantlarken, ürün sepetlerini taşırken, boşaltırken, koli başlarında eğilip doğrulup ürün yerleştirirken … nasıl olabilirdi ki? … sonra aklıma birden onu bir sandalyeye oturtmak geldi, ürünlerdeki çapakları temizleyebilirdi … ve gülerek bakışlarımı formdan kaldırıp gözlerinin içine baktım, “Benden haber bekle” dedim.
Onbeş gün sonra işbaşı eğitimlerini verirken ürün çapaklarını temizlemekten sorumlu ‘yeni paketleme elemanımızdaki’ heyecanı görmek, yaşadığı mutluluğu paylaşmak ne güzeldi. Beni her gördüğünde asker selamı ile “Merhaba İpek hanım” demesi ne farklıydı. Kanımca bu işe alımda kazanılan sadece işgücü değil, insanın kendisiydi. Her ne koşulda olursa olsun yaşamanın çoşkusuydu.
Herkesin yüreklerindeki başarma inancının hiçbir zaman yokolmaması dileğim ile …
İpek’in “Engelliler ile çalışmak – I” yazısı FriendFeed‘e düşer düşmez yorum yazanlardan biri oldum. Yoruma yorum derken, hoş da bir sohbet oluştu. Bu noktada İpek’in zarif teklifi ile bir şeyler yazıyorum. IK konusunda pek de söz sahibi değilim. Ancak konudan da çok fazla uzaklaşmamak için bir engelli olarak (diğer deneyim yazılarımdan farklıca) kendi tecrübe ve gözlemlerimle çalışma hayatından, patron ve engelli işçi ilişkisinden bahsedeceğim. Yazı, bir bakıma FriendFeed yorumlarımın daha derli bir hali olacağından, “hep aynı şeyleri yazıyor bu adam da” hissini verebilir. Aldırmayınız.
En amatör, önemsiz denebilecek iş tecrübelerimi de hesaba katarsak, 14-15 yaşımdan beri aktif olarak çalışıyorum. Son 4-5 yıla bir miktar ajans tecrübesi de kattım. 2.5 yıldır ise düzenli bir maaş ile tamamen faal olarak çalışıyorum. Bu süreçte pek çok defa iş aradım, pek çok defa reddedildim ya da bir kaç defa işe alındım. Her biri, “engelli çalışan” ve engelli/engelsiz işveren ilişkisi için de birer tecrübeydi.
Yukarıdaki paragrafta “engelli çalışan” sıfatını kullandım. Fakat olması gereken, yalnızca “çalışan”dı. Zira 10 yıllık tecrübelerim süresince ofise gidemiyor oluşumu yoksayarsak, engelim işime bir an dahi mani olmadı. Pek çok işimin “freelance” sürdüğünü gözetirsek de hiçbir şekilde mani olmadı.
Eğer yapılacak iş ve engel durumu bir biriyle orantılı değilse, hiçbir şey işe mani olmaz. Benim engelimin büyük bölümü bacaklarımla ilgili. Elimi, kolumu, gözümü, “beynimi” kullanabiliyorum. Pedallı bir dikiş makinesi kullanan terzi, A Milli Takımı’nda oynamak isteyen bir futbulcu olmayı düşünmediğim sürece hemen her işi yapabilirim. Diğer tüm engelliler gibi.
Ancak işveren cephesinde -ve toplum genelinde- durum böyle algılanmıyor. Hep bir “sen çalışamazsın”, “işimize yaramaz” düşüncesi hakim. İlginç olansa, bu düşünce var olduğu sürece bireyde yarattığı hissiyat ile doğruluğunu koruyacak. Eminim size de birileri işlerine yaramayacağınızı öğütlerse, işe yaramadığınızı düşünürsünüz. Al sana kısır döngü…
Bu noktada, her şeyden önce işverenlerin fikirlerini değiştirmesi gerekli. Engelli, şişman, uzun, kısa, kel, eğitimsiz… Her birey işini doğru yaptığı sürece, kurum için işe yarardır. Bir iş ilanı verilir. Eğer CV istenilen kriterleri karşılıyor ve görüşme için üst sıraya çıkmışsa, engel ya da kilo gözardı edilmelidir. Çok şanslıyım ki, doğru adamlarla çalıştım ve çalışıyorum. Fakat çok defa da bu şekilde reddedildim.
İşverenlerin tamamen yanlış bir fikir yapısına sahip olduklarını ve hatalı olduklarını dillendirmeye, 3-5 cümle ile anlatmaya çalışsam da; işverenleri haklı çıkaracak durumlar da var. Bu noktada iki temel öğeden bahsedebilirim.
Biri, tamamen iş veren kaynaklı. Bir engelliyi istihdam ederken, yalnızca yasal zorunlulukları gözönünde bulundurmak, “sen bizim işimize yaramazsın ama yasa gerekli kılıyor” deyip işe almak ve hatta “sen işe gelme, çalışma; biz paranı verelim” diyecek kadar ile gitmek ve onur kırıcı olmak ya da önceki paragraflarda da sözettiğim gibi, bireyden bir verim beklemeyip demoralize etmek. Oysa zaten hangi biriniz hiç keyifsizce çalışabilirsiniz ki? Bir engelliye diğerlerinden fazla olmayacak kadar ihtimam göstererek kesinlikle düşünülen işgücü ve para kaybı önlenebilir.
İkincisi ise, tamamen engelli kişi kaynaklı. Bugüne dek çok fazla projede ve bir kaç işte çalıştığımdan bahsettim. Çalışma hayatımda da bir çoğunuz gibi hatalar yaptım. Kimi fark edilmeyecek kadar küçük, kimi proje için çok önemli olacak kadar ya da sadece biraz zaman kaybettirecek kadar küçük hatalar. Bunların sonucunda da yine bir çoğunuz gibi üstlerimce azarlandım, tartıştım. Pek çoğu makul, bazıları dozunu aşıp tehdite varan cinsten şeylerdir. Kiminde hatamı kabul ettim, kiminde hakkımı savundum. Fakat tüm tartışmalar, iş sınırlarında kaldı. Hepsi ilgili işe dairdi.
Fakat görüyorum ki; özel ilgi bekleyen, kimi zaman acındırmaya giden, hata yaptığında bunu engeline bağlayan, “ben engelliyim, hata yapabilirim. patronum bunu gözardı edebimeli” şeklinde düşünen engelliler de çok az değil. Oysa kurum için sorun oluşturan bir durum varsa, olağan iş etiği çerçevesinde gereği yapılmalı aynı zamanda. Bu düşünce, memur olup sırtını devlete yaslama gibi kendini sağlama alma dürtüsü, işveren için hiç de kabul edilir olmamalı. Ben işini doğru yapmayan fakat engelli diye fazlaca ihtimam bekleyen biri ile çalışmak istemezdim.
Bunca yazıyı özetlersek; Engelli kişi kendisinin, patron işçisinin engelli olduğunu unutursa; her iki taraf için de kişi “engelli çalışan” değil, “çalışan” olur. Hatta belki bunca baskının üstüne gelen rahatlama kişiyi “çok çalışan” yapabilir.
Aslında yazı boyu anlattığım bir çok detay, engelli olmayan kişilerle de örtüşüyor. Yazının engelli odaklı olmasının önemi ise şurada: Net bir sayı verilmese dahi, Türkiye’de en azından 10 milyon engelli var. Bunlardan yalnızca bir elini kullanamayacak, biraz topallayacak kadar -nispeten- küçük engellere sahip olanlar dahi, engellenerek “işsizlik engeli” gibi daha büyük engeller kazanıyor. (engellilik sebebiyle işsiz kalmak, ülkedeki işsizlik sorunundan farklıdır.) 10 milyon engelli, aileleriyle birlikte (en azından bir anne/baba/eş ile) neredeyse 30 milyon can demek. Bu neredeyse ülkenin yarı nüfusudur. Çok korkunç..
Sadece, düşüncelerinizin sizi engellemesine izin verip, faklı engeller kazanmayın. Her şey çok daha güzel olacak…