İpek Aral tarafından yazılmış tüm yazılar

İşveren Markanız Ne Kadar Güçlü?

Ben sevdiği markalara sadık bir tüketiciyim.  Bu sadakatimin gerisinde kullanmayı tercih ettiğim markaların benim ihtiyaçlarımı takip etmeleri,  bana güven vermeleri, kendilerini sürekli geliştirerek hayatıma artı değer katmaları ve elbette fiyatları var.

Yukarıdaki paragraf hiç kimse için yabancı değil. Ürün ve hizmetler piyasasına yönelik çok geçerli bir tüketici bakış açısını yazdım. Peki, ya işveren ile çalışanın buluştuğu iş piyasasında markaya bakış nasıl? İş piyasasındaki marka kavramı nerede konumlandırılıyor? Bir şirketin ürün ve hizmet markası olmasının yanında bir İşveren Markasının da bulunduğunun kaç kişi farkında?

Son kırk yıldır dünya teknolojinin hızlı gelişimi ile çok değişti. 20. yüzyılın bitişi Sanayi Çağı’nın sonlanışı sayılırken, bizler de Bilgi Çağı’na resmen adımımızı atmış olduk. Sanayi Çağı ile Bilgi Çağı arasındaki fark, sermaye girdisinin üretim süreçlerindeki üstünlüğünü bilgiye kaptırmış olmasından ibarettir. Bu dönüşüm gerek işveren, gerekse çalışan için çok önemli değişiklik ve gelişmeleri beraberi de getirdi, getiriyor, getirmeye de devam edecek. Artık sermayeye değil, bilgiye sahip olan daha kıymetli ve tercih edilen. Bilgiye hakimiyet, rekabet edebilme gücünü arttırdığı için işverenin çalışan seçimlerinde, çalışanın da işveren seçimlerinde kritik parametre olarak ön plana çıkıyor. İşveren yetenekli insanı arıyor, yetenekli insan ise kendisini geliştirebileceği ortamı.

İşveren Markası nedir?

İşverenin iş piyasası adına iki hedefi bulunur. Birincisi, ekibine strateji ve hedeflerini hayata geçirebilecek, vizyonunu gerçekleştirebilecek yeni yetenekli çalışanlar katmak, ikincisi mevcudundaki yeteneklileri geliştirmek ve kaybetmemek. 21. Yüzyıl İnsan Kaynakları Yönetimi’nde “Yetenek Yönetimi” olarak adlandırdığımız bu süreçte yetenekli çalışanın da kendisini çok net konumlandırabildiğini görüyoruz.  Yetenekli çalışan emeğinin karşılığını tam olarak alabileceği ve mevcut bilgisini, tecrübesini geliştirebileceği, kendisini her anlamda büyütebileceği  işvereni  arıyor, tercih ediyor, ‘bir süreliğine bile olsa‘ ona bağlanmak istiyor. İşte iki tarafın arayış, beklenti ve vaadlerinin kesiştiği noktada İşveren Markası ile İşgören Markası kavramları karşımıza çıkıyor.

Ürün ve hizmetler piyasasında markalar nasıl tüketicisine kendisini tercih etmesi ve sadık kalması için değerler sunuyor, vaadlerde bulunuyorlarsa, iş piyasasında yer alan taraflar, işveren ve çalışanlar da artık tercih edilen olmak için birbirlerine üzerinde titizlikle çalışılarak saptanmış değerlerini sunuyorlar. Bu saptamalardan hareketle, İşveren Markası için, ‘bir işverenin potansiyel veya mevcut çalışanına, kendisini seçmesi veya kendisinde çalışmaya devam etmesi adına önerdiği değerler bütünüdür‘ tanımlamasını getirebiliriz.

İşveren Markası Unsurları Nelerdir?

İşveren Markasını bir pazarlamacı, bir genel müdür veya bir insan kaynakları müdürü masa başına oturup tek başına geliştiremez. Unutmayın, profesyonel kişi, bir ürün/hizmet markası için çalışmaya başlar ama çoğunlukla yöneticisi nedeniyle işverenini yani işveren markasını bırakır. Dolayısıyla İşveren Markası bir veya birkaç üst düzey, ehil kişinin beyin fırtınası ile oluşturulabilecek değerler bütünü değildir. İşveren Markasının tanımlanmasından en alt seviyeden, en üste kadar bir kurum içinde yer alan her çalışanın görüşü, inanışı, farkındalığı yer almalıdır.

Varolmayan değerler bütünü ile müşterisinin karşısına çıkan ürün/hizmet markası nasıl başarısız olmaya mahkumse, işverenin de kendisinde bulunmayan değerleri kurumuna tanımlaması ilk başta iç müşterisi olan çalışanları ile çelişmesi demektir.  Bu nedenle İşveren Markası oluşturulurken şu üç unsura dair verilerin araştırılması, anlaşılması ve ilişkilendirilmesi gerekir:

a.       İmaj: Mevcut çalışanların işveren, iş ve marka hakkındaki görüşleri, beklentileri

b.      Kimlik: İşverenin iş süreçleri, işe dair gerçeklikleri

c.       Profil: Organizasyonun kurumsal ve üst yönetim mesajını da içeren imaj çalışması

Görülüyor ki, İşveren Markası oluşturmak dünden bugüne bir çırpıda yapılabilecek bir çalışma değildir. Sürecin İnsan Kaynakları, Pazarlama, İletişim gibi farklı disiplinlerden gelen ehil ellerde projelendirilmesi şarttır. Organizasyonların dinamik ve değişken yapılarını düşünürsek, İşveren Markasının da aynı dinamizmi taşıyabilmesi önemlidir.

Ölçemediğini Yönetemezsin

Peter Drucker’ın işletmecilik bilimine kattığı net tanım “ölçemediğini yönetemezsin” den yola çıkarsak, İşveren Markamızın değerini de ölçemezsek, yönetemeyiz. Dolayısıyla İşveren Markasının strateji haritası yapılandırılırken gözönünde bulundurulacak amaç, ölçüt ve hedeflerin seçimi, kurumun vizyon ve misyonunu bütünüyle destekler nitelikte olmalıdır. Oluşturulacak İşveren Markası Performans Karnesi ise, yapılacak yatırımların geri dönüşünün değerlendirilmesi ve İşveren Markasının yeni stratejilerinin belirlenmesindeki en önemli araç konumundadır.

Pazarlamacı İnsan Kaynakları

Son yıllarda İşveren Markası kavramı ve uygulamalarının şaşırtıcı bir hızla gelişmesi biz İnsan Kaynakları profesyonellerini yeni ve çok heyecan verici bir sınav içine soktu.  Cevaplandırmamız gereken soruların sayısı her geçen gün artıyor:

İnsan Kaynakları bölümleri olarak İşveren Markasının içerik ve önemini şirketlerimizin Üst Yönetimlerinine nasıl anlatacağız? İşveren Markası uygulamalarının geliştirmesine yönelik bütçeleri alabilecek miyiz?

İşveren Markası uygulamaları ile performanslarını takiple sorumlu olduğumuz Pazarlamacıların işlerine de ortak olacağız. Bu durum onların ne kadar hoşuna gidecek?

ve asıl en önemli soru:

Sosyal Medyada İşveren Markası konumlandırması süreçlerimizi nasıl oluşturacak, işletecek ve geliştireceğiz?

Referans: The Chartered Institute of Personnel and Development / Suneal Housley – Harnessing shift

Türkiye’nin En Yüksek İstihdam Hedefli Sosyal Sorumluluk Projesi; ALJ

Gündemimizi etkileyen birçok konu var. Fakat şöyle bir düşündüğünüzde vaktimizin çoğunu; geçinmek-geçindirmek, işimizi yürütmek, geliştirmek, güçlendirmek gibi konular için çabalayarak geçirdiğimiz aşikâr. Hepimizin de bildiği gerçek sorun Türkiye’deki işsizlik oranları.

Her sabah bir sürü insan, gazete, online iş portalları, danışmanlık firmaları gibi bir çok kanaldan iş arıyor, iş görüşmesine gidiyor, eleman arıyor, adaylarla mülakat yapıyor. Fakat bir çoğu “biz sizi ararız”ı duyup evine dönüyor ya da; işverenler yanlış adaylarla görüşüyor, işe alım sürecinde işleri aksıyor, zaman ve maliyet kaybına uğruyor.

İşsizlikle mücadele ve toplumsal refah düzeyini arttırmak için çalışan bir sosyal sorumluluk projesi hakkında birkaç detayı sizinle paylaşmak istiyorum. Türkiye’de ve de dünyanın 12 ülkesinde Toyota grubu araçların distribütörü ALJ ‘nin başlattığı bir istihdam sosyal sorumluluk projesi olan BRJ iddialı rakamlarla işsizlikle mücadeleye yeni bir bakış açısı getiriyor.

ALJ Sosyal Sorumluluk ve Dünyada BRJ

12 ülkedeki ( Japonya, İngiltere, Almanya, Çin, Mısır, Monako, Fas, Cezayir, Sudan, Suudi Arabistan, Suriye ve Türkiye ) tüm operasyonlarını Toyota markası ile yürüten ve girdiği tüm pazarlarda pazar liderliğine oynayan, Toyota Grubu’nun en büyük bağımsız distribütörü ALJ, toplumsal sosyal sorumlulukla yakından ilgilenmekle beraber, sosyal sorumluluk projesi olarak istihdama da destek veriyor.

2003’te ALJ Sosyal Sorumluluk tarafından, hayata geçirilen şubeli bir operasyon olan BRJ (Güzel İş Kapısı – Bab Rızq Jameel), Mısır, Suudi Arabistan ve Suriye’den sonra Türkiye’de ilk şubesini Sancaktepe’de 2010 Kasım ayında açtı. “İlk şubesini 2003 yılı Temmuz ayında Cidde’de açan BRJ, altı yıl içerisinde 26 şube açmış ve 150.000’den fazla kişiye istihdam hizmetleri sunmuştur.”

Türkiye’de BRJ – İşimiz Gücümüz İstihdam

İşimiz Gücümüz İstihdam fikriyle yola çıkan BRJ’nin Türkiye’deki amacı, toplumsal sorunların en büyüğü olan işsizlikle mücadele ve ülkemizin istihdam düzeyini yukarılara taşımaktır. BRJ bir ALJ Sosyal Sorumluluk projesi olarak, işsizlikle mücadeleye üç ana dalda hizmet etmekteyiz;

İş Bulma
İş Danışmanı ile kariyer planlamasıVasıfsız adaylar için mesleki eğitim ve işe yerleştirme
Vasıflı adaylar için mesleklerine uygun işe yerleştirme
İş portali ve veritabanı hizmeti

Eleman Bulma
“Ücretsiz” Mavi Yakalı Eleman Temini
Beyaz Yakalı Eleman Temini
İş Portali ve veritabanı hizmeti

İş Kurma
Mikro kredi ile ev hanımlarına destek
Küçük işletmeler için girişimcilik ve kredi desteği
Özel projeler için girişimcilik ve kredi desteği
Girişimcilik Paketi
BRJ Pazar

İş İstasyonu
Her gün şubemize gelen iş arayan, eleman arayan ya da kendi işini kurmak isteyen 10larca insanı, İş Danışmanlarımız; karşılıyor, bilgilendiriyor, özel BRJ Yazılımı ile yardımcı oluyorlar.

BRJ Online

BRJ ve ALJ Sosyal Sorumluk hakkında daha detaylı bilgiyi web sitemizde bulabilirsiniz; www.brj.com.tr,

BRJ’nin şube hizmetleri dışında, internetten de aynı hizmetleri online şube şeklinde alabiliyorsunuz.

İsteyen herkes kendi başına http://www.brjkariyer.com adresinden özgeçmiş oluşturabiliyor, iş başvurusu yapabiliyor ya da işverenler “ücretsiz” ilan verebiliyor.

Biliyoruz ki, bunlar yeterli değil ve artık sosyal medya da istihdam üzerinde önemli bir rol oynuyor. İş ilanları paylaşılıyor, kulaktan kulağa yayılma şekliyle bir sürü insana ulaşıyor. Girişimcilikle ilgili birçok blog, iş fikirleri siteleri oluşturuluyor, sunumlar paylaşılıyor.

Bu yüzden biz de sosyal medyada yerimizi aldık;

BRJ Blogumuzu ziyaret edebilir
www.isimizgucumuzistihdam.com
Facebook sayfamızdan iş ilanlarını takip edip, uzman videolarını izleyebilir
facebook.com/brjtr
Friendfeed’den takip edebilir, paylaşabilir, projemizle ilgili yorumlarınızı bırakabilir
www.friendfeed.com/brjtr
Twitterdan takip edebilir, ilan ve duyurularımızı paylaşabilir
www.twitter.com/brjtr
Flickr adresimizden aktivite fotoğraflarımızı görebilirsiniz 
www.flickr.com/photos/brjtr

Kar amacı gütmeyen BRJ operasyonu çalışmakta olduğu ülkelere yönelik hizmetlerinde yerel değişiklikler yapmakta ve işsizlere yardımcı olmaya çalışmakta, yeni iş alanları açarak istihdama destek vermektedir.

Beklentimiz, bu sosyal sorumluluk projesine destek verenlerin artması ve işsizlikle mücadelemizde yanımızda olmalarıdır.

İlkay Turan
Online Pazarlama Müdürü
BRJ

Hamdiye Cankurt

Geleceğin Senin Elinde

Şimdi en sevdiğim yerde, yeşilliklerin arasında, kuşların cıvıldadığı, mis gibi çiçek ve çimen kokulu bir tarlada, yirmi yıllık hayatımı size iki sayfa da özetleyeceğim.

İlk gözümü Mardin’ de açtım. Mardin’deki çocukluğumdan tek hatırladığım dört yaşındaki bir çocuğun üçüncü sınıflarla okula gidişiydi. O zaman belliymiş okumaya bağlılığım.

Ben beş yaşındanken başladım resmen okula. Sınıf arkadaşlarımdan en az iki yaş küçük olarak. İlkokulda başarılı bir öğrenciydim. Ancak sekizinci sınıfa gelince hayatın gerçek yüzüyle karşılaşmaya başlamıştım. Bizim oralarda bırak sekizinci sınıfı kızları en fazla üçüncü sınıfı okutup okuldan alınırlardı. Ailemin beni sekizinci sınıfa kadar okutması bunun devamını geleceği anlamına gelmezdi. Zaten onlar okutmak istese bile çevre buna nasıl bakardı? İşte o zaman korktuğum başıma geldi, ailem lise yerine beni dikiş nakış kursuna gönderdi. Okuldan koparıldığım yetmezmiş gibi on üç yaşında taliplerim de eve gelmeye başlamıştı. O zaman anladım insanın kaderini aslında kendi elleriyle yazabileceğini. Bir karar vermek zorundaydım, ya hayallerimin peşinde koşacak hiç kimsenin yapamadığını yapacaktım, ya da evlenerek hayallerime elveda diyecektim.

Evlilik ve on üç yaşında küçük bir kız…

Diğer kızlara göre ben daha şanslıydım, evleneceğim kişiyi benim seçme hakkı tanımıştı ailem, küçük yaşta bir kız daha, verdirmezlerdi…

Kararımı vermiştim, her ne olursa olsun okuyacak hayallerimin peşinden koşacaktım. Sadece kendi geleceğimi değil, kız kardeşlerimin ve en önemlisi gelecekteki çocuklarımın geleceğine yön verecektim. Bunu nasıl yapacaktım? Nerelere başvurmam gerekecekti? Kimden yardım alacaktım? Birçok soruyla karşı karşıyaydım. İlk yaptığım eski öğretmenlerinden yardım istemek oldu. Onlarda bana Toplum Merkezi’nden yardım alabileceğimi söylediler. Büyük bir heyecanla Toplum Merkezi’ne gittim. Orada Nilgün abla ile tanıştım. Bana Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin Kardelenler Projesini anlattı. Onlara başvurmamı, onların yardımıyla burs alıp okuyabileceğimi söyledi. Oraya gittim ve yeni kararımın ilk adımını almış oldum.

Artık her şey hallolmuş, sadece bunu aileme açıklamak kalmıştı. Çok zor olacağını düşündüm, kabul etmeyecek, kızacak olurlarsa ne yaparım diye düşünüp durdum günlerce, ama kaçış yolu yoktu, eğer okumak istiyorsam yapacaktım bunu ve de yaptım. Tepkileri ise hiç beklediğim gibi değildi. Kararı bana bıraktılar, artık ne olursa olsun sorumluluk bendeydi. Bence bu güzel bir sorumluluktu, yüklenmeye değerdi. Aslında okuldan alınmamın tek nedeni yaşadığımız toplumdu, kesin ve katı bir kural “kız çocukları okutulmaz” dı.

Ertesi yıl liseye yazıldım. Evet, büyük hayalimi şimdi hayal olmaktan çıkmış gerçek olmuştu, çok, çok mutluydum ta ki o ana kadar. Hastanede rapor sonuçlarını almış doktorun dediklerini algılayana kadar. Ayağımda bir tümör vardı ve ameliyat olmam gerekiyordu. Eğer ameliyat iyi geçer ve tümör kötü huylu değilse sorun yok ama ya değilse…

Ameliyattan sonra iki ay boyunca okula gidemedim. Babam eğer tümör kötü huylu ise okula devam edemeyip tedavi göreceğimi söyledi. Daha tümörün ne olduğunu bile bilmiyordum. Beni ne tümör korkuttu ne de ameliyat,  beni korkutan okullu tekrar bırakma ihtimaliydi. Hem okula, hem hastaneye gidip geliyordum annemin yardımıyla. Neyse ki bu sefer korktuğum olmamıştı. Tümör iyi huyluydu ve beni sadece bir kereliğine ziyaret etmişti.

Başarılı bir lise dönemi geçirmeme rağmen bende her büyük sınava hazırlanan öğrenci gibi korkuyordum. Yapamazsam? Ya kazanamazsam? Ailemin o kadar emeği, çabası, bu da yetmezmiş gibi çevrenin “bak biz demiştik bu kızı boşa okuttular” demesi… Düşünmesi bile kötü. Ben Ziraat Mühendisi bir Akdeniz’ li olmak istiyordum. Sonunda büyük bir oh çektim sınav sonuçları açıklandığında Akdeniz Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri öğrencisiydim artık tam da istediğim gibi.

Sonunda istediğim olmuştu ama sanki boşlukta gibiydim. Yeni bir hayal bulmalıydım ve ona koşmalıydım. Kendime yeni bir hedef belirledim. Bana sadece ziraat mühendisi yetmez. Ben mesleğimde en iyilerden olmalıydım. Farklılık yaratmalı ve geleceğin parmakla gösterilen kişilerden olmalıydım. İşte bu hayali gerçekleştirmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyorum. Gözümü bir firmaya mı diktim, “tamam, iş bitmiştir” diyorum. O firmaya girmek için her yolu deniyorum ve vazgeçmiyorum. Belki de bu yüzden ikinci sınıfta olmama rağmen birçok firma benimle çalışmak istiyor. Ama gelecek iki yıl bana ne gösterir bilemiyorum.

Bir şey yapmak istiyorsam ve önümde bir engel varsa farklı yollar denerim. Tıpkı İpek Aral Kişioğlu’na yaptığım gibi. İpek hanımı ben Akdeniz Üniversitesi, Girişimcilik ve Kariyer Topluluğu’nun düzenlediği, Girişimciler Zirvesi’ndeki konuşmasında onu büyük bir hayranlıkla dinledim. Kesinlikle kendisiyle konuşmam gerektiğine karar verdim. Ancak kahve molasında daha ben yanına varmadan etrafı öğrencilerle sarılmış, kimse geçmeme izin vermiyordu. Zaten onunla konuşsam bile, o kadar kalabalığın içinde beni hatırlar mıydı?

“Söz uçar, yazı kalır” sözü aklımda uçuştu. İşte o anda karar verdim kendisine kısa bir mektup yazmaya. Belki okumaz dedim ama yine de şansımı denemeliydim. Yazdığım mektubu usulca yanına yaklaşıp eline tutuşturup “okumanızı istiyorum “ dedim. Ben o mektubu vereli bir hafta bile geçmeden bana geri döndü İpek Hanım. İşte bu da geleceği mi kendi elimle yazdığımın bir kanıtı daha.

Dutu küçüklüğümden beri çok severim. Hele ağacın en tepesinde en olgunlaşanları. Bücürük boyuma bakmadan tırmanırdım ağaca düşeceğimi bile bile. Ha düştüm, ha düşücem diye diye tırmanırdım dallara, ama inatla hep en yukarı tırmanırdım ve en sonunda yerdim o koca dutu.

Her ağaca çıktığımda gene düşerim diye korkarım. Ama o ağaçtan hiç düşmedim.

HAMDİYE CANKURT

Kampüste Marketing ’11 – Eskişehir

Üç ay önce Eskişehir Anadolu Üniversitesi, Marketing Kulübü’nün geleneksel Kampüste Marketing ’11 etkinliği için aldığım konuşmacı olma daveti  beni çok heyecanlandırmıştı. Günler hızla geçti ve bugün üniversitenin Atatürk Kültür Merkezi Opera ve Bale Salonu’nda “Sosyal Medya ve İnsan Kaynakları” ana teması üzerine kurguladığım konuşmamı yaptım.

Etkinliğin ana konsatrasyon konusu pazarlama olunca, İnsan Kaynakları ile pazarlamanın kesiştiği noktalara vurgu yapmaya özen gösterdim; yetenek yönetimi, aday ilişkileri yönetimi (candidate relations management), işveren markası.  Sosyal medyanın kullanım alanları üzerine farkındalık yaratmak ve sosyal medya kullanım kalitesini arttırmak da altını çizdiğim diğer önemli başlıklar oldu.

Organizasyonda çalışan kulüp üyelerinin disiplinli çalışmaları, giyim, kuşamları, coşkulu ve güleryüzlü profesyonellikleri gerçekten etkileyiciydi. Her birinin ileride ne meslek seçerlerse seçsin başarılı olacaklarına şüphe yok.  Ayrıca Eskişehir Anadolu Üniversitesi Öğrenci Kulüpleri Koordinatörü Öğretim Görevlisi Dr. Gökhan Turan’ı da tanımış olmaktan büyük mutluluk duydum. Herkese Kaynağım İnsan üzerinden de tekrar teşekkür ederim.

Bu yazıyı okuyan sevgili Anadolu Üniversiteli arkadaşlar ! 25 Mart 2011 Cuma günü de Hayatı Doldur Mini MBA Eğitim programı ile sizdeyim, hepiniz beklerim 😀

Not: Etkinliğin fotoğraflar bana ulaşır ulaşmaz yazıya yerleştireceğim.

Hayatı Doldur – Pamukkale Üniversitesi – Denizli

Dün Hayatı Doldur Mini MBA Eğitim programı ile Denizli Pamukkale Üniversitesi’ndeydim. Pamukkale Üniversitesi şimdiye kadar gittiğim onlarca üniversite içinde en güzel konferans salonuna, en başarılı başarılı teknik donanıma ve ses düzenine sahip olandı.

Elbette üniversitedeki tek motive edici konu bu değildi. 700 kişilik salonun büyük kısmı hepsi doluydu ve eğitim boyunca öğrencilerin anlattıklarıma katılımları beni çok etkiledi. Katılımın sadece soru sormak değil, tartışmak, yorumlamak, fikir bildirmek şeklinde gelişmiş olması birlikte geçirilen saatleri daha da verimli kıldı. Pamukkale Üniversitesi’nde mevcut öğrenci topluluklarının yürüttükleri sosyal sorumluluk projeleri aslında pek çok diğer üniversite topluluğuna ilham kaynağı olabilir.  Bence bu amaçla blog açarak kendilerini, projelerini daha bilinir ve ulaşılabilir kılmalılar.

Pamukklae Üniversitesi’nde Hayatı Doldur Mini MBA Eğitim programının organizasyon ortağı Yeni Ufuklar Topluluğu‘na hem teşekkür ediyorum, hem de başarılarının ve mükemmel projelerinin devamını diliyorum. Lütfen tanıtım sunumuzda yansıttığınız bütün çalışmaları (görselleri ile birlikte) anlatan bir blog açın, ben de sizi takip edebileyim !!

Bundan sonraki durağımız   23 Mart 2011 Çarşamba günü Manisa Celal Bayar Üniversitesi. Kasım 2010’da sevgili Davut’a son vedamı etmek için gittiğim Manisa’ya şimdiden selamlar 🙂

Not:  16 Mart Perşembe günü Muğla Üniversitesi’ndeki eğitim salon uygunluğunda yaşanan bir aksama nedeniyle ileri bir tarihe ertelendi.

III. Ulusal Akdeniz Girişimcilik Zirvesi’nin Ardından

11 Mart 2011 Cuma günü İstanbul’un soğuk havasını arkamda bırakıp güneyin, Antalya’nın baharına doğru kanatlarımı açtım. Seyahatim turistik amaçlı değildi, çok daha önemliydi. III. Ulusal Akdeniz Girişimcilik Zirvesi‘ne, Akdeniz Üniversitesi Girişimcilik ve Kariyer Topluluğu’nun davetlisi olarak konuşma yapmaya gidiyordum.

Zirvenin yapılacağı Atatürk Konferans Salonu doluydu. Sabah bölümünün ilk konuşmacısı sevgili Ömer Ekinci‘ydi. Ömer Ekinci’nin kendi hayatından örneklendirerek girişimciğe yaklaşımını aktardığı konuşması hem eğlenceli, hem öğretici, hem de özellikle gençler için ilham vericiydi. Ardından Eray Beceren Duygusal Zeka dediğimizde ne anlamamız gerektiğini teorisi, örnekleri ile birlikte paylaştı.

Öğleden sonra Kadın Girişimciler olarak sevgili Ufuk Tarhan ile bana sıra geldiğinde ilk sahnede yerini alan ben oldum. Üniversite hayatım süresince hayatımı şekillendirme yolundaki irili ufaklı girişimlerimi aktararak başladığım konuşmama Kaynağım İnsan’ı açma kararım ve sonrasında mesleğimde yaşadığım gelişmeler ile devam ettim. Sözlerimi girişimciliğe bakış açımı maddelendirerek sonlandırdığımda bana verilen zamanı oldukça aşmıştım. Ufuk Tarhan benim daralttığım konuşma süresini çok verimli kullandı ve dijital dünyanın optimum kullanımına yönelik gençlere çok önemli mesajlar verdi.

Zirvenin bizden sonraki oturumu “Kamudan Başarı Hikayeleri”ne ayrılmıştı. Oturumun konukları Antalya Cumhuriyet Savcısı Yusuf Hakkı Doğan ve Antalya Emniyet Müdür Yardımcısı Akif Aktuğ’un konuşmalarını nefes bile almadan dinledim diyebilirim. Son günlerin en gündemdeki konusu adalet sistemimizin önemli bir temsilcisi olan Antalya Cumhuriyet Savcısı Yusuf Hakkı Doğan’ın hukuka ve mesleğine yaklaşımı duymak etkileyiciydi. Antalya Emniyet Müdür Yardımcısı Akif Aktuğ’un cinayet masasında görevli iken bir turist kız çocuğunun cinayet vakasını nasıl çözdüklerini paylaşması eminim bütün salonu en az benim kadar heyecanlandırdı. Antalya Emniyeti’nin suçu önlemek, toplumu bilinçlendirmek amacıyla geliştirdiği projelerden çocuklar için olanı “Polikart” uygulaması Akif Aktuğ’un paylaştığı bir diğer önemli konuydu. Keşke bu uygulama diğer illere de yayılabilse, kanımca çok faydalı olurdu.

Son konuşmacı sosyal danışman, hukukçu, oyuncu ve yönetmen Haluk Piyes‘i dinlerken Almanya’da yaşayan Türk gençliğinin dramını yüreğimde hissettim. Büyük olumsuzluklara rağmen umudu kaybetmemek gerektiğine ve sevgiyi paylaşmanın toplumdaki pek çok sorunun en kesin çözümü olduğuna vurgu yapan Haluk Piyes, dilerim hayalini kurduğu rehabilitasyon merkezini en kısa sürede açabilir.

Uçaktan karşılanma anında uğurlanma noktasına kadar organizasyonu düzenleyen öğrencilerin üstlendikleri sorumluluklarını yerine getirme ciddiyetine ise hayran kaldım. Aslında iş hayatının birer kopyası niteliğindeki üniversite topluluk çalışmaları, bu topluluklarda görev alan gençlerin gelecek performanslarının da birer aynası niteliğinde. Hepsini sevgiyle selamlıyorum, teşekkür ederim.

Başından sonuna çok güzel bir Zirve oldu, tebrikler …

😀

Hayatı Doldur – Abant İzzet Baysal Üniversitesi / Bolu

8 Mart 2011 Salı günü Hayatı Doldur Mini MBA Eğitim programı ile Abant İzzet Baysal Üniversitesi‘ndeydim. İçinde bulunduğumuz haftanın yoğun karlı geçen günlerinde Bolu’ya gitme konusunda bir parça tereddüt etsem de, otobüs içinde ilerlerken yolun hiç korktuğum gibi olmadığını gördüm.

Kampüsteki görüntü ise farklıydı, her yer karlar altındaydı. Belki de karın etkisiyle, öğrencilerin eğitime katılımları diğer üniversitelere kıyasla biraz az idi. Ancak salona gelenlerin eğitime ilgisi, eğitim süresince ve sonunda sordukları sorular bazı mesleki konulara ilk defa değinebilmemi sağladı. Mini MBA eğitim programının bir parça dışına çıkmış olmak doğrusu beni çok mutlu etti çünkü gelen nitelikli sorular eğitimin zenginleşmesini sağladı.

Hayatı Doldur Mini MBA Eğitiminin Abant İzzet Baysal Üniversitesi ayağında organizasyona destek veren Kimya Kulübü’ne çok teşekkür ederim.

10 Mart 2011 Perşembe günü yapmayı planladığımız Kocaeli Üniversitesi Mini MBA eğitimi ise hava muhalefeti nedeniyle ertelendi. Yeni tarihi öğrenir öğrenmez Kaynağım İnsan’a yazacağım.

Bundan sonraki durağımız 15 Mart 2011 Salı günü Pamukkale Üniversitesi. Uzun yıllardır Denizli’ye gitmedim, şehri ve üniversiteyi çok merak ediyorum doğrusu 😀

8 Mart Kadınlar Gününü 1 Geçe Ayrımcılık

İşte 8 Mart Kadınlar Günü, hala şu aşağıdaki gibi sözleri söyleyenler, makaleleri kaleme alanlar için var.  Lütfen okuyun. Aslında bu sözleri/makaleyi İngilizceye çevirip “bizdeki durum bu” diye dünyadaki bütün önde gelen gazetelere göndermek lazım !

Türk sanayisinin %99’unun KOBİ olduğunu ve toplam istihdamın %80’ini sağladıklarını düşünürsek, KOBİ’lerin kurduğu bir derneğin genel başkanının kadınlar hakkında sarfettiği bu ilkel nitelikteki sözler çok ürkütücü ve aşırı ayrımcıdır. Acaba ‘Bu sözler, ülkemizdeki erkeklerin genel düşünce yapısına bir aynadır’ diyebilir miyiz?

(başlığa tıklayarak orijinal makeleye ulaşabilirsiniz)

KOBİDER: Kadın Erkek Eşitliği Safsatadan İbarettir

Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler Derneği (KOBİDER) Genel Başkanı Nurettin Özgenç; son yıllarda  gündemi oldukça meşgul eden “kadın- erkek eşitliği” adı altında ileri sürülen görüşleri, temennileri veya önerileri dikkate aldığımız zaman, bu konuda birbirleriyle çelişen birçok görüşün olduğunu ve kavram karmaşasının yaşandığını söyleyebiliriz. Kadın erkek eşitliği realiteye bakılarak yapılması mümkündür.Çünkü eşitliğin adil bir düzlemde tanımlanması demek, eşitliğe getirilecek olan tanımın teori ve pratikte adil olması, tatbik edildiği zaman tarafları haksızlığa değil, hak ve adalete götürmesidir.  Kadın erkeğe eşit değildir, denilince niçin bundan, erkeğin değil de kadının küçük görüldüğü anlamı çıkarılıyor. İki şeyin birbirine eşit olmadığını söylemek, birinin diğerinden üstün olduğu anlamına gelmez.

Eşit olan şeylere adil davranmak hak ve adalet iken, aynı olmayan şeylere eşit davranmak hak ve adalet değildir. Dolayısıyla eşitliğin adil bir düzlemde tanımlanması demek, farklı olan şeyler arasında değil, aynı olan şeyler arasındaki dengesizliğin önlenmesi, aynı olan şeylere aynı değerin ve hakların verilmesidir.

Özgenç; aynı hammadden yapılmış olan cam bir ürün olan bardak ve tabağın nasıl ki farklı işler gördükleri gibi kişilerde insan olarak iki ayrı cinsiyette doğar ve farklı işler yaparlar. Eşitlik, erkeklik ve kadınlık gibi durumlarda ve değişik cinsiyette… Akıl ve anlayış gibi hususlarda ve farklı kabiliyette… Bilgi ve beceri konularındaki değişik seviye ve yetenekte olan insanları aynı kalıba koymak ve eşit saymak, hem yanlıştır hem de böyle mutlak bir eşitliği sağlamak zaten imkânsız olduğu kanaatindeyim.

Aslında “Eşitlik” safsatasını savunanlar realitede, bunun böyle olduğunu kendileri de bilmekteler. Lakin bu gerçeği inkar etmenin amacının ne olduğunu anlamış değiliz. Bu konuda bariz örnek vermek gerekirse;kadın erkek aynı lokantada,aynı çatal bıçakla yemek yerken neden ayrı tuvaletleri kullanırlar.Bu durum, kadın ve erkek arasında bir eşitsizlik değil midir? Ebetteki eşitsizliktir! Kadın erkeğe eşit değildir, denilince niçin bundan, erkeğin değil de kadının küçük görüldüğü anlamı çıkarılıyor.İki şeyin birbirine eşit olmadığını söylemek, birinin diğerinden üstün olduğu anlamına gelmez.

Fiş priz ile aynı işi göremez

Özgenç; fiş prize eşit değildir. Ama hangisi daha üstündür? Bir hüküm verilebilir mi? Ya da ikisinin görevi de aynı mıdır? Kadının, hayatın zorluklarına tahammül edecek, ağır işleri görecek, makineleri ve yükleri indirip bindirecek gücü var mıdır? Bu işler kadına yaptırılırsa, fıtrata, yani tabii ve doğal olana karşı çıkılmış olunmaz mı? Zerafette, duygusallıkta, nezakette, şefkat ve merhamette erkek kadına yetişemez. Aklî muhakemede, soğukkanlılıkta, fikri tahlil, yani çözümlemede de kadın erkeğe yetişemez. Bazı kadınların erkeklere ait bazı işleri başarıp birçok erkeği geride bırakması, tamamen istisnaî durumlardır. Ayrıca öne geçmekle öne geçirilmeyi birbirine karıştırmamak gerekir. Erkeklerin bir kadına ileri bir görev verip te, bakın işte, kadınlar da bu makamlara yükselebiliyor demeleri, kandırmacadır.

Kadının erkeğe eşit olduğunu savunan feministler iddialarını ispatlama gücüne bir türlü kavuşamıyorlar İhtiyaç giderme yerleri neden farklıdır.Niçin hastabakıcılar, hemşireler, çocuk yuvaları gibi şefkat ve merhamet isteyen kurumlarda çalışanların çoğu kadındır? Demek ki kadın ile erkek görev ve misyon açısından da birbirinden farklıdırlar. Tıpkı fiziksel ve psikolojik bünye açısından farklı oldukları gibi. kadınla erkek arasında mutlak bir eşitlikten söz etmek imkânsızdır. Bunu savunmanın amacı farklı olduğunu düşünüyoruz.
Özgenç; feminist düşünceye sahip olanlar eşit yapacağız diye sokaklara döktükleri bazı kadınları erkek yapamadılar fakat, kadınlığından da çıkarmışlar ve maskaraya çevirmişlerdir. Bazı kadınlar, bu gayretlerle kartala özenen papağan durumuna düşmüşlerdir.

.

Kobider yetkililerine şu mesajı maalesef sitelerinin iletişim formu çalışmadığı için gönderemedim, ama belki bir şekilde okuyabilirler:

Sayın Kobider Yetkilileri,

Genel Başkanınızın sözleri ve bu makaleniz; “Kadın Erkek Eşitliği Safsatadan İbarettir”, derneğiniz adına bir utançtır. Biraz daha düşünerek, dünyayı, insan olmak kavramını ve kadını tanıyarak sözler sarfetmenizi, makalelerinizi yayınlamanızı öneririm. Şiddetli ayrımcılık içeren bu ilkel sözleri/makalenizi Kaynağım İnsan blogumda kınıyarak yayınlıyorum.

Saygılarımla,

İpek Aral Kişioğlu

Makalenin varlığı hakkında bilgilendiren Sevgili Müge Çerman’a teşekkür ederim.