İpek Aral tarafından yazılmış tüm yazılar

2011’de Birşeyler Yapmak Lazım

Günler, aylar, yıllar geçiyor. Sınırlı ömürlerimizde ileri gidiyoruz her zaman, geriye değil.

… ve kucak açıyoruz 2011’e, hoşgeldin diyoruz mutlu ve ümitlice.

“Bak, sen gelmeden önce neleri hazır, neleri def ettim ?” diye ekliyoruz aklımızdaki envanteri karıştırarak, kolay olmuyor önemli hayat ve iş notlarını tutmak. Bakalım neler yazmışız:

Geçtiğimiz yıllarda temeli atılan başarılı projelere devam, yeni leri ise yolda; daha fazla araştırmalı, daha fazla öğrenmeli ve üretmeliyiz. Çok çalışmalıyız sanki 2012 yarın gelecekmişcesine.

Hayal kırıklıkları, umutsuzluk yaşandığı o kasvetli geçmiş günlerde kaldı; gerekli dersler alındı, gözyaşlarımızı ise sadece ruhumuzu temizlemek için kullandık.

Kararsızlıklarımızı sorguladık yine, bazısı çözüm yoluna girdi, bazısı halen beklemede, açılacak onların da yolları elbet. Sabır.

Hayaller hep kurduk, hep de kuracağız. Var mı aralarından bir nebze olsa da yaklaştıklarımız? Benim var sanki. Kim demişti ‘hayaller bizim yegane gerçeklerimizdir’ diye?

Birçok soru sorduk. Bazısının yanıtlarını zaten biliyorduk veya öğrendik, bazıları ise halen cevapsız. Onları aydınlatmalıyız. Belirsizlik insanı en çok tüketen. Boşluğu dolduracak kelimeleri kendin bul, daha fazla zaman kaybetme.

Fırsatlar yakaladın, kaçanlardan çok. Hep tetikte ol, sen kendini işledikçe, sen kendini büyüttükçe, daha çok fırsatlar gelecek ayağına bil.

Şanslı olmak bir şans. Gelen şansı değerlendirebilmek ise bilgi, tecrübe ve yüksek ahlak demek. Bir ressamın tuvalinden sonsuzluğa ulaşan ilham gibi, anlık gelen şansını yaşama yayabilmeyi öğren.

Senden büyük, senden güçlü, senden akıllı… Kıyasladığında kendini ‘az’ hissettiklerinden korkma. Onlardaki erdem, kudret sana ders. Bir çırağın ustasına sarıldığı gibi sarıl onların fazlasına. Sarılmak, kaçmaya, yoksaymaya çalışmaktan her zaman daha kolay bil.

Dedikoducu, suistimalkar insanlardan uzak dur. Bu gibi kendilerini sevmeyenlerin kurduğu yaşam dengeleri mutsuzluk, umutsuzluk, kötülük ve tembellik ile yoğurulur.  Sen onlardan biri hiçbir zaman olmadın, olamazsın da, değil mi?

Sevdiklerin var her yanında; ailen, arkadaşların, tanışların. Ama biraz da özgür kal, kendinle başbaşa zihninde. Birey olmak tüm sorumlu ve hatta sorunlu olarak, beni ben, seni sen yapıyor. ‘Biz’ asla ‘ben’siz veya ‘sen’siz olmaz. Başkalarını taşımadan önce, insan kendisini taşıyabilmeli özgürce.

Son olarak aklını ve yüreğini eş zamanlı aç, o aydınlık yol sana doğru ile yanlışı mutlaka gösterecektir. Hiçbir büyük başarı yürek olmadan, hiçbir büyük aşk da akıl olmadan yürümez.

2011’de yılında aklınız ve yüreğinizden geçen bütün güzelliklerin gerçekleşmesi dileğimle …

.

Bu yazım Martı Dergisi Ocak 2011 sayısında yayınlanmıştır.

Samanlıkta İğne Aramak

İşsizliğin %10’unun üstünde olan memleketimde şu aşağıda yazacağım pozisyonlara İnsan Kaynağı bulabilirseniz siz muhteşemsiniz, samanlıktaki iğneyi buldunuz !

– İngilizce bilen Ziraat Mühendisi,

– Büyük-küçük baş hayvancılıktan anlayan (kedi-köpek değil) Veteriner, İngilizce bilirse başına taç takacağız,

– İngilizce bilen, tarım makinaları tecrübesi olan Ziraat Mühendisi veya Makina Mühendisi de olabilir,

Aslında görüldüğü gibi alınan lisans derecesi değil, yabancı dil bilgisi pozisyonlardaki kırılım noktası.

Aralık ayı boyunca Türkiye’nin en iyisi diyebileceğim devlet üniversitelerine gittim. Binin üstünde genç ile bir araya gelerek sohbet etme fırsatı buldum. Her üniversitede ortak bir soru yönelttim kalabalığa:

“Kaçınız İngilizce konuşabiliyor?”

Toplamdaki oran 1/5 bile değildi.

Şimdi bu aşamadan sonra lütfen bana kimse ‘Türkiye globalleşiyor, dünya devi oluyor’ demesin veya Türkiye’de tarım, hayvancılık niye berbat durumda diye kafasını kaşımasın. Bilimi, uygulamayı geliştiren batılının ne dediğini, ne yaptığını anlayamadıktan, uygulayamadıktan sonra kim nereye gelişsin ki?

Biz ‘kendimize’ rağmen birşeyler oluyoruz ya, bu topraklar gerçekten bereketli !!!

.

(Yukarıdaki fotoğrafta var bir iğne, kamyonun burnu havada, ağır çekmiş, demek ki iğne arkada 😀 )

Beni Üç Kelime İle Anlat

Yılın ilk yazısı bugün kayıt olduğum bir web sitesi hakkında Threewords.me

18 yaşındaki web girişimcisi Amerikalı Mark Bao’nun sitesinin içeriği, bir kullanıcının bir diğer kullanıcı hakkındaki düşüncelerini üç kelime ile yansıtması ile oluşuyor. Çok basit, eğlenceli ama riskli. Hiç beklemedik şaşırtıcı, hatta çok olumsuz kelimeler de sarfedilebilir.

Benim siteyi Kaynağım İnsan’a taşıma nedenim ise Threewords.me’nin bana çok klasik ve benim hiç kullanmadığım birkaç mülakat sorusunu hatırlatması:

Bana kendisinizi üç kelime ile anlatın lütfen

Sizi arkadaşlarınıza sorsak hakkınızda ne derler?

Aslında Threewords.me için İK terminolojisini kullanarak ‘üyelerinin (insan kaynağının) nitelik incelemesi yapan bir site’ diyebiliriz. Hatta bu site sonrasında bir fikir bile kafamda oluştu. Üyelerin mülakat sorularına cevap verdikleri ve mülakat egzersizi yaptıkları bir site açsam sizce tutar mı? … veya Kaynağım İnsan’dan böyle mülakata gireceklere destek veren bir bölüm oluştursam ? 😀

2011’de İK Trendleri

2011 yılının İK trendlerine taban oluşturabilmesi bakımından geçtiğimiz yılın 31 Aralık tarihinde yayınlamış olduğum Türkiye’de 2010 İK Trendleri başlıklı yazımı açtım. On iki maddede toparladığım beklentilerimin hepsinin yıl içinde sürekli gündemde olduğunu özellikle İK profesyonelleri hemen farkedecekler.

Ancak bu yıl ki yazımı özellikle dört ana ve onlara bağlı gelişecek alt konular üzerinden tasarladım.

2011’de İnsan Kaynakları dünyası neler görecek, yaşayacak veya belki de daha doğrusu neleri görmeli, farketmeli, yaşamalı?

1. Sosyal medyanın yadsınamaz ve halen biz İK profesyonelleri tarafından anlaşılmayı ümitle bekleyen önemi (Kaynağım İnsan’daki Sosyal Medya kategorisi yazılarını lütfen okuyun)

Sosyal medyanın dünyada İK fonksiyonlarından özellikle işe alımda çok etkin kullanıldığını görüyoruz. Konuyu uyguluyor, araştırıyor, geliştiriyor ve sürekli tartışıyorlar. Yetenekleri şirketlere çekme projeleri, yani işverenin kendisini pazarlama çabaları için sosyal medyanın açtığı platformlar biçilmiş kaftan.

Hatta Amerika’da 2010’da hizmete giren Jobvite işgücü ararken kullanabilecek bütün sosyal medya araçlarını toplayıp şirketlerin ayağına götürüyor. Biz İK’cılar Türkiye’de sosyal medyanın ne olduğunu bir anlayabilirsek eminim işgücü arama maliyetlerini çok düşüren benzer bir portal ülkemizde de en kısa sürede hayata geçer. Ama şu an pazarı yok, çünkü bu hizmeti satın alma yetkisi olan İK’cıların sosyal medyanın erdemlerinden haberi yok. Haberleri olsaydı şirketlerde sosyal medya ağları yasaklı hale gelmezdi.

2. Şirketlerde dış kaynak kullanımının artması (outsourcing)

İnsan kaynaklarında dış kaynak kulanımı (outsourcing) denince akla hemen işe alım, özlük işlemleri ve eğitim gelir. Bu üç kalem verimliik açısından iç kaynak kullanımından pek çok zaman daha üstündür.  Ancak ben bu üç kalemin çok daha öteye taşınabileceğini kendi tecrübelerimle artık düşünüyorum. Aslen şirketler eğer dış kaynaklarını doğru seçerlerse performans yönetimi, yetenek yönetimi süreçlerinde de çok rahat dış kaynak kullanabilirler. Neden mi? Yine verimlilik.

Aslen şirketler eğer kullanacakları dış kaynağı yani danışmanı parça başı iş çıkartacak değil de, uzun vadeli iş ortağı olarak görürlerse ve stratejik hedeflerini, vizyonlarını İK Danışmanına net tanımlarlarsa, İK danışmanı içeride oturan bir İK’cıdan çok daha fazla şirketi sahiplenir, iş çıkartır. Kısıtlı zamanda, daha planlı ve hedef odaklı çalışır.

Şirketlerin İK bölüm çalışanlarının gerek bireysel, gerekse kurdukları sistem açısından gelişim ve değişimleri çok ağır ilerler. Motivasyon düşüklüğü, şirket ikliminden kaynaklı dalgalanmalar iç bünye İK’cıların verimliliğini her zaman düşürür. İK danışmanları ise müşterisine en iyi hizmeti veriyor olma bilinci ve gereğinden dolayı çok daha güncel bilgi ile donanmış, dinamik olurlar. Müşterilerini en iyisi için önce eğitirler, sonra ikna ederler, zorlarlar ve projelerini hayata geçirirler.

3. Esnek çalışma ve Bilgi Yönetimi

Esnek çalışma kavramının hayatımıza her geçen gün biraz daha gireceği kesin. Şirketlerde büyük verimlilik sağlayacağını düşündüğüm esnek çalışma modellerini hayata geçirebilmek için ana ödev yine şirketlerin kendisinde, özellikle de üst yönetiminde. Vizyonunu özenle saptamış ve stratejik haritasını iyi çalışmış şirketler gelişimleri yolunda hayata geçirecekleri projeleri, bu projelerde kimlerin çalışacağını, takvimini çok net (elbette pratikte ufak tefek sapmalar olacaktır) belirleyecekler.

Bütün çalışanlara önceden tanımlanan stratejik yol haritası, projeler ve sorumluluklar sayesinde her çalışanın istediği tempoda, yerde çalışması sağlanabilecek. Gün sonunda hedef tuttu mu, tuttu. Olay bitmiştir. Her çalışanın birer işletme haline ve her çalışanın önce kendisini iyi yönetir hale gelmesi şirketleri çok ilerletecektir. Bu bakış açısını kültürüne yerleştirmeyi başaranlar, ‘sorunlu’ değil ‘tam sorumlu’ çalışanların bulunduğu şirketler “21. yüzyılın şirketleri” sıfatını alabilecektir.

Endüstri çağının getirdiği çalışanları sonunda kendisine ve işe yabancılaştıran hantal ve mekanik iş yürütüm sistemleri, yerini teknoloji çağının dinamizm ve yaratıcılığına bırakacak. Bilgiye erişimin kolaylaştığı bir dünyada artık sadece doğru bilgiyi bulmak yetmeyecek. Onu anlamak, uyarlamak, geliştirmek, değiştirmek ve “yaymak” ana yeteneklerden biri haline gelecek.  Bilgi Yönetimi hayatımızın merkezine oturacak.

4. X, Y, Millenium … kuşaklarını anlamak mı?!

Kuşaklar üzerine çok yazı okuyorum. Çoğunluğu yabancı kaynaklı. İthal etmek kolay bu yazıları ama ben dönüp kendi çalıştığım kitleye bakıyorum. Elimdeki yabancı kaynaklarla az örtüşmekle beraber, çokça uyuşmayan düşüncelerim var bu kuşaklar hakkında.

Hala binlerce genç KPSS’ye giriyor hayatlarını garantileyebilmek ve verimsiz çalışmak için, etrafımda reelde işe dair hiçbirşey bilmeyip egosu tavanda birçok genç var, hala neyi, neden yaptığının farkında değil büyük çoğunluğu, ellerinde bir cep telefonu, önlerinde bilgisayar yuvarlanıp gidiyorlar.Y kuşağından olmayı sık sık iş değiştirmek için kendisine aklanma kapısı olarak alanlar da cabası. “Ben Y kuşağıyım” diyorlar, “ben sabırsızım, ben sıkılganım, ben böyleyim”. Bu yabancı kaynakların bazen hazımsızlık yarattığını bile düşünür hale geldim.

Çok mu kötümserim?

Tartışabiliriz.

Çalışan Memnuniyetinin Ölçümlenmesi

2010 yılı içinde birçok seminer verdim. Her biri için ayrı sunum hazırladım. Bu sunumlardan bir tanesi çalışan memnuniyetinin ölçümlenmesi üzerine. Sunumu hazırlarken özellikle anket hazırlama teknikleri üzerine ciddi araştırma yaptığımı söylemeliyim. Seminerler süresince sunumdan bağımsız birçok anket örneği ile desteklediğim bilgilerin konu hakkında aydınlanmak isteyenlerin işine yarayacağını düşünüyorum.

Sevgili Adaylar Lütfen !!!

İster internette, isterse basılı mecrada adaylara iş görüşmeleri esnasında yapmaları ve yapmamaları gerekenlere dair uyarılar, listeler çıkıyor. Hepsi doğru, hepsi özenle uygulanması gereken noktalara dikkat çekiyor.

Bense bu yazıda bir konuya çok dikkat çekmek istiyorum:

Aday başvuru formuna yazmış ‘Araştırmayı çok severim, çok meraklıyımdır

Böyle bir tanıtım sonrasında ben de hemen sorumu soruyorum:

“Firmamıza bakabildiniz mi? Neler okudunuz, aklınızda neler kaldı? Biz ne yapıyoruz?”

Cevap geliyor:

“Pek bakamadım. Beni dün aradınız, çok işimlerim vardı, incelemek için zaman bulamadım”

Biraz dudak büküyorum hayal kırıklığı ile, soruyorum:

“Ne zaman aradık sizi dün?”

Cevap:

“Öğlenden sonra 14:00 gibi”

Hayal kırıklığım artıyor ve o zaman saptamamı yapıyorum:

“Şu an çalışmıyorsunuz değil mi? … evet (adaydan onay geliyor)…. başvuru formuna meraklı ve araştırmacı olduğunuzu yazmışsınız, o zaman ben de anlıyorum ki, bizi hiç merak etmediniz, o nedenle de beş dakikanızı bile ayıramadınız”

Adaydan ses çıkmıyor.

Adayı eliyorum.

Yukarıda anlatığım örneğin versiyonları ondört kişilik görüşmeci listemde onbir defa tekrarlanıyor. Sadece üç aday dersini çalışmış ve gelmiş.

Sevgili adaylar lütfen bir mülakata giderken açın Google’ı, yazın firma ismini ve ne bulursanız okuyun. Bu sizin olsa olsa yarım saatinizi alır. Firmanın ana faaliyet alanını bile bilmeyen “sanırım siz ….. üretiyorsunuz” diyerek bana soru işareti dolu gözlerle bakan ve elediğim adaylardan biri olmayın.

Oysa ki, şirketi çok güzel anlatabilen, hatta sadece kurumsal web sitesi değil, biraz daha detaya inebilenler ülkemizde “fark yaratan” aday konumuna oturabiliyor. Kısacası yarım saatlik emeğiniz dahi hemen karşılını buluyor.

‘Biz gerçekten bu kadar tembel olabilir miyiz?’ diye soruyorum hep kendime yıllardır ama ümidimi hiç yitirmiyorum… üç kişi de olsa VAR.

Daha iş görüşmesi aşamasında, gittiği şirketi merak etmeyen, araştırmayan adayın işe girdiğinde de şirket için artı değer üretme yönelik hiçbir çabası, araştırması, yaratıcılığı olmuyor.  Tecrübe ile sabitlenmiştir.

Sosyal Medya İle Kariyer

Dün gerçekleşen İstanbul Üniversitesi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Kulübü’nun CV’den Öte Kariyer’den Beri etkinliğinde Pfizer BT Müdürü Ömür Öztaş ile aynı oturumu paylaştım. Ömür Öztaş benden önce söz aldı, konuşmasını sosyal medya ve kariyer üzerine şekillendirmişti. Ömür Öztaş’ı dinlemekten büyük keyif aldım. Çünkü paylaşımları benim aktarmayı planladığım içerik ile birebir örtüşüyordu. İki kişi ancak ayarlasa belki bu kadar birbirlerinin anlattıklarının sağlamasını yapabilirdi.

Twitter ve Linkedin üzerinen kariyer amaçlı yapılabilecekleri detaylı aktaran Ömür Öztaş’tan oturum bitiminde sunumunu Kaynağım İnsan’da paylaşma önerisinde bulundum. Sevinerek kabul etti. Çok teşekkürler Ömür Bey 😀

Diğer taraftan ÖmürÖztaş’ın kendi ismini taşıyan blogunu okuduğumda İK, sosyal medya ve kariyer konuları üzerine yazıları olduğunu da gördüm. Okumanızı tavsiye ederim.

CV’den Öte Kariyer’den Beri

22 Aralık 2010 Çarşamba günü İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Çalışma Ekonomosi ve Endüstri İlişkileri Kulübü’nün organize ettiği “CV’den Öte Kariyer’den Beri” etkinliğinin II. oturumunda konuşmacı olarak davetleyim. Bölümdaşlarımın organizasyonuna dahil olmak ne mutluluk verici 🙂

ÇEKO Kulübünün bana verdiği “İş Hayatında Varolma Sanatı” çok hoşuma giden bir konuşma başlığı oldu. Kimsenin iş hayatını bir cennet bahçesi olarak kurgulamadığını biliyorum ama bir cehennem de sayılamayacağının altı çizip, olsa olsa verimli topraklar şeklinde adlandırılabileceğini paylaşmayı planlıyorum gençlerle. Ne ekersek, onu biçiyoruz. Ektiklerimizi sık sık yenileyip, özenle ıslah etmemiz gerekiyor sadece.

Bu İstanbul Üniversitesi’ne ilk gidişim olacak. Ağırlıklı olarak geleceğin İK profesyonelleri ile bir araya geleceğim için çok daha nokta atışı mesajlar verebileceğim, soruları daha meslek odaklı yanıtlayabileceğim.

İş Hayatının Temel Adımları 2

21 Aralık 2010 Salı günü Marmara Üniversitesi, Information Management Club – IMC davetlisi olarak ikincisi düzenlenen İş Hayatının Temel Adımları etkinliğine konuşmacı olarak katılıyorum.

Etkinliğin Facebook sayfası içeriği çok güzel aktarmış;

İyi bir işin Anahtarı : Etkili CV, Verimli Mülakat !

Profesyonelce hazırlanmış bir özgeçmiş her mezunun ihtiyacıdır, ancak yeterli değildir.

Bir iş arayışında olanların korkulu rüyası “mülakatlar” iş hayatının başlangıç noktasıdır ve bu başlangıcı ustaca yapmak çok önemlidir.

Kariyerinizin bu en önemli iki noktası için tavsiyelere ihtiyacınız varsa, bu seminer sizin için!

İpek ARAL KİŞİOĞLU size iyi bir iş kapmanın püf noktalarını aktarıyor!

Evet, Marmara Üniversitesi, hazırlandım geliyorum, beni bekleyin 🙂